Mişari Zeydi
Suudi Arabistanlı gazeteci- yazar
TT

Sulaf Favahirci ve siyaset çömleği

Sanatçı ve siyasetin ilişkisi hikayesinin bir sonu yok. Bu, siyasi tercihini göstermeyi seçen her sanatçı ile tekrarlanan bir olgu. Sanatçı siyasi olarak seçtiği ve desteklediği taraf zirvede kaldığı sürece desteği için izleyici, nüfuz ve başka kazanımlar elde eder. Onun için zaman güzeldir. Ancak siyasi olarak bağlı olduğu taraf devrildiğinde o da devrilir. Bu durum, Şam'daki Emeviler döneminden günümüze kadar hem bizim tarihimizde hem de başkalarının tarihinde, her yerde ve her zaman yaşanmıştır.

Emeviler ve Şam'dan bahsetmişken, Suriye sanatının, özellikle de dizi sektörünün, tüm Arap dünyasındaki değerini ve etkisini on yıllardır biliyoruz. Bugün, Esed'in çöküşü depreminden ve hastalıklı dönemlerin mirasçısı endişeli bir otoritenin iktidara gelişinden sonra, değişimin özelliklerinden biri de Suriyeli Sanatçılar Sendikası'na yeni bir başkanın seçilmesi oldu. Bu kişi de diğer bazı sanatçılar gibi rejim muhalifiydi. Bahsettiğimiz oyuncu, bazı oyuncu arkadaşlarının görevinden uzaklaştırıldığına dair bir bildiri yayınlamasının ardından görevine geri dönen Mazen el-Natur.

Natur’un görevinden uzaklaştırılmasının gerekçesi aldığı kararlardı. Eleştirmenlerine göre bu kararların en önemlisi ise Suriyeli oyuncu Sulaf Favahirci'yi, Esed'i desteklemeye devam ettiği ve Suriyelilerin tabiriyle dönme olmadığı gerekçesiyle sendikadan ihraç etmesiydi.

Yeni Başkan Natur, sendikanın iç tüzüğünün “Suriye Arap Cumhuriyeti'nin itibarını zedeleyen veya kamu ahlakını ihlal eden” herhangi bir üyenin kaydının silinmesine dair “40. Tüzük, 58. Paragraf”a dayanarak Sulaf Favahirci’yi sendikadan ihraç etmişti.

Gerçek şu ki, Suriyeli sanatçılar son on yılda, yani Suriye iç savaşının başlamasından bu yana üç gruba ayrıldılar. Bir grup rejimi görünür bir coşkuyla destekledi, bir grup aynı coşkuyla rejime karşı çıktı, üçüncü bir grup da neredeyse tarafsız kaldı. Bazı sanatçıların, bazen muhalefeti ezmek için devlet veya halk otoritesine yardımcı olarak kullanılan ve haklarında tartışma yaratan siyasi duruşlarına dair birçok örnek var.

Arap dünyasında Mısır'da Hüseyin Fehmi ve Ahmed Remzi gibi monarşi yanlısı, askeri cumhuriyet rejimine karşı çıkan sanatçılar vardı.

Batı dünyasında Alman müzisyen Wagner gibi Nazi sanatçısı olmakla veya Soğuk Savaş'ın zirve yaptığı dönemde Hollywood'da komünist olmakla ve Sovyetlere çalışmakla suçlananlar vardı.

Dahası Mısır'da monarşinin yıkılmasından sonra gerçekleşen “kültür” devriminin buldozerleri , “Doğu'nun Yıldızı” Ümmü Gülsüm'ü bile neredeyse ezecekti.

Bu olayla ilgili olarak, daha önce burada sözü edilen, subayların 1952’de iktidarı ele geçirmelerinden bir yıl sonra yani Mayıs 1953 tarihli nadir bir diplomatik mektup elimizde bulunuyor.

Aşağıdaki tarihi tanıklık, Mısır'daki Suudi Arabistan konsolosu Muhammed el-Tabişi'ye ait ve kendisinin Kral Abdulaziz'in onayından sonra arabuluculukta bulunduğunu belirtiyor:

“Sayın Muhammed Abdulvehhab ve Ümmü Gülsüm yanıma gelip, ‘Biz veya başka biri o zaman özgürce karar alma özgürlüğüne sahip miydi? Her şey bize dayatılıyordu ve karşı çıkma gücümüz yoktu. Ama artık canla başla hayırlı devrimin yanındayız’ dediler.”

Suudi Arabistan'ın bu aracılığı sayesinde Ümmü Gülsüm ve Abdulvehhab'a uygulanan yasak kaldırıldı.

Sanatçının asıl değeri siyasi duruşunda değil, sanatındadır. “Bir milletin büyüğüne kindar olmak yakışmaz.”