Gazetelerimizde “sivil devlet” hakkında yazılanlardan, bizim bu konudaki görüşümüzün belirsiz olduğu anlaşılıyor. Örneğin, bazıları Fransa'nın askeri liderler Napolyon ve de Gaulle döneminde sivil yaşamın zirvesine ulaşmasına rağmen, başkanın bir sivil olması gerektiğine inanıyor.
İngiliz kralları gençliklerini askeri yaşamda geçiriyorlar. Hiçbir zaman asker şapkası takmamış olan siviller en kötü diktatörler olabilir.
Saddam Hüseyin asker değildi. Ancak birçok Arap lider kışlalardan, harbiye okullarından veya yarı militarist topluluklardan geldi.
Sivil devleti sivil toplum, sivil düşünce ve sivil gelenekler kurar.
Şehirleri temiz tutma konusunda aldığım ilk dersi beş veya altı yaşında bir kızdan aldığımı her zaman anlatırım. Brüksel'in halka açık parklarından birinde yürüyor ve bir çikolata yiyordum. Bitirdiğimde çöpümü bulunduğum yere attım. Aniden, küçük bir kız anne babasını bırakıp bana doğru koştu. Yere attığım çöpü aldı, elimi tuttu ve beni çöp kutusuna götürdü. Bana çöplerin yerinin burası olduğunu açıkladı.
Sivil toplum dendiğinde askeri veya dini olmayan değil, geri kalmamış bir toplum kastedilmektedir. Geri kalmışlığın belirtileri de ilerlemenin belirtileri gibi sayısızdır! Yeni bir takım elbise değil, düzgün bir takım elbise ve temiz bir sokaktır. Tıpkı Vikingler gelmeden önce Beyrut'un olduğu gibi, temiz bir ev ve temiz bir şehirdir.
Bu sözleri, bir meslektaşımın siyasi ve sosyal bataklıklarımızı eleştirenler hakkında yazdıklarını okuduktan sonra yazıyorum. Bu onun hayatlarımızdaki ihmalkarlık, geri kalmışlık ve bozulma belirtilerine karşı verdiği ebedi mücadelenin bir başka bölümüydü. Ben de üst düzey yetkililerimizi ve genç öğrencilerimizi gönderebileceğimiz en iyi okulun Brüksel'deki Kraliyet Bahçesi olduğuna dikkatini çekmek istedim. Burada çocukluğun çiçekleri sivil hayatın temellerini öğretme görevini üstleniyorlar.
Ne kadar kolay, basit, adil ve özellikle de ne kadar temizler!