İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

Modernitenin kaosu ve teknofaşizm çağı üzerine

George Orwell ünlü, dikkat çekici ve belki de tehlikeli romanı 1984’te şöyle yazar: “Geleceğin resmini istiyorsanız, bir insan yüzüne sonsuza dek basan bir çizmeyi hayal edin.”

Modernitenin kaosu, “teknofaşizm” aracılığıyla insanlığı bekleyen gelecek mi?

İnsan, Alman filozof Friedrich Nietzsche'nin öngördüğü kaos üçgeninin (gerçeğin zayıflaması, tanrıların ölümü ve değerlerin tersine dönmesi) kapımızda olduğundan neredeyse emin hale geliyor.

Günümüzdeki teknoloji milyarderlerine hızlıca bir bakış, kaçınılmaz olarak bir faşizm evresine doğru ilerlediklerini ortaya koyuyor. Sosyal medya platformlarına sahip olmaları ve kontrol etmeleri sayesinde süper zenginler, bilimsel araştırma ve bilimsel araştırma kurumları alanından karar alma koridorlarına geçerek siyasi koruyuculara dönüştüler.

Yeni teknoloji uzmanları, filozofların ve yazarların öngördüğünden farklı, kendi “ütopyalarını” yaratmaya çalışıyorlar. Teknolojik bir “ütopya” olan bu sistem, kendini yüceltme, üstünlük taslama ve ölümcül siyasi pragmatizm için bir araç sayılıyor. Bu da aslında bir distopya olduğu anlamına geliyor.

Bu teknoloji uzmanlarının çoğu, günümüz sorunlarının kökeninin Orta Çağ'ın sonunda yaşananlara dayandığını düşünen “Karanlık Aydınlanma" akımına mensuptur. Aydınlanma'nın hümanizminin ve eşitlikçi demokrasiyi uygulama arayışının Batı medeniyetinin çöküşünden sorumlu olduğuna inanırlar.

Bu grubun fikirleri, birçok zihnin hayalini kurduğu bir ideal olan üstüninsan fikirlerine neredeyse benzemektedir. Bu durum, Yeni Delhi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Hint Profesör Ash Narain Roy'un yeni teknoloji uzmanlarını “Determinizm İncili” olarak adlandırdığı şeyin savunucuları olarak tanımlamasına yol açtı. Bununla Roy, özellikle de filozoflarının (Curtis Yarvin veya Karanlık Aydınlanma Peygamberi gibi kişiler) epistemolojik yollar değil, ideolojik aracılar haline geldiği şu dönemde, yeni teknoloji uzmanlarının, dünyayı kendi vizyon ve çıkarlarına göre değiştirmeye çalıştıklarını kastediyor.

Yeni teknoloji uzmanlarının modern icatların dünyalarında ve başkentlerinde geçtikleri her aşamada, sanki zamanı tersten okuyormuşçasına, eşitlik ve demokrasiye karşı olan ve yeni gerici hareket olarak bilinen felsefi iddialarının daha da kökleştiği açık ve net.

Örneğin, özellikle Yarvin teknoloji, eğitim ve yönetişim kültürünün yıkımına katkıda bulunduğunu düşündüğü “ilerici siyasi doğruluk” olarak bilinen şeyi suçluyor.

Dünya, 20. yüzyılın başlarında Vestfalya anlayışı ve yapısıyla, analitik birimler ve ayrı siyasi aktörler olarak doğan egemen devletler aracılığıyla, barış ve çatışmaların barışçıl çözümü için mücadele görüntülerine şahit oldu.

 Günümüzde egemenlik, kimlik ve milliyetçilik eriyip gidiyor, yerini soyut kavramlar alıyor. Bunlar, teknolojik gelişme, neoliberal küreselleşme ve devrimin, insanların ve insan olmayanların yaşamlarını kontrol edebilen bir oligarşinin elinde yoğunlaşması ile birlikte, coğrafi sınırları ve demografik kimliğin özelliklerini ortadan kaldırıyor ve siliyor. Söz konusu oligarşinin kontrolü ise yetkilerin özgürce devir teslimi yoluyla, savaşta kaybedeni seçimlerde kazananla değiştirebilen bir demokrasiye en ufak şekilde boyun eğmiyor veya onun tarafından denetlenemiyor.

Bu eğilimin savunucularına göre, adalet ve barış arayışıyla Antik Yunan'da başlayan ve aşırılıklarını etkisiz hale getirmek amacıyla kapitalizm tarafından düzenlenen demokrasinin sonunu getirecek hareket “teknofaşizm” midir?

Günümüzde ulusal kaynaklar, bazıları apaçık ortada olan yüzlere sahip, bazıları -ki bunlar çoğunluktur- yüzsüz olan, az sayıda zengin bireyin elinde toplanmıştır.

Otorite -gerçeği istersek- artık halk parlamentolarının elinde değil; aksine, milliyetlerine bakılmaksızın, milyonlarca, belki de milyarlarca insanın hayatlarını hem de en küçük ayrıntısıyla kontrol eden teknolojik güç ile hegemonya hedeflerine yönelik herhangi bir engeli satın alabilen, kendi saflarına çekebilen veya şantaj yapabilen finansal gücün zehirli bir birleşimi sayesinde akıl almaz ölçüde güçleniyor.

Kötü niyetli olmadan veya komplo zilini çalmadan şunu sormalıyız: Teknofaşizm uzmanları tarafından sürdürülen modernitenin kaosu, bir dünya hükümeti fikrinin doğal öncüsü müdür?

Bu sorunun cevabı için ne kadar basit görünürse görünsün, Hollywood sinemasının Julia Roberts'ın başrolünde oynadığı “Dünyayı Ardında Bırak” filminde yer verdiği bir sahneyi düşünmek yeterlidir. Bu sahnede, bir siber saldırı tüm ABD'de internetin kesilmesine neden olarak dünyanın en modern toplumunu yerle bir ediyor. Bu, koşulları değiştirebilen, doğaları değiştirebilen ve insanlığı bir bütün olarak kontrol edebilen bir “Büyük Birader”in var olduğu anlamına geliyor.

İnsanlık, eski faşizmlerin eşiğini aşmış ve sınır tanımayan yeni bir tür veya türlerde teknolojik faşist güce girmenin eşiğinde gibi görünüyor. Artık bunların kim oldukları değil, bugün hangi iktidar yapısını yönettikleri ve yarın başka birinin neye liderlik edeceği önemli.

Karanlık Aydınlanma savunucuları ile teknoloji devleri arasındaki sağlıksız birliktelikten doğan kaos geliyor. Cassandra Laneti apaçık ortada olanın üzerinde beliriyor.