2025 Dubai Medya Zirvesi'nde tartışılması beklenen başlık buydu ve birçok çağrışım taşıyordu. Aynı zamanda, dünyanın içinde bulunduğu mevcut durumu ve yaşanan bu muazzam değişimlerde Arap dünyasının konumunu anlamaya yönelik yaygın bir ilginin olduğunu da gösteriyordu.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında hakim olan uluslararası ilişkiler kurallarının kökten değişmeye başladığı, pek çok gözlemcinin hemfikir olduğu konuydu. Daha geniş uluslararası ilişkilerin seyrini gölgeleyen ABD ile Çin arasında esas itibariyle var olan çatışma veya rekabette artık bu ahlaki ve hukuki kurallar ile uluslararası normların korunmadığı veya saygı görmediği, Batı demokrasilerinde hem siyasal otoriterliğin hem de popülizmin yükselişinin hem belirgin hem de önemli olduğu konusunda da fikir birliği vardı. Büyük güçler arasında (endüstriyel veya yumuşak politik) güce dönüş eğilimi yükselişte. Batı bloku ile eski Sovyetler Birliği arasında yaşanan büyük Soğuk Savaş döneminde, eski sosyalist sistemin yapısal yetersizliği nedeniyle sosyalist sistem nispeten yenilgiye uğratılabildi. Bugün ise hızla büyüyen Çin'i yenmek zor, çünkü Sovyetler Birliği'ni yenmek kadar kolay değil. Çin, Batı sanayi ve teknolojisinin omuzlarında yükselerek uzak ufuklara bakıyor ve aynı zamanda (sosyalist kılığa bürünmüş bir kapitalizm) olarak tanımlanabilir. İçinde bulunduğumuz uluslararası siyasal-ekonomik alanı (herkesin kendi kalesini inşa ettiği) bir alan olarak tanımlayabiliriz.
ABD, coğrafi çevresi ile birlikte kalesini inşa ediyor ve Amerikalıların Kanada, Grönland ve hatta Meksika hakkında söyledikleri bu fikirden kopuk değil. Panama Kanalı da mevcut yönetimin inşa etmek istediği bir Amerikan kalesidir.
Çin de coğrafi çevresi ile birlikte kalesini inşa ediyor. ABD'nin Çin ihracatına vergiler uygulamasının ardından Çin Devlet Başkanı'nın ekonomik bağı güçlendirmek için çevre turuna çıkması şaşırtıcı değildi. Dahası, Çin kalesini, yani Çin ve çevresini inşa etmek amacıyla, (vergilerden etkilenenlerin) yanı sıra Afrikalıların da katılacağı bir konferans çağrısı yaptı.
Rusya Federasyonu, Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla yıkılan kaleyi yeniden inşa etmek istiyor. Ukrayna'daki uzayan savaş bu yapının sadece bir parçası; ilk başta Kırım ve Gürcistan'ın bir kısmını ilhak etti, sonra da Ukrayna'ya karşı uzun bir savaş başlattı. Dünya Ukrayna’nın bir kısmını ilhak etmesini kabul etmiş olsa da Rusya Federasyonu'nun inşa etmek istediği kale en az eski Sovyetler Birliği toprakları kadar!
Avrupa Birliği askeri ve ekonomik kalesini inşa etme yolunda ilerlerken, Avrupa'nın silahlandırılması, Fransa'nın nükleer gücünün genişletilmesi, İngiltere’nin kapıdan çıktıktan sonra pencereden Avrupa’ya geri dönmesi konusunda söylenenler, Avrupa kalesini inşa etme niyetinin bir başka kanıtından ibaret.
Batı demokrasilerinde ırkçılığın pratikte yükselişi olgusunun yanı sıra, dünyayı ve Arap dünyamızı içine alan, yaygınlaşan sosyal medyada yalan imparatorluğunun, kamuoyunda (yanlış algının) yaygınlaştırmasıyla karşı karşıya bulunuyoruz. Buna, sanayi toplumlarındaki büyüyen açıklar eşlik ediyor ve bu da söz konusu toplumları, Arap dünyasının bazı bölgeleri de dahil olmak üzere fazlalık veren bölgelere yöneltiyor, böylece Ortadoğu üzerine rekabet kızışıyor.
Arap toplumlarında, özellikle de nüfusun kalabalık olduğu toplumlarda, ekonomik baskılar sonucu orta sınıfın gerilemesi ve dışarıdan borçlanma eğilimi gibi bir dizi olguyu gözlemliyoruz. Gazze savaşı ve bölgedeki siyasal ve toplumsal koşullar üzerindeki yıkıcı etkileri, Arap siyasal ortamında bir çatışma sisteminin kurulmasına zemin hazırlıyor.
Yerelliğe doğru bir yönelime ilave olarak kimlikle ilgili konuşmalar çoğalıyor.
Nüfus yoğunluğu yüksek olan bazı Arap ülkelerinde demografik olgu dikkat çekici iken, bazı Arap ülkelerinde ise (yüzde 24-30'lara varan) evlenme konusundaki isteksizlik nedeniyle gelecekte nüfusta azalma bekleniyor. Önümüzdeki on yıllarda ekonomik baskılar nedeniyle bu ülkelerin nüfusları giderek azalmaya başlayacak.
Arap coğrafyasındaki karışıklığı anlamamıza yardımcı olan göstergelerden biri de çatışmaları çözmek için görevlendirilen BM özel temsilcilerinin yüzde 25'inin görev yerinin Arap ülkeleri olmasıdır. Örneğin, sadece Libya'ya şimdiye kadar on BM temsilcisi gönderildi. Yoksulluğun arttığı, nesillerin eğitimden mahrum bırakıldığı Yemen, Sudan ve diğer sorunlu bölgeleri saymıyoruz bile.
Değişkenleri hesaplarken, İsrail'in bölgedeki bilime dayanan süper gücünün etkisini de göz ardı etmemek gerekir. İsrail her yıl araştırma ve geliştirmeye yaklaşık 30 milyar dolar ayırırken, Arap dünyasının toplamında bu rakam, yarısından fazla değil ve bugün bunların büyük bir kısmı Körfez ülkelerinde gerçekleşiyor. Bazıları da hâlâ çatışmanın dinsel olduğunu iddia ediyor, oysa çatışma bilimseldir! Dinamik İslam tabloyu etkiliyor, o değişimlerin sessiz aktörü ve tarihsel projesiyle orada duruyor. Bazıları istikrara yönelik tehdidini küçümsese de Yemen, Sudan, Irak ve Arap dünyasının diğer bölgelerindeki çatışmaların temeli odur. Küresel ve Arap arenasında değişimi üreten faktörler dizisi budur.
Son söz; ideolojilerin çöküşünün veya ölümünün sonuçları, sosyal medyanın hakimiyeti ve yapay zeka meydan okuması, derinlemesine düşünülmesi gereken bir üçlüdür.