ABD Başkanı Donald Trump Gazze'yi devralma fikrini geliştirirken Arap hükümetlerinin itirazları da güçleniyor. Trump'ın gerçekte ne düşündüğü, Amerikalıların yüzde 47'sinin Gazze'yi devralma fikrine karşı çıktığı bir dönemde, bunun Gazze ve bölge için ne anlama gelebileceği konusunda soru işaretleri artıyor.
Birçok kişi gerçek planın nasıl görüneceğini ve sonuçlarının ne olacağını tahmin etmeye çalışırken, ulusal güvenlik ve dış politika konularında Başkan Trump'a yakın olanlar, onun bölgede değişimi zorlamak için şoku bir müzakere taktiği olarak kullanıyor olabileceğini öne sürüyor.
Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz, CBS News kanalına şunları söyledi: “Başkan, Gazze'de kilometrelerce uzanan enkaz ve molozların nasıl temizleneceğine dair gerçekçi çözümler görmüyor. Gerçek şu ki, hiç kimse gerçekçi bir çözüme sahip değil. Başkan masaya bazı cesur, yeni fikirler koyuyor. Hiçbir şekilde eleştirilmemeleri gerektiğini düşünüyorum. Bunun, eğer Başkanın çözümlerini beğenmiyorlarsa, tüm bölgeyi kendi çözümlerini üretmeye iteceğini düşünüyorum.”
Trump geçen salı günü, ABD'nin bölgeyi yeniden inşa etmek ve geliştirmek için “Gazze'nin uzun vadeli mülkiyetini devralmasını” ve orada yaşayan Filistinlilerin başka yerlere yerleştirilmesini önerdi. Yeniden yerleşim ve/veya Gazze’yi yeniden inşa programında yer alacak önemli bölgesel aktörler Trump'ın açıklamalarını eleştirdi.
Gözlemcileri gerçekten şaşırtan husus, Başbakan Binyamin Netanyahu'ya belki de en yakın isimlerden olan İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer'in aylardır Gazze'de üç adımın atılması gerektiğini oldukça ikna edici bir şekilde savunması.
Bunlardan ilki, silahtan arındırılmış bir şehir. Silahsızlandırmanın büyük ölçüde sağlandığı söylenebilir, ancak henüz tamamlanmadı. Dermer ayrıca Gazze'deki aşırılığın sona erdirilmesi gerektiğini ve bu iki adım tamamlanır tamamlanmaz, Gazze'nin kalkınması için çalışılabileceğini söylüyor. Dolayısıyla Başkan Trump'ı dinlerken, ikinci adımı ve aynı zamanda kısmen tamamlanan birinci adımı atlayarak doğrudan üçüncü adıma geçtiğimizi düşünebiliriz.
Herkes Gazze'yi kalkındırmak ve son 16 ayda gördüğümüz korkunç tahribat ve yıkımdan kurtulmak istiyor. Ancak bunun için herkesin önce güvenliğin sağlanması gerektiği konusunda hemfikir olduğu düşünülüyor.
21. yüzyılda iki milyonluk bir nüfusun yaşadığı 140 mil kare alanı boşaltmak mümkün olmayacak. Başka yere taşınmaya ikna edilenler olabilir, ancak Filistinlilerin dolu dolu tarihi göz önüne alındığında, çoğunluğun böyle bir karar alacağını sanmıyorum.
ABD Gazze'de bağımsız hareket edebilir, ancak bu elbette aşırılık yanlılarına kırmızı bayrak sallamak gibi olacaktır. Eğer bu ABD'nin dayattığı bir plandan ibaretse, Ortadoğu'da başarılı olacak tek şey bizzat Filistin halkının kendi geleceğine karar vermesidir. Ama aynı zamanda ABD'nin en önemli dost ve müttefiklerinin, nüfuz sahibi ve olup bitenlerle ilgili en güçlü bölge ülkelerinin de onayı gerekiyor ki, şimdi eksik olan da budur.
Bu, Birinci Dünya Savaşı'nın bitiminden beri 100 yıldan fazla süredir devam eden ve henüz çözüme ulaşmamış bir çatışmadır. ABD'nin hem gayrimenkul geliştiricisi hem de barış elçisi olarak devreye girebileceği fikri ise bir fantezidir.
Trump planını muhtemelen aşina olduğu terimlerle anlattı; bir gayrimenkul anlaşması. Ama Gazze bir gayrimenkul anlaşması değil. Bir toprak ve bir ulus. Gazze dendiğinde aslında vatanına karşı güçlü duygular besleyen insanlardan bahsediyoruz. Bu, tüm Filistinliler arasında Nekbe olarak adlandırılan, Filistinlilerin Büyük Filistin'deki (bugünkü İsrail oluşumu) evlerinden sürülmesi olayı hakkında çok güçlü duyguları canlandırıyor. Kimse bunu kabul edeceklerini düşünmüyor. Bu durum ne Gazze halkı ne Batı Şeria'da yaşayan Filistinliler ne de komşu Ürdün'de yaşayan birçok Filistinli tarafından kesinlikle kabul edilmeyecektir.
Peki, Trump Ortadoğu'da bir Riviera inşa etmeyi planlıyorsa, bunun için gereken finansmanı nereden bulacak?
Elindeki tek gerçek koz hem Mısır'ın hem de Ürdün'ün ABD'den önemli miktarda yardım alıyor olması. Ancak Mısır ve Ürdün halklarının bu konudaki tutumları konusunda hiçbir şüpheye yer yok. Bu öneriyi kesinlikle kabul etmeyecekler.
Dikkate alınması gereken bir diğer husus, Ürdün örneğinde, zaten elimizde etnik fay hattının olduğu bir ülke bulunduğudur. Ürdün nüfusunun yüzde 70 ila 80'ini Filistinliler oluşturuyor. Bunlar ya 1948'den sonra ülkeye yerleşenler ve onların soyundan gelenler ya da 1967'de Batı Şeria'daki evlerini terk edenler.
Mısır'da da Mısırlıların kendi ekonomik zorlukları var ve bunlar, iş arayan ve Mısır'ın sağlaması gereken kaynaklara ilişkin formlar sunması gereken çok sayıda Filistinli ile daha da büyüyecekler. Dolayısıyla ne Mısır ne de Ürdün, gerçekte ve siyasi veya ekonomik olarak bu kadar insanı kabul edecek durumda değil.
Ama bir kez daha Başkan Trump'a baktığımızda, onun bir tohum ektiğine inanmak zorundayız. O yeni bir statükonun oluştuğuna ve artık çözüm üzerinde düşünmemiz, Filistinlilerin onurlu bir şekilde yaşamalarına izin verecek, haklarına saygı gösterecek, aynı zamanda işgalci İsrail oluşumunun güvenliğini de sağlayacak bir şekilde bu çözüme nasıl ulaşılacağı konusunda çalışmamız gerektiğine dair açıklamalar yapıyor.