Abdurrahman Şalkam
TT

Siyaset ve devlet aklı

Zaman halkaları denizlerle, nehirlerle, göllerle, kasırgalarla, içinde büyük ve küçük olayların ve krizlerin döndüğü diğer şeylerle doludur. Savaş, kudret elinin, yakın veya uzak bir düşmana indirdiği büyük, ateşli bir çekiçtir.1960'lı yılların başında Amerikan casus uçaklarının Küba topraklarında Sovyet nükleer silahlarının varlığını keşfetmesiyle dünya nefesini tutmuştu. Genç ABD Başkanı John F. Kennedy, tehdit çekicini savurdu ve Sovyet lideri Nikita Kruşçev'in eylemlerine karşı kuvvetlerini seferber etti. Durum, kısa sürede dünyadaki iki nükleer süper güç arasında kaçınılmaz bir çatışmaya dönüştü. O zamanki ABD Savunma Bakanı Robert McNamara sert diplomasiyi benimseme eğilimindeydi. Genç Başkan Kennedy ise sağı solu belli olmayan Sovyet rakibi Nikita Kruşçev ile sıfır toplamlı bir düelloya girişmişti. Amerikan kıyılarına yakın bir mesafede konuşlandırılmış olan Sovyet nükleer silahlarının sökülmesi, Başkan Kennedy'nin pazarlık konusu olmayan talebiydi. Savunma Bakanı Robert McNamara'nın Kruşçev’in itibarını ve kontrolünü korumak için Sovyet sınırındaki sıcak bölgede askeri düzenlemelere dayanan siyasi bir çözüm önerisi sunmasının ardından, Kruşçev sonunda geri adım attı ve Amerikan talebini kabul etti. Dünya, siyasi tercihler sayesinde büyük güçlerin korkunç duygularının pençesinden kurtulan barışı yeniden soludu.

Ölümcül kimliklerin sınırlarında dolaşırken geçen saatlerdeki siyasi tercihler, acı, tatlı ve ikisinin arasındaki alternatifler tekeri üzerinde hareket eder. Ülkenin ulusal güvenliğini korumak, her ulusal varlıkta güç oluşturmanın temel hedefidir. Devletin ekonomik çıkarlarını savunmak, siyasetçilerin hesaplarında hiç eksik olmaz; ancak bu, milletin çıkarlarını korumak için harcanan miktarı aşan insani ve mali maliyete yol açmayacak şekilde olmalıdır. Bunlar silahlı kuvveti kullanma politikasının temelleridir. ABD'nin eski dışişleri bakanı ve ulusal güvenlik danışmanı Henry Kissinger da Kennedy dönemindeki Savunma Bakanı Robert McNamara ile aynı siyasi denklemleri benimsemişti. Vietnam'daki uzun ve kanlı savaşta ABD, Sovyetler Birliği ve Çin Halk Cumhuriyeti'nin desteklediği Vietnamlı komünist milliyetçi savaşçılara karşı savaşmıştı. Bu çatışma, büyük güçler arasındaki soğuk çatışma döneminde, sıcak bir dünya savaşıydı. Henry Kissinger, Vietnam'la yaşanan çatışmaya Çin köşesinden daldı ve patronu Richard Nixon'ı, Pekin'e gidip eski lider Mao Zedong'la görüşmeye ikna etti. Büyük krizler, silah, para ve karar alma gücüne sahip olan kafalardaki tarlalarda büyür ve bunların etkilerini etkisiz hale getirmek, etkin kafalarda büyüyenlerin kimyasını bilmekle başlar. Kriz yönetimi, özellikle sessiz bir gecenin karanlığında iktidara gelen genç, aceleci kişiler olduklarında, yalnızca askerlere bırakılmayacak bir mücadeledir.

Yüzyıllarca süren sömürgecilikten sonra bağımsızlığını kazanan üçüncü dünya ülkelerinde, bilgisizlik ve yoksulluk hüküm sürdü ve ulusal kimliklerin gücü yoktu. Etnik ve mezhepsel gruplar en güçlü varlıklardı. Sivil toplumlar ortaya çıkamadı ve ordular yeni bağımsız ülkelerde, tek örgütlü güç haline geldi. Silah sahibi olanlar için iktidar gücü itici güç haline geldi. Afrika kıtası, dünyada en çok askeri darbeye tanıklık eden, despot yapıların, geri kalmışlığın ve kronik acıların egemen olduğu bir kıtadır. Devlet kurumu ve onun içinde aktif bir sivil toplum dokusu eksiktir. Sömürgecilerin Arap ülkelerinden çekilmesinden yıllar sonra, bazılarında devletin temellerini sağlamlaştırma yönünde samimi çabalar görüldü, liderleri mevcut imkânları eğitim, sağlık ve altyapı alanında seferber ettiler. Hukukun üstünlüğünü ve vatandaşlar arasında eşitliği tesis ettiler, yakın ve uzaklarla çatışmaktan kaçındılar. Hiç kuşkusuz, daha önce deneyim sahibi olmayan yeni bir oluşumu yönetmek, güçlü bir zihin gücünü, miras alınan bakış açısını kullanmayı, aşiret, kabile liderleri ve ileri gelenlerle iletişim kurmayı, gençlere umut ve motivasyon kapılarını açmayı gerektiriyordu. Toplumsal barışta ümit verici bir düzeye ulaşıldı, imar ve kalkınma iradesi canlandı. Ama bu yeni doğan oluşumların bazılarına ağır darbeler vuruldu. Kıdemsiz veya orta rütbeli subaylar askeri darbelerle iktidarı ele geçirdiler. Şiddet hâkim oldu, sloganlar ve marşlar kulaklarda çınladı, duygular ve hayaller vicdan hücrelerini kontrol eder hale geldi, başlıkları değişen ülkeler arasında düşmanlıklar büyüdü, hedefler karıştı.

Bunlar siyasi, ekonomik ve toplumsal yapının temellerinin sarsıldığı on yıllardı. Krizler üst üste geldi ama karar mekanizmalarında bulunanlar, hızla yaklaştıkları uçurumun tehlikesinin farkına varamadılar. Yenilgiler birbirini izledi, yapılar sarsıldı, krizler durmadan büyüyen yegâne yaratıklar haline geldi. Latin Amerika'nın bir kısmı da askeri darbelerden çok çekti ama orada alarm zilleri daha yüksek çaldı. Böylece gerçekçilik çağı başladı, diktatörlüklerin ve kanlı baskıların pençesi zayıfladı.

Hayat, bitmeyen zorluklar, mücadeleler, zaferler ve yenilgilerle dolu uzun ve meşakkatli bir yolculuktur. Kararlarının sonunu hesaplayan, çıkar ve maliyeti dengeleyen akıllı liderler, ilerleme ve yükselmenin yollarını aydınlatan kişilerdir. Ebu’l-Esved ed-Du’ali şöyle der:

Liderleri olmayan halklar kaostan kurtulamaz

Cahillerin hüküm sürdüğü yerde liderlik olmaz

Direkler olmadan bir ev inşa edilemez

Temeller sağlam değilse de direkler ayakta duramaz

Hem temelleri hem direkleri sağlam olduğunda

Toplumlar hedeflerine ulaşırlar