Gazze'ye yönelik savaş durdu ama belki de uzun aylar boyunca olduğundan daha şiddetli bir şekilde tekrar başlamayacağının kesin bir garantisi yok.
Zira ateşkesin kırılgan yapısı, ateşkes anlaşmasının son aşamasında serbest bırakılmalarıyla rehineler hikayesinin sona ermesi, İsraillilerin, uzun vadeli savaşını mutlak zafer elde etmeyi amaçladığı iddiasıyla sürdüren ve bunu gerçekleştirmeyen Netanyahu'nun övünmelerine yönelik eleştirileri, bütün bunlar savaşın yeniden başlaması için bir motivasyon oluşturuyor. İsrail'de zaferi savunanların, kendilerini bekleyen ağır hesaplaşmadan kaçınmak için savaşı yeniden başlatmaları için güçlü gerekçeleri var.
Netanyahu ve zaten dağılmış olan hükümet koalisyonundaki ortakları ile hesaplaşmak için kılıçlarını bileyen birkaç güçlü iç güç var.
İsrail'in tam olarak ne yapacağı, ateşkes ve takasın anlaşmada belirlenen sınırlar içinde devam edip etmeyeceği, yahut ateşkesin bozulup yarıda kalıp kalmayacağı henüz bilinmiyor. Ancak Filistinlilerin yapması gereken, 7 Ekim 2023'ten bu yana içine gömüldükleri sonuçsuz tartışma ortamından çıkmaktır. Tartışmanın nedeni ise o gün yaşananlar ile ilgili pozisyonlardaki farklılıktır. Bu farklılık, Filistin davasının iki kutbu olan Gazze'deki Hamas ile Ramallah'taki Ulusal Otorite arasında karşılıklı ihanet suçlamaları noktasına vardı.
7 Ekim'deki korkunç depremle başlayan, Gazze'ye yönelik soykırım ve kapsamlı yıkım savaşı ile Batı Şeria'ya yönelik vahşi saldırılarla birlikte devam eden tartışma trajik bir nitelik kazandı. Zira o gün olduğu gibi halen yaşananları bir zafer ya da yenilgi olarak tanımlama ile ilgili olmayı sürdürüyor. Bu durum ise tek bir sonuca yol açtı; bölünmenin derinleşmesi, yaşananlar ve sonuçlarıyla nasıl başa çıkılacağına dair nesnel bir değerlendirmeden uzaklaşılması.
Yaşanan ölümler ve yıkım, Filistin'de devam eden dramın ilk bölümünü oluşturuyor ve bunun bir zafer mi yoksa yenilgi mi olduğunu tartışmanın bir anlamı yok. Zira daha önemli ve acil olan, Filistinlilerin kaderinin, davasının ve siyasi hedeflerinin belirleneceği ikinci bölümün nasıl ele alınacağıdır.
Bu bölümün ne zaman başladığına ya da başlayacağına dair belirli bir zaman dilimi yok, aslında savaş bitmeden ve değişimler gerçekleşmeden önce başladı. Bu bölümün resmi başlangıç tarihi Gazze'ye yönelik askeri savaşın sonu olsa da, hazırlıkları savaşın başladığı ilk günlerden itibaren başladı.
Gazze'deki Hamas rejimi ile Batı Şeria'daki Ulusal Otorite rejiminin temsil ettiği iki ana kutbu bulunan Filistin siyasi sınıfı, yaşananları tanımlama ve tasvir etme konusunda, politika ve davranışında kim daha rasyoneldi, Filistinlileri yıkım uçurumuna sürükleyen maceracı kimdi sorularının cevapları üzerinde çekişmeyi hiç bırakmadılar. Yaşananların kâr-zarar dengesine göre gerçek değerlendirilmesi meselesine gelince, bunu kimse önemsemiyor. Fetih ile Hamas arasındaki geleneksel kutuplaşmanın dışında kalanlar bile, yaşananların kâr ve zarar dengesine göre boyutunu doğru bir şekilde belirleyecek tek bir etkinlik bile düzenlemeden, kendilerini tartışmanın iki tarafından birine sürüklenmiş halde buldular. Böylece herkes zafer ya da yenilgi iddiası arasında kutuplaştı.
Her iki taraftaki karar vericilerin hakimiyeti nedeniyle Filistinlilere, aydınlarına, yazarlarına ve siyasetçilerine karşı bir fikir terörizmi dayatıldı. Yenilgi fikrini benimseyen kişi, hemen vatana ihanet suçlamasıyla karşı karşıya kalıyor. Zafer fikrini benimseyense, kendisiyle aynı fikirde olmayanları, halka sadece felaket ve musibet getiren iş birlikçi maceracılar olarak görüyor. Her tarafın kendi teorisyenleri ve medya figürleri var.
Varlığı sürdürmeye ve var olmaya ihtiyaç duyulduğu zamanlarda imge bir gerekliliktir. Ancak yaşananların kâr-zarar dengesine göre objektif, soyut bir şekilde gözden geçirilmesinin önemini ortadan kaldırmamalıdır. Bunun için Filistin'deki durumun 7 Ekim'den önce nasıl olduğuna ve şimdi nasıl olduğuna bakmak gerekiyor. Filistin meselesinin hâlâ bölünmüş kutuplarına gökten bir akıl indiğini ve yaşananların ortak bir tanımı üzerinde uzlaştıklarını varsayalım, bir halk ve bir dava olarak Filistinlilerin bugün ve gelecekte ihtiyaç duydukları şey, savaşın ilk günlerinden itibaren hazırlıklarına başlanan, zafer ve yenilgi sembollerinin ve imgelerinin hiçbir işe yaramadığı yeni bir güç dengesine göre uygulanmasına başlanan ikinci bölümle nasıl yüzleşileceğidir. Dahası, Filistinli taraf olarak, zafer-mağlubiyet hikâyeleriyle kendimizi kandırmadan, sahada tespit edilen gerçeklerle yüzleşerek bu sürece dahil olmamız daha faydalı olacaktır.
Filistin'de gerçekleri apaçık olmasına rağmen, henüz bu konu ele alınmadı. Bu gerçekler kabul edilmedikçe, kayıplar sayacı mevcut sayılarla sınırlı kalmayıp, daha ciddi bir sayıya ulaşacaktır.