ABD Başkanı Donald Trump ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında Ukrayna konusunda gerçekleşen telefon görüşmesi, bölgesel ve uluslararası alanda güç dengelerini yeniden tanımlayan, ABD politikalarında tehlikeli ve benzeri görülmemiş değişimleri temsil eden Trump'ın kişiliği nedeniyle, olumlu veya olumsuz karşılayanlar ile kınayanlar arasında büyük tartışma yarattı. Trump’ın politikaları uzun zamandır demokrasi ve insan hakları gibi evrensel liberal değerlerin savunulmasıyla bağlantılı olduğu iddia edilen Amerikan geleneklerinden, uluslararası sistemin istikrarı pahasına bile olsa, doğrudan ekonomik çıkarlara dayalı bir yaklaşım lehine açık bir kopuşu işaret ediyor.
Bu görüşme, tartışmasız bir talep olan Ukrayna savaşını durdurmayı amaçlıyor olsa da medyaya yansıyan içeriği, bu aşamada Ortadoğu bölgesi için endişe kaynağı teşkil ediyor. Zira bölge bu aşamada, Gazze ve Lübnan'daki savaşların, çok önemli Suriye olayının karmaşık sonuçlarını yaşıyor. Sonuçları tamamlamak için ikinci aşamanın hazırlıklarına başlanmasına, Trump'ın tehditlerinden çıkarıldığı kadarıyla İran’ın hedef alınmasına ve Tahran'ın birden fazla yerde ve liderlerinin açıklamalarında sertleşen tavrına sahne oluyor.
Bölgede, özellikle Filistinliler arasında endişe yaratan husus ise Trump-Putin görüşmesinde Ukrayna’da saldırgan ile saldırıya uğrayanın bir tutulması ve bunun da Trump'ın Gazze'ye yönelik tutumuna benzemesidir. Joe Biden yönetiminin Hamas'ı ortadan kaldırmak ama aynı zamanda barışa giden tek yolun iki devletli çözüm olması gerektiği gerçeği ile onu kuşatmak için Binyamin Netanyahu'ya yaktığı sarı ışığı, Trump, bu çözümü temellerinden sarsarak, “Riviera” barışı denen menfur bir anlaşma ile Filistinlilerin Gazze Şeridi'nden sürülmesiyle sonuçlanacak parlak bir yeşil ışığa dönüştürdü. Gazze'ye yönelik acımasız savaş yenilendi ve azınlık ittifakı ve diğer intihar planları lehine birliği bozma politikasının bir parçası olarak Suriye ve muhtemelen Lübnan'a kadar uzandı. ABD'nin Ukrayna'ya yönelik benzeri görülmemiş tutumu, ABD'nin temel güçleri tarafından, iki dünya savaşının sonundan beri ABD politikasını karakterize eden değerlere, yani adaletsizlik ve haksızlığa karşı özgürlüğün savunulmasına karşı ihanet olarak değerlendiriliyor.
Trump'ın, savaşı sona erdirmek için hiçbir siyasi veya müzakere gerekçesi olmaksızın, Rusya'ya bir hediye niteliğinde olan Ukrayna konusunda Putin'e karşı takındığı tutumu ve zamanlamasını anlamak zor. Hele ki Rusya, Ukrayna topraklarının geniş bir bölümünü kontrol etmesine rağmen, yüz binlerce can kaybına, binlerce tank ve askeri aracın kaybedilmesine yol açan, hatta birçokları tarafından büyük bir bölgesel güç sayılmaya başlanan daha küçük bir ülkeye karşı savaşı kaybetmiş sayılırken, bunu anlamak daha zor. Trump neden elindeki bütün kozları bir kenara atarak müzakerelere girmek istiyor? Trump'ın açıklamalarının aksine ABD’den daha fazla Ukraynalı mültecilere milyarlarca dolar, askeri teçhizat ve destek sağlayan ve hâlâ Ukrayna'yı savunmakta kararlı olan Avrupalı müttefikleri, Putin ile yapılacak müzakerelerden uzaklaştırmanın anlamı nedir? Ülkesinin gücünü pekiştirmek için neden Avrupa'nın bu hamlesinden yararlanmıyor?
Trump ile Vladimir Putin arasındaki yakınlaşma, Putin'in Suriye Devlet Başkanı’na gönderdiği mesajda da görüldüğü gibi, özellikle Ortadoğu'da gerginlik yaşanan bölgelerde yeni nüfuz paylaşımı konusunda Moskova ile Washington arasında örtülü bir mutabakatın önünü açabilir. Uzun zamandır NATO genişlemesine karşı çıkan söylemini yoğunlaştıran Rusya, Washington'un Batı'dan uzaklaşmasını, Kırım’ı ilhak ettikten sonra Ukrayna gibi bölgelerde geleneksel nüfuzunu yeniden tesis etmek için tarihi bir fırsat olarak gördü. ABD'nin kendisinin devletlerin egemenliğine saygı göstermediğini bahane olarak kullandı ki, Trump'ın Kanada'yı ilhak etme veya Grönland ve Panama Kanalı'nın kontrolünü ele geçirme isteği de bunun kanıtı.
Trump'ın politikalarını tahmin etmek zor ve kendisi ile etrafındaki grup ideolojik olarak tanımlanamaz. Aksine, dindarlık iddialarına rağmen, daha çok dinsiz bir popülist harekete yakınlar. Ekonomi, iş, etik ve toplum konularında çok çeşitli görüş ve fikirlere sahipler ve bunları siyasi pozisyonlara dönüştürüyorlar. Trump'ın bugün yaptığı en tehlikeli şeylerden biri, liberal demokrasiyi savunmak, NATO gibi stratejik ittifaklara bağlılık, kurallara ve kurumlara dayalı uluslararası düzene destek ve diğer ülkelerin ulusal egemenliklerine saygının bir kombinasyonuna dayanan, “geleneksel Amerikan doktrininin” özünü hedef alarak, önceliği kısa vadeli anlaşmalara ve tamamen ticari çıkarlara kaydırmaktır. Trump bu doktrinin içeriğini boşaltıyor ve sadece otoriter güçlerin dünyadaki etki sınırlarını yeniden çizmesinin önünü açmakla kalmıyor, bu “vahşileşme” halinin, tehlike zamanlarında Amerikalıları her zaman birleştiren demokrasinin yıkıntıları üzerinde kutuplaşmaların büyüdüğü ABD içlerine doğru yayılacağı konusunda uyarıyor.
Ukrayna'da yaşanacakların işaretleri bölgemizin siyasi ve güvenlik haritasının geleceğinin göstergeleridir. Bölgemiz, İran'ın stratejik müttefiki ve Arapların geleneksel müttefiki olan Rusya'nın, “İran'ın İsrail'i yok edebilecek bir konumda olmaması” yönündeki Amerikan görüşüne yaklaşmasıyla terk edilmiş bir durumda. Bu da Rusya'nın Filistin konusundaki tutumu, Filistinlilerin hakları ve İsrail'in Lübnan ve Suriye'deki şüpheli ve yıkıcı uygulamaları hakkındaki pozisyonu ile ilgili soruları meşru kılıyor.
ABD-İsrail ittifakı ve ABD-Rusya mutabakatları Ortadoğu konusunda nereye varırsa varsın, Arap kırmızı çizgileri direnmelidir. O çizgiler de şunlardır: “Gazze'den göç yok”, “iki devletli çözüm, kalıcı ve kapsamlı barışa giden yoldur.” Bunlar olmadan, Putin ve Trump'ın büyük yatırımlar çekeceğini söylediği barışa ulaşmak mümkün olmayacaktır.