Başkan Trump'ın arkasındaki beyinler, geleceği tahmin etmenin en iyi yolunun onu üretmek olduğunu, gerçeklerle savaşmanın yararsız ve beyhude, onlarla yüzleşmenin ise çözüm olduğunu, bu gerçekler arasında nükleer bir devleti, üstelik herhangi bir devleti değil, Rusya'yı yenmenin imkânsız olduğu gerçeğinin de yer aldığını fark ettiler mi?
Rus tarihine aşina olanlar, Sovyetler Birliği'nin çöküşünün ilk bakışta Rusya'nın uluslararası bir aktör olarak ölümünün işareti gibi göründüğünü bilirler. Ama bu aceleyle varılmış bir kanıydı, zira bu büyüklükteki bir ülke öylece havada erimez. Bu ifade, gölge istihbaratın efendisi George Friedman'a aittir.
1990'larda Sovyetler Birliği'nin dağılması, Çarların bir araya getirdiği ve Komünistlerin bir arada tuttuğu geniş imparatorluğu paramparça etti. Moskova, 1989'da sahip olduğu toprakların bir kısmının kontrolünü elinde tutmaya devam etti.
Moskova, Devlet Başkanı Vladimir Putin'in kontrolündeki Çarlık İmparatorluğu'nun çekirdeği olmayı sürdürdü ve çekirdek var olduğu sürece oyun bitmiş sayılmaz. Ciddi biçimde zayıflatılan Rusya Federasyonu varlığını sürdürüyor ve önümüzdeki on yıllarda çok önemli bir rol oynayabilir. Rusya'nın Ukrayna'ya düzenlediği askeri operasyon da bunu doğruladı.
Başkan Trump'ın Rus tarafıyla yaşanan anlaşmazlıkları bitirme, Joe Biden yönetimi sırasında kaçınılmaz hale gelen, “nükleer kış” korkusu düzeyine ulaşan çatışmanın dünyaya yönelik tehdidine son verme vizyonunu ortaya koyarken dayandığı temel de kesinlikle buydu.
Geçtiğimiz salı günü Rus ve Amerikan heyetleri arasında gerçekleşen Diriye görüşmesi, karanlık bir siyasi gecenin, yıllarca süren hem görünür hem de gizli çatışmanın ortasında bir umut ışığı oldu. Bunu görmek için toplantının ardından ABD Özel Temsilcisi Steve Witkoff'un yaptığı “Washington, müzakerelerin olumlu, yapıcı ve iş odaklı bir atmosferde gerçekleşmesi nedeniyle bundan daha iyi bir sonuç hayal edemezdi” açıklamasına kulak vermek yeterli olacaktır.
Öte yandan Rus diplomasisinin büyük ustası Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un, Washington ile Moskova'nın ikili görüşmelerde, iki ülke arasında herhangi bir çatışmanın kışkırtılmaması gerektiği konusunda ve dünyanın çeşitli bölgelerindeki Rus-Amerikan çıkarlarının olduğu yerlerdeki çatışmalar da dahil olmak üzere jeopolitik konularda, müzakerelerin yeniden başlatılması arzusunda mutabakata vardıklarını dile getirmesi ise ilginçti.
Riyad görüşmesi ile birlikte, Ruslar ve Amerikalılar arasında buzların erimesinin zamanı geldiğini söylersek abartmış olmayız. Ölüm ve yok oluş yerine yaşam ve büyümeye yönelik ikili niyetlerin olduğu daha muhtemel ve bu niyetler sadece iki tarafı değil, aynı zamanda tüm küresel sistemi olumlu yönde etkileyecek.
Moskova ile Washington arasındaki diplomatik ilişkilerin 200 yıldan daha eskiye dayandığını, 1809 yılında ABD'nin Rusya'daki büyükelçiliğinin kurulmasıyla başladığını belirtmek ilginç olabilir. O tarihten bu yana iki ülke arasındaki ilişkilerde hem diyalog ve komşuluk dönemleri hem de gerginlik ve çatışma dönemleri yaşandı.
Rus-Amerikan ilişkilerini etkileyen olaylar arasında, 19. yüzyılda Rusya’nın emperyal genişlemesi de vardı. Ancak İkinci Dünya Savaşı'nda Mihver devletleriyle yaşanan çatışmalar geniş bir iş birliği alanı yarattı ve bu durum 1945'te Yalta Anlaşması'yla sonuçlandı. 40 yıllık Soğuk Savaş ile ikisi arasındaki çatışma yeniden alevlendi. Çatışma ateşi Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla söndü ve ilişkilerin nispeten uyumlu olduğu bir on yıl başladı. Daha sonra NATO'nun hataları ve doğuya doğru genişleme vizyonu sonucu çatışmalar çok geçmeden yeniden tırmandı.
Geçmişte ne olursa olsun, Rusya-ABD ilişkilerinin esenliği kaçınılmaz olarak çağdaş dünyanın güvenliğine ve huzuruna olumlu ve barışçıl bir şekilde yansıyacaktır. Çünkü onlar hem konvansiyonel hem nükleer iki büyük askeri gücü temsil ediyorlar. İşte bu nedenle dünya barışı, nükleer silahların yayılmasının sınırlandırılması, bu cephaneliklerin kontrol altına alınmasına ve risklerinin azaltılmasına katkı sağlayan Yeni START Anlaşması gibi anlaşmaların yeniden canlandırılması alanında onların iş birliğini gerektiriyor.
Görünen o ki, iki büyük ülke arasındaki ilişkilerde sağlanacak sükûnet ve istikrar, Doğu ve Batı'da yaşanan birçok krizin söndürülmesinde kaçınılmaz olarak olumlu yansıma bulacaktır. İkisi birlikte, Doğu'da ve Batı'da savaşlar çıkarmak yerine, barışçıl çözümler bulma güçlerini pekiştirebilirler.
Moskova ile Washington arasındaki yaratıcı iş birliği, özellikle yaşanan ve beklenen salgın hastalıklardan, teknoloji dünyası, kontrolden çıkan yapay zekalar ve bunların dünya için taşıdığı dehşetlere kadar uzanan küresel felaketler ışığında bir bağış değil, bir zorunluluk görünüyor.
Ekonomi, enerji, iklim değişikliği, terörizm ve organize suçla mücadele konularında ise ulusları ilerletmeyi ve halkları geliştirmeyi hedefleyen jeopolitik olarak dengeli bir dünyadan korkusuzca bahsedebiliriz.
Trump ile Putin arasında Suudi Arabistan’da gerçekleşecek büyük görüşmeyi beklerken, “umut duruma hâkim olmaya” devam ediyor.