Mustafa Fahs
TT

Rehber, müzakereler ve Dragunov

1967 yılında Sovyet Savunma Sanayi Bakanlığı, tasarımcısı mühendis Yevgeniy Dragunov'un ailesine atfen Dragunov olarak bilinen yarı otomatik keskin nişancı tüfeğini Kızıl Ordu ile Varşova Paktı ve Doğu bloğundaki tüm dost orduların hizmetine sundu. Bu silahlar, Soğuk Savaş sırasında iki bloğun vekil güçleri tarafından ABD ve Rusya adına yapılan tüm savaşlarda ve Soğuk Savaş sonrasına kadar silahlı devrimci hareketler tarafından yapılan tüm iç savaşlarda ve silahlı çatışmalarda kullanıldı.

Dragunovlar Berlin Duvarı'nın kontrol noktalarında, Lübnan'ın başkenti Beyrut'u ikiye bölen barikatlarda ve son Ramazan Bayramı sabahı Tahran'daki İmam Humeyni Musalla Camii’ne kadar dünyanın başka yerlerinde ortaya çıktı.

En son ortaya çıkışı ise bir askerî geçit töreninde ya da bir çatışma bölgesinde değil, Ramazan Bayramı hutbesi sırasında Dini Lider Ali Hamaney'in elinde görünmesi oldu. Dragunov, Dini Lider'in yanında ilk kez görünmüyor; Hamaney daha önce de cuma hutbelerinde birden fazla kez Dragunov'a yaslandı. Bayram ve Cuma hutbelerinde yaslandığı sopa yerine Dragunov'u kullanması dikkat çekicidir. Zira Şii geleneğine aşina olan bazıları, Cuma ve Bayram hutbesini veren kişinin elinde silah tutmasını geleneksel bir fıkhi mesele olarak değerlendirirler.

Fıkıhta, Sünni ve Şii tüm İslami düşünce ekollerinden Müslüman âlimler, Allah Resulü'nün (sav) ‘İslam topraklarında veya iki bayramda, düşmanın varlığı dışında silah taşımayı yasakladığı’ konusunda hemfikirdir. Şeyh İbn Baz'ın bayramda silah taşıma konusunda “Korku olmadıkça bayramda silah taşınmamalıdır” dediği aktarılır.

Yani İran Dini Lideri, son Ramazan Bayramı hutbesinde silah taşımanın caiz olduğunu iki şeye dayandırıyor: düşman ve korku. Her ikisi de onu Trump yönetimiyle müzakere etmeye yöneltmiş gibi görünüyor. Trump açıkça düşmanca davranıyor ve tehditler savuruyor, ancak her zaman diplomatik sinyaller göndermekte ısrar ediyor. ABD ile 1979'da İslami rejimin kurulmasından bu yana kaçındığı doğrudan bir askeri çatışmadan bu kez kendi topraklarında ciddi şekilde korkan Tahran ise müzakereleri doğrudan ya da dolaylı çatışmaya tercih ediyor.

Dragunovlar ve müzakereler arasında, Dini Lider kesinlikle ikincisini tercih ediyor. Ancak şimdi şartlar farklı. ABD Başkanı önümüzdeki cumartesi günü Maskat'ta doğrudan, yani kamuoyuna açık müzakere istiyor. Bu, dünyanın herhangi bir yerinde -büyük olasılıkla doğrudan- başlatılan bir sürecin olgunluğa ulaştığı ve önümüzdeki cumartesi günü Umman'ın başkenti Maskat'ta ilan edileceği şeklinde yorumlanabilir.

Maskat yolunda ve kamuya açık müzakere ekiplerinin gelişinden önce tabular yıkılmaya başladı; doğrudan müzakere ilkesinin kabul edilmesinden temsil düzeyinin yükseltilmesine, Dini Lider’in İran pazarlarının Amerikan şirketlerine açılmasını kabul ettiğinden bahsedilmesine kadar... Ancak İran'ın pozitifliği ve ABD'nin fevriliği, aralarındaki farklılıkları çözmek için gerçek bir fırsat değil. Zira İran'ın yumuşaklığı, Tahran'ın taviz veremeyeceği stratejik ve jeopolitik nükleer sabiteler olarak gördüğü şeylere bağlı.

Öte yandan Washington, Tahran'ı nükleer programını sonlandırmaması, balistik füzelerinin menzilini 500 kilometrenin altına düşürmemesi ve siyasi açıdan en zor olanı yapmaması, yani vekil güçlerine destekten vazgeçmemesi halinde ezici bir güce başvurmakla tehdit ediyor.

ABD'nin ağır koşullarına rağmen İran meselesini müzakereler yoluyla çözme ısrarı ve İran'ın bu koşulları kamuoyu önünde reddetmesi ve bunlar üzerinde pazarlık yapmayı zımnen kabul etmesi karşısında, müzakerelerin sonucunu ve hangi hızla sonuçlanacağını tahmin etmek zor. En büyük ikilem, kimsenin başarısızlığını açıklamaya ve bu açıklamanın sorumluluğunu üstlenmeye cesaret edemeyecek olmasıdır.

Müzakerelerde İran Dini Lideri bir eliyle Dragunov'unu tutarken diğer eliyle el sıkışmaya hazır. Aynı zamanda İran piyasaları Başkan Trump'ın müzakere iştahını kabartıyor. Ancak Trump sırf müzakere etmiş olmak için müzakere etmeyi reddediyor, ülkesinin gücünü göstermekte ısrar ediyor ve gerekirse bunu kullanmakla tehdit ediyor. Bu da iki tarafı, aralarındaki güç dengesi farkına rağmen, halkları ve dünya önünde tarihi bir sorumlulukla karşı karşıya bırakıyor.

Peki Maskat toplantısı son bir şanstan kalıcı bir fırsata dönüşebilecek mi? Bunun cevabı her iki tarafın müzakerecilerine bağlı!