Sudan'daki savaşın başlangıcı ve kimin savaşı başlatmakta çıkarı olduğu konusunda birden fazla anlatı var. Ancak resmi hükümetin söylemi, Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) milislerinin devlet otoritesine karşı isyan ettiği ve iktidarı ele geçirmeye çalıştığı, orduyu onlara karşı koymaya zorladığı yönünde. Ancak bu anlatıyı destekleyenler bile, HDK'nin İslamcı Kurtuluş Hükümeti döneminde kurulduğunu ve misyonunun, özellikle sıcak Darfur bölgesinde ordunun üstlenemeyeceği görevleri yerine getirmek olduğunu kabul ediyor. Kurtuluş Hükümeti döneminde Hızlı Destek Kuvvetleri Yasası çıkarıldı ve gerçek bir tehdide dönüşünceye kadar sayı ve silahlanma bakımından genişlemesine izin verildi. Daha sonra Orgeneral Abdulfettah el-Burhan geldi ve HDK yasasını değiştirerek, ona daha fazla yetki ve Sudan Silahlı Kuvvetleri'nden bir tür bağımsızlık tanıdı.
Yaşanan her şeyin iyi niyetli olduğunu varsayalım- tabii eğer böyle bir şey mümkünse- doğal olan insanların yaşananlardan ders çıkarıp, en azından yakın gelecekte aynı şeyi tekrarlamaktan kaçınmaları, resmi orduyu güçlendirmeye, yeniden yapılandırmaya, silahlandırmaya, eğiterek tek silahlı güç haline getirmeye yönelmeleridir ama tam tersi oldu.
Hükümet olağanüstü hâl ilan etti ve sivil gönüllülerin orduya katılması fikri ortaya çıktı. Gerçekten de birçok eyalette bu yönde çalışmalar başlatıldı, aynı dönemde İslami Hareket'e bağlı “Bera bin Malik Taburu” ortaya çıktı ve gençler arasında adam devşirmeye başladı. Kendisine farklı bir slogan ve söylem benimsedi, edebiyatını ise İslami hareketin ve geçmiş dönemdeki silahlı gruplarının tarihinden esinlenerek oluşturdu. Daha sonra hükümet ile müttefik Darfur hareketleri tarafsızlığı bırakıp orduya katıldıklarını duyurdular ve Sudan içinde ve dışında, özellikle komşu ülke Eritre'de gönüllü toplama ve eğitme kampları açtılar. Ardından doğu Sudan'dan beş grup daha çıkıp, Eritre'de kamplar açtılar ve gönüllüleri eğitmeye başladılar. Darfur ve Doğu Sudan hareketleri de dahil olmak üzere tüm bu silahlı grupların en dikkat çekici özelliği, seferberlik, adam kazanma ve devşirme süreçlerine kabileciliğin damga vurmasıdır.
Tek fark, el-Cezire'nin doğusundaki Butana bölgesinde, Sennar ve Mavi Nil eyaletlerinde görüldü. Butana bölgesinde Ebu Akile Kikel’in, Sennar bölgesinde el-Bişi’nin, Mavi Nil eyaletinde ise Ebu Şotal’ın komutasındaki HDK’ye katılan gruplar oldu. Elbette, HDK'nin kabilevi yapısı gizlenemeyecek kadar belirgin; esas olarak Darfur eyaletindeki Arap kabilelerine dayanıyor.
Sadece savaşa karşı çıkan sivil kesimlerden değil, hükümet ve silahlı kuvvetler saflarından bile birçok kesimden uyarılar duyuldu. Hepsi, silahlı kuvvetlerin doğrudan otoritesine değil, kabilelerin otoritesine tabi olan 20 tane başka milis kuvveti oluşturarak milis bir grubun isyanının önlenemeyeceği konusunda hemfikirdi.
Ekim 2024'te Ebu Akile Kikel'in önderliğinde gerçekleşen büyük darbe ve onun Sudan Kalkanı adındaki gücü ile silahlı kuvvetlere katılmasının ardından, HDK Butana ve Doğu Nil bölgelerindeki kasaba ve köylere karşı misilleme saldırıları başlattı. Yüzlerce sivil öldürüldü, yüz binlerce kişi köylerinden edildi, dükkânları ve malları yağmalandı. Cezire eyaletinin HDK tarafından ele geçirilmesinden sorumlu olduğu düşünülen Kikel'e karşı yaygın bir öfke olmasına rağmen, bölgede kabileler arasındaki seferberlikten yararlanarak güçlerinin sayısını iki katına çıkardı. HDK’ye karşı önemli zaferler elde etmeyi başardı.
Ordu ilerledikçe ve zaferler kazandıkça, özellikle sosyal medya aracılığıyla, çoğunluğu silahlı Darfur hareketlerinden oluşan Ortak Kuvvetler’e bağlı gruplar ile Cezire eyaletinin doğu ve batı bölgelerine doğru genişleyerek her yeri kaplayan Sudan Kalkanı güçleri ve çeşitli bölgelerde yayılmasını sınırlandıran kabilesel ve bölgesel temeldeki rekabeti hisseden İslamcı taburlar arasında hizipçi çekişmeler gün yüzüne çıkmaya başladı. Eleştiriler yolsuzluk, suç ve tasfiye suçlamalarına dönüştü, karşılıklı ihanet ve iş birlikçilik suçlamalarına kadar vardı. Bu durum, Burhan ve hükümetteki kurmaylarının, Burhan ile müttefik siyasi ve silahlı güçler tarafından hazırlanan ve İslamcı hareketin hazırlıklarına dahil edilmediği, savaş sonrası dönem için “yol haritası” olarak adlandırılan bir belgeyi benimsemeleriyle aynı zamanda gerçekleşti. Harita, Burhan'a bir sonraki geçiş döneminde mutlak otorite garanti ettiğinden, bazı gruplar bunu savaştaki rollerinin inkârı olarak değerlendirdi.
Sudanlıların korktuğu tehlike, sosyal medyadaki çekişmelerin sahada silahlı milis gruplar arasındaki çatışmalara dönüşmesidir ki, bu artık görülmeye başlandı. Sudan, ülkeyi sınırları ve son noktaları bilinmeyen bir sarmalın içine sokan “kantonlara” dönüştü.