Faslı yazar Hasan Aourid Arap Maşrık (Levant) bölgesinde pek tanınmıyor ama en etkili Arap düşünürlerden biri. 1960'larda doğan Aourid, akılcı ve eleştirel bir ses ve yayınlanmış birkaç kitabı var. Yakın zamanda da “Arap dünyasında popülizm ayartması” başlıklı bir kitap yayınladı. Bu kitap, Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana milliyetçilikten İslamcılığa kadar Arap bölgesine damga vuran birleştirici, potansiyel olarak belki de ölümcül anlatılardan çok uzakta, yeni bir anlatıyı keşfetmeyi amaçlıyor.
Aourid şöyle diyor: “Şiddetli Arap Baharı ve siyasal İslam'ın tökezlemesinden sonra, Arap dünyası herhangi bir büyük birleştirici anlatıdan veya fikirden yoksun kaldı. Siyasi durum durgun, bazı ülkeler (Yemen, Suriye, Sudan) iç savaşın sancıları içinde, diğerleri ise (Lübnan, Irak) felç edici mezhep politikaları ile birlikte başarısız devletler, ilave olarak durgun devletler. Mantığa karşı ölümcül kimlik söylemleri, yaygın işsizlik, kaybedilen gençlik ve ekonomik bunalım var.” Ardından “Körfez ülkeleri hariç” diye ekliyor.
Buradaki anahtar ifade “Körfez ülkeleri hariç” ve benim yorumum Körfez ülkelerinin hariç olmasının sebebi petrol ihracatçısı olmaları değil, zira petrol ihracatçısı pek çok Arap ülkesi var. Başka Arap ülkelerinde de petrol bol miktarda bulunuyor, ancak bunlar “devrimcilik-popülizm” ve “bilgisiz yönetim” sendromuna yakalandılar, bu nedenle geniş çaplı şiddet ve dağılma döngüsüne girdiler. Yazar, anladığım biçimde Körfez ülkelerinin deneyiminden doğan yeni bir anlatı önermeye beni teşvik etti. O da “devoloji”dir (yetenek ve verim yoluyla kalkınma yaklaşımına güvenmek).
Halkı korku ve yoksunluk, yerinden edilme ve devlet kurumlarının başarısızlığı, öldürülme ve göç ettirilme arasında parçalanmış bir Arap çoğunluğumuz var. Bu popülist rejimlerde liderlerin benimsedikleri malzeme, yerel/mezhepsel ve etnik kimliklerin güçlendirilmesi, çok sayıdaki düşman ve anavatana katılan çeşitli grupların, çoğu irrasyonel olan çeşitli isimler altında marjinalleştirilmesi yoluyla “popülizm”dir.
Arap düşüncesinin büyük bir bölümü, gelenek ve yenilenme, antikite ve modernite, aynı alanda yaşayan ancak aynı zamanda yaşamayan gruplar arasında tarihsel ve toplumsal olarak “zamanların iç içe geçmesinden” yakınır. Gittikçe kötüleşen bu sosyo-kültürel özellik, iç çatışmaları körükledi. Sağgörülü olanlar için açık ve net olarak tanımlanan her şey, son on yıllarda zihinleri ele geçiren ve başarısızlığı açıkça ortaya çıkan anlatılara saplanmış Arap kitlelerin çoğu için görünmezdir.
Dünya için Arap dünyası cazibesini kaybetmedi ve dünyanın en büyük, en zengin ve en güçlü ülkesi olan Amerika Birleşik Devletleri Başkanı'nın birkaç hafta önce Körfez ülkelerine yaptığı ziyaret, dünyanın bu bölgenin önemini ve yeniden cazip hale geldiğini gördüğüne işaret ediyor. Şimdi bu bölge örnek olabilecek bir model sunuyor, nitekim Suriye Devlet Başkanı'ndan, Suriye'nin Körfez gibi olmasını istediğini duyduk.
Arap dünyamızda “Körfez modeli” ile temsil edilen yeni bir anlatı var. Bu bir ideoloji değil, daha ziyade, tabiri caizse toplumları canlandırmaya ve kalkınmayı sürdürmeye yönelik bir “kalkınmacı yaklaşım”dır. Özellikleri arasında, rantçı bir ekonomiden, özünde hizmet ekonomisinin yer aldığı çeşitlendirilmiş bir ekonomiye geçiş, iletişim, ulaşım ve limanlarda sağlam bir altyapı oluşturma, yenilenebilir enerjiye ve modern teknolojiye yatırım yapma, çekici bir iş ortamı yaratma, devasa varlık fonları kurma, insan sermayesine yatırım yapma ve modern bilimin ilerleyişine ayak uydurma yer alıyor.
Kültürel yapı ve medeniyet dokusu açısından “Arap dünyasının çeşitliliğini” göz ardı edemeyiz. Aynı zamanda, ortak bir dil ve kolektif duygu gibi ortak noktaları da yok sayamayız. Ancak, zorla birleştirme anlatısı – tek Arap ulusu veya tek İslam ümmeti gibi- büyük bir yanılsamadır. Bazı seçkinler buna inandı ve bazıları inanmaya devam ediyor. Bu anlatı modern bir sivil devlet kurmanın temellerinden uzaklaştı. Bugün, homojen birimlerin önemini ilan etmenin ve mevcut gerçekliğe ve döneme uygun yeni bir anlatı ortaya koymanın zamanı geldi. Bu anlatı devoloji yani, kalkınmayı istikrar ve ilerleme için bir yöntem olarak benimseme terimi ile açıklanıyor.
Belki de bu homojen birimlerin en önemlisi, nüfusu birçok ortak noktaya sahip olan Körfez İşbirliği Konseyi'dir. Burada, önemli bir temel oluşturan iki faktörün etkisini buluyoruz; birincisi homojenlik, ikincisi ise kalkınmada bir dönüm noktası deneyimi sunan kalkınma modeli.
Körfez'i birleştiren ortak noktaların farkında olmak, ona çalkantılı Arap dünyasında yeni bir anlatının taşıyıcısı olma hakkı kazandırıyor. Ancak, bu yeni anlatının başarılı olma koşulları, Körfez İşbirliği Konseyi'nin ekonomik, kültürel ve politik olarak geliştirilmesinin önemini ciddi ve kararlı bir şekilde ele almak, yani, ortak noktaları en üst düzeye çıkarmak ve azınlıkları göz ardı etmektir. Eğer süreç bu ikilikle yürütülürse, bu bölgeyi, topraklarının ve halklarının insani ve ekonomik zenginliğine rağmen parçalanmış olan diğer komşu bileşenlerin başına gelen kötülüklerden onları koruyacaktır.
Başarılı bir Körfez İşbirliği Konseyi yolculuğunu engelleyebilecek riskler de iyi biliniyor ve bunlardan birisi de yerel kimliğin ve özelliğin abartılması. Küresel deneyime katılmak, özel engelleri azaltmayı, yolsuzluğu ortadan kaldırmaya çabalamayı, herkese, vatandaşlara ve sakinlere kaliteli hizmetler sunmayı, eğitimin sadece niceliğini değil kalitesini artırmayı, komşular ve ötesinde neredeyse birleşik ve dengeli bir dış politikayı, ekonomik dengesizliklerden muzdarip ülkelerde, oradaki önemli ekonomik kalkınma fırsatlarına cömert bir yatırım politikasını gerektirir. Zira özellikle komşu ülkelerde, refah ve yoksulluk arasındaki Arap bölünmesi, huzursuzluğun ve popülizmin cazibesinin gerçek köküdür.
Son söz; “devoloji” terimi burada sanrısal anlatılara alternatif bir anlatı olarak sunulmaktadır. Başarısız olduğu kanıtlanmış diğer kapsayıcı anlatılar gibi yan etkileri olmadan kapsayıcı olabilir.