Yaklaşık iki haftadır Sudan ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasında Türkiye'nin arabuluculuk girişimi, 18 aydan fazla süredir devam eden Sudan'daki savaş döneminde sahneyi dolduran diğer girişimlerin başarısız olduğu yerde, bu girişimin başarılı olup olmayacağı çokça konuşuluyor.
Girişimi ilk duyuran, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan aracılığıyla Türkiye oldu. Üç ülkenin resmi yetkilileri tarafından yapılan açıklamalarda da kendisine sık sık işaret edildi. Orgeneral el-Burhan kendisini memnuniyetle karşıladı, ardından da BAE Dışişleri Bakanlığı girişimi memnuniyetle karşıladığını açıkladı. Akabinde Türkiye Dışişleri Bakan Yardımcısı Sudan’ı ziyaret ederek Burhan’dan girişimin kabulüne ilişkin resmi teyit aldı.
Türkiye'nin, özellikle Batı'daki egemen küresel güçler nezdinde bir güven kaynağı haline geldiğini hissettiğine şüphe yok. İsrail'den de güçlü bir itirazla karşılaşmıyor ve bu nedenle Ortadoğu ve İslam dünyasında önemli bir rol üstlenmek için İran'a en iyi alternatif görünüyor. Türkiye, Suriye'deki geçiş sürecinde önemli rol oynadı, ardından Etiyopya ile Somali arasında arabuluculuk rolü üstlendi ve gerginliği bir nebze olsun azaltmayı başardı. Pek çok makale ve Batılı araştırma merkezlerine ait çalışmalarda Türkiye'nin rolünün daha iyi değerlendirilebileceği belirtiliyor. Çünkü Türkiye, İslam dünyasında ağırlığı ve nüfuzu, İslami hareketlerle güçlü bağları olan bir ülke ama aynı zamanda “Batı düşmanı olmayan” bir İslam modeli sunuyor.
Sudan dosyasına gelince, Türkiye Burhan hükümetiyle güçlü ilişkilere sahip ve mevcut savaş sırasında ona önemli askeri ve mali yardım sundu. Ayrıca Burhan hükümetini destekliyor ve onun başlıca müttefiki olan Sudan siyasi İslam liderlerine de ev sahipliği yapıyor. Böylelikle Türkiye, Sudan hükümeti ve destekçileri tarafından, muhalif bir ses çıksa bile, elbette sönük ve ılımlı kalacağı için kendi görüşünün dikkate alınacağını garanti altına almaktadır.
Peki, Türkiye'nin bu girişimi ne gibi sonuçlar doğurabilir? Gerçekten savaşı durdurabilir mi?
Elbette Sudan ve BAE ile sınırlı bir girişim savaşı durdurmayacaktır, çünkü Sudan hükümeti dünyaya ve bölgeye bu tabloyu pazarlamaya çalışsa bile savaş iki ülke arasında değil. Savaş ordu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında dönüyor ve bu iki taraf ateşkesi müzakere etmek ve ardından savaşı durdurmak için tam bir anlaşmaya varmadıkça savaş durdurulamaz. Ancak Türkiye'nin girişimi iki ülke arasındaki gerginliği ortadan kaldırabilir ve ardından savaşın her iki tarafına baskı uygulanmasına yol açabilir. Zira hem Türkiye hem de BAE, tarafları müzakere masasına oturtmak ve böylece savaş sonrası reform ve yeniden inşa evresine yönelik bir vizyon geliştirilmesine katkıda bulunmak için kullanılabilecekleri baskı kartlarına sahiptir.
Sudan'daki mevcut askeri durum, müzakerelerle çözüme yardımcı mı olacak yoksa zorlaştıracak mı şeklinde yeni bir soru da dayatıyor. Sahadaki durum el-Cezire Eyaleti’nde ordu güçleri lehine bir ilerlemeye sahne oluyor ve belki de bu makale okuyucuların gözleriyle buluştuğunda, durum tamamen ordu güçleri ve onunla müttefik milisler lehine sonuçlanmış olacak. Cezire'nin başkenti Medeni şehrine girmiş olacaklar, HDK’nin geri kalanının Cezire eyaletinden tamamen çekilmesi de söz konusu olabilir.
Bu senaryoyu bekliyorduk ve daha önce yazmıştık: “(Kikel) Laneti ve Sudan'ın Bölünmesi- 26 Ekim 2024.” HDK Cezire’deki askeri kayıplarını telafi etmek için büyük olasılıkla el-Faşir'in tamamını kontrol altına almaya çalışacak. Beklendiği gibi yeni tablo, HDK'nin Darfur'un tamamını ve Kordofan'ın bazı kısımlarını kontrol altına alması, ordunun ise Sudan'ın merkezini yeniden kontrol altına alması şeklinde olacak. Sudan'ın bölgesel ve etnik temelde bölünmesi gerçeğini yasallaştırması bakımından potansiyel bir tehlike taşıyan bu tablo, bir başka olasılığı da doğurabilir. Ordunun pozisyonunun iyileşmesi ve güç dengesi denkleminin sağlanmasıyla, her iki taraftaki süregelen yıpranma durumu da göz önüne alındığında, iki tarafın müzakerelerle savaşı durdurma isteğine varabileceği bir an gelebilir.
Bahsettiğimiz koşullar oluşursa ve iki taraf müzakereleri kabul etme aşamasına gelirse, o zaman bir kez daha “Cidde Forumu”na dönmekten başka alternatif yok. Türkiye’nin girişiminin sunabileceği en iyi şey, savaşı tamamen sona erdirmek değil, iki tarafın bir kez daha Cidde Forumu’na geri dönmesini sağlamaktır. Eğer Türkiye bunu başarırsa, çok büyük bir hizmette bulunmuş olacak, bölgedeki çalkantılı durumların çözümüne bölgenin büyük güçleriyle katkıda bulunmakla görevlendirilen bir arabulucu olarak, bölgesel ve uluslararası forumlarda kendisine bir yer edinecek.