Bugün en çok sorulan soru, Batı ittifakının, özellikle de Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'nün (NATO) önemli bir ayağını oluşturduğu ABD-Avrupa stratejik ittifakının son dönemde yaşanan çok yönlü kriz sonrasındaki geleceğiyle ilgili. Elbette patlayıcı unsur Ukrayna'daki savaşın geleceğiydi. Washington'daki ABD-Ukrayna zirvesinde yaşanan çatışma ve Trump ile yardımcısının Zelenskiy ile yaptığı konuşmaya damgasını vuran, diplomasiden uzak dil, sözünü ettiğimiz ve Trump'ın Beyaz Saray'a dönüşüyle birlikte gerçekleşmesi beklenen patlamanın şimşeğini oluşturdu.
Bunu, Rus tehdidi karşısında ortak bir Batı stratejisi olması gereken şeye karşı ‘ağabeyi’ ABD tarafından giderek daha fazla uygulanan şok politikası karşısında, Avrupa'nın Ukrayna'yı destekleyen tutumunu harekete geçirmek için Londra'nın ev sahipliğinde alelacele düzenlenen Avrupa zirvesi izledi. Bu, Başkan Trump'ın Batı evinde ekonomi, ticaret, siyaset, çıkar öncelikleri, ilişkiler ve Batı evindeki hayati çıkarlar ya da ortak stratejik meseleler olması gereken konulara yönelik çatışan yaklaşımlar konusunda başlattığı ve giderek büyüyen çatışmanın bir yönünü temsil ediyor. Duvarlarında çatlaklar oluşan ev, çökme tehlikesiyle karşı karşıya. İlginçtir ki, İngiltere Avrupa Birliği'nden (AB) özellikle ekonomik, siyasi ve ticari nedenlerle ayrıldı. Bunun başlıca nedeni, Washington'la olan çok boyutlu özel ilişkisi nedeniyle Avrupa'ya olan bağlılığı pahasına ‘NATO evine’ olan birincil bağlılığıydı.
Ukrayna konusunda Trump'ın şokuna dayanamayan İngiltere, Rusya'nın Ukrayna'ya karşı yürüttüğü savaşın, kapsamlı güvenlik konsepti içerisinde kendisinin ve batı komşuluk bölgesinin güvenliğine yönelik en büyük meydan okumalardan biri olduğunu düşündüğü bu durum karşısında kendisini Washington'dan uzaklaşmış ve ‘Avrupa ailesine’ yapışmış olarak buldu. Washington'un Ukrayna krizini çözmek için Moskova ile ikili bir anlaşma yapma hamlesinin ardından, elbette yakın zamanda bir sonuca varmaksızın, Avrupa'nın tepkisinin ya da uyanıklığının bir yönü de AB'nin Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası’nın (AGSP) tozunun alınmasıdır.
Avrupa'nın inşa sürecinin en önemli ayaklarından biri olan bu politika marjinalleşti ve Avrupa'nın gerçek öncelikleri listesinden düştü. Bu bağlamda, Avrupa Komisyonu Başkanı Brüksel'den Avrupa'nın askeri harcamalarının yıllık 800 milyar euroya çıkarılması çağrısında bulundu ve bunun Avrupa'nın zayıf ekonomileri üzerinde yaratacağı baskıları dile getirdi. Aynı bağlamda, özellikle Fransa'dan olmak üzere Avrupalı sesler, bir ‘Avrupa nükleer şemsiyesinin’ kurulmasının düşünülmesi gerektiğinden bahsetmeye başladılar ki bu da ABD'nin bu konudaki ve NATO çerçevesindeki rolüne olan güvenin azaldığını ya da sarsıldığını açıkça yansıtıyor. Avrupalıların acısını arttıran şey ise Washington'un onlara, Avrupalılar çözüm diplomasisine ve bunu başaracak koşullara Washington'un yanında katılana kadar Ukrayna'nın geleceği Avrupa'nın güvenliğini ilgilendirmiyormuş gibi davranmasıdır.
İlginç bir şekilde, basitleştirici, indirgemeci ve popülist söylemleriyle beslendiği çok yönlü ve çok boyutlu krizler nedeniyle Avrupa'da giderek güçlenen ve yaygınlaşan aşırı sağ, mevcut sorunlar ve bunların ele alınması için gereken çözümlere ilişkin vizyonda Trump ile yakınlaşmaları nedeniyle Trump'ın politikasına farklı derecelerde anlayış, destek veya sempati gösteriyor.
Rusya'nın eski kıtadaki nüfuzunu güçlendirmek için güçlü bir geri dönüş yapması karşısında Ukrayna, Avrupa güvenliği için stratejik öncelik teşkil ediyorsa, bu krizin çözümü şüphesiz kıtadaki güç dengesini belirleyecektir. Trump'la birlikte ABD'nin ‘Avrupa stratejik tiyatrosuna’ olan ilgisinin, Çin'in ‘iki okyanuslu tiyatroda’ ve dünyada yarattığı tehdide öncelik verme lehine azalması, bir yandan Washington diğer yandan Avrupalı müttefikleri arasında Batı stratejik evindeki anlaşmazlığın en önemli yönünü oluşturmaktadır. Birden fazla gözlemci, bu krizin Avrupa'nın inşa sürecinin her zaman en önemli hedeflerinden biri olan ‘stratejik özerkliği’ yeniden canlandırmak için gerekli ve acil bir teşvik oluşturabileceğine inanıyor.
Avrupa bu yönde ilerleyebilir, ancak yol boyunca birçok engel var. Ne kadar genişlerse, çeşitli alanlarda karşılaştığı iç zorluklar ve bu zorlukların üstesinden gelmenin maliyetleri de o kadar artacak. Avrupa bir yol ayrımında ve hangi yöne gideceğini çok da uzak olmayan bir gelecek gösterecek.