Hüda Huseyni
Lübnanlı gazeteci-yazar ve siyasi analist
TT

Çin, yeni bir dünya için çalışan Trump ile rekabet edebilir mi?

Oxford Üniversitesi'nde uluslararası ilişkiler alanında öğretim görevlisi olan muhatabım bana şöyle dedi: “Hem antik hem de modern tarih, ister olumlu ister olumsuz olsun, küresel dönüşümlerin büyük çoğunluğunun, bireylerin düşünce ve eylemlerinin bir sonucu olarak meydana geldiğini gösteriyor. Değişimi dayatan “halk gücü” felsefesi gerçekçi olmayan, romantik bir fikirdir. Halk liderlik etmez, takip eder ve bağımlılığı yapay zeka ve sosyal medya platformları dünyasında çok daha belirgin hale gelmiştir.”

Muhatabım şöyle devam etti: “Bugün, ABD Başkanı Donald Trump'ın önderlik ettiği küresel bir dönüşüme tanık oluyoruz. Bu, Berlin Duvarı'nın yıkılması ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından kurulan, ABD’yi özgür dünyanın lideri ve demokratik değerlerin, küreselleşmenin ve mutlak ekonomik açılımın savunucusu olarak atayan dünyayı değiştirecek. ABD, bu değerlere ve çıkarlara ulaşmak için ideolojisine ve yaklaşımına bağlı ülkeleri içeren ekonomik blokları, uluslararası kurumları ve askeri ittifakları güçlendirmiştir.” Ardından ekledi: “Kendisinden sonra Başkan Yardımcısı James David Vance'in seçilmesi halinde bir dört yıl daha uzayabilecek Trump'ın dört yıllık görev süresinin sonunda, ABD etrafında dönen ilişkilerde kapsamlı bir değişime tanık olacağımıza inanıyorum. Bu ilişkilerde demokrasi, özgürlük ve insan hakları ABD için bir kriter olmayacak, esas olarak tek kriter çıkarlar olacak, başka hiçbir şey değil. ABD, mevcut Başkanı’nın inancına göre, artık reform, adalet ve insan hakları süreçlerinde halklara vekalet etmiyor. ABD'den ziyade kendi işlerini kendilerinin halletmesi gereken ülkelerin ve halkların dertlerine, sıkıntılarına yardımcı olan gönüllü bir sağlık görevlisi değil.” Muhatabım şunu da ekledi: “Trump, ABD'nin, her şeyden önce ülkesinin çıkarlarını koruyan sözleşmeler ve şartlar uyarınca ülkelerin yardım taleplerine yanıt vereceğini söyleme konusunda hiçbir çekince duymuyor.”

Buradan, ABD'nin dünya çapındaki ülkelere ilerleme, kalkınma ve istikrar konusunda yardımcı olmayı amaçlayan USAID adlı ABD yardım ofislerinin neden askıya alındığını anlayabiliriz. 11 bini aşkın çalışanı bulunan ajansın çalışanlarının üçte ikisine işlerine son verildiğine dair mesajlar gönderildi. ABD Başkanı'nın kamu işleri konusundaki özel danışmanı Elon Musk, ücretsiz yardım döneminin sona erdiğini, ülkesinin, şartları ve maliyetleri belirleyen anlaşmalara varılmasının ardından gerekli yardım ve danışmanlığı sağlayacağını söyledi.

Burada muhatabım düşüncelerini toparlamak için durakladı ve şunları söyledi: “Trump'ın küresel düzenin temel direkleri olan organları, kurumları, ajansları ve ittifakları sona erdirmek için çalışacağına inanıyorum. Nitekim ülkesinin bütçesinin yaklaşık yüzde 25'ine katkıda bulunduğu ve kendisinin ABD'ye hiçbir faydası olmadığına inandığı NATO'ya fon sağlamaktan kaçınıyor. Başkan Yardımcısı Vance, NATO üyesi ülkelerin ordularının büyük çoğunluğunun savaşa hazır olmadığını ve ABD ordusunun üstün yeteneklerine güvendiğini söyledi. Eğer durum böyleyse, ABD'nin ittifakın varlığından hiçbir çıkarı olmadığını ve ABD ordusunun, ikili anlaşmalarla kararlaştırılan bir bedel karşılığında, üye ülkeleri savunmanın risklerini tek başına üstleneceğini belirtti.”

Aynı durum Birleşmiş Milletler ve Dünya Sağlık Örgütü'nden Ekonomik ve Sosyal Konsey, Uluslararası Adalet Divanı, veto ile sürekli engellenen Güvenlik Konseyi ve UNRWA gibi yardım kuruluşlarına kadar kurumları için de geçerli. ABD kendisine hiçbir getirisi olmadan tek başına bütçenin yüzde 33'ünü karşılıyor. Dolayısıyla mevcut ABD yönetiminin görüşüne göre, ülkelerin anlaşmazlıklarını çözmek ve tehditleri azaltmak için bir araya geldiği bir forum olan BM, artık geçmişte kalmış ve işe yaramayan bir araçtır. Elon Musk, birkaç gün önce ülkesinin BM'den çekilmesi çağrısında bulunmuştu. Muhatabım, “Musk, ABD'nin veto ve Genel Kurul kararları ile zaman kaybetmeden, elbette ki kararlaştırılan bir bedel karşılığında aralarında hakem olması için ülkelerin bir araya geldiği bir sahne olmasını istiyor” yorumunu yaptı.

Muhatabım, Trump'ın söyledikleri ile yaptıklarının başka bir şey olduğuna, taleplerinin çıtasını çok yükseğe çıkardığına, pazarlık ettiği tarafları boyunduruk altına alma sürecinde tehditler savurup gözdağı verdiğine, böylece istediğini elde edip yüksek çıtalı taleplerinden geri adım attığına inananların olduğu teorisine katılmıyor. ABD'nin NATO bütçesine katkısını azaltma tehdidi, üye ülkelerin katkısını artırmayı amaçlıyor. Aynı şekilde BM’den çekilme tehdidi de ABD'nin üzerindeki yükü hafifletmek için üye ülkelerin katkı paylarını artırmayı ve belki de örgütü Washington'un arzu ve emirlerine daha da bağımlı hale getirmeyi amaçlıyor.

Oxford Üniversitesi profesörü şu endişesini de dile getirdi: “Bugün Çin dışında Trump adlı 'öfkeli boğa'ya karşı koyabilecek bir liderlik yok. ABD yönetimi de kendisine denk bir güç ile başa çıkacağını ve bunun çetin olacağını, maliyetli bir soğuk savaşa dönüşme potansiyeli taşıdığını biliyor.” Ardından şöyle söyledi: “Arap dünyası olarak sizler, gelecek değişimlere hazırlıklı olmalı, düşünce ve değerler bakımından diğerlerinden farklı olan Amerikan liderliğiyle dikkatli ve akıllıca başa çıkmalısınız.”

Muhatabımın yanından ayrıldıktan sonra Arap ülkelerimizi düşündüm. Körfez ülkelerini hariç tutarsak, diğer ülkelerin yönelimlerini tanımlayan vizyoner bir plan veya strateji olmadan bocaladıklarını görüyoruz. Dünyadaki değişimler gürültülü ve ülkelerimizin sorunları da farklı türden gürültülü. Yeni rejim, Kürtler ve Dürzilerin bir kesimi arasında sağlanacak uzlaşma ile Suriye'yi bölünme ve iç savaş komplolarından kurtarabilecek mi? Irak, İran'ın nüfuzu, Haşdi Şabi Güçleri'nin fırsatçılığının ve devleti yoksullaştırmasının yükü altında ezilecek mi? İran yenilgiyi doğrudan tadacak ve bir füze ABD ile olan anlaşmasını bozacak mı? Ürdün yeni bir Filistin tufanında boğulacak, yahut Mısır 100 milyon insanı etkileyecek bir yaşam ve geçim krizine mi sürüklenecek? Her türlü krizle boğuşan Lübnan, bir kez daha aynı hataya düşüp Hizbullah'tan geriye kalanın tehditleriyle felç mi olacak? Bunların hepsi cevabı imkânsız sorular.