İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

İfade özgürlüğü ve nefret söylemi arasında ABD

Amerika Birleşik Devletleri'nde, Anayasa tarafından korunan ifade özgürlüğü ile özellikle sağcı etkili isim Richard Kirk suikastından sonra güçlü bir şekilde yaygınlaşan nefret söylemi arasında dikkat çekici ve tehlikeli bir mücadele yaşanıyor gibi görünüyor.

“Kongre, dini bir kuruma ilişkin veya serbest ibadeti yasaklayan; ya da ifade özgürlüğünü, basın özgürlüğünü kısıtlayan; veya halkın sükûnet içinde toplanma ve şikâyete neden olan bir halin düzeltilmesi için hükümetten talepte bulunma hakkını kısıtlayan herhangi bir yasa yapmayacaktır.” Bu, ABD Anayasası'nın Birinci Ek Maddesi'nin metnidir ve burada ifade özgürlüğü, Amerikan demokrasisinin temel direklerinden biri sayılmaktadır.

Bu özgürlükler görüldüğü gibi siyasi ifade özgürlüğünü, yani hükümeti eleştirmeyi de içeriyor. Bu durum, basın özgürlüğü ile toplanma ve barışçıl gösteri özgürlüğünün yanı sıra sanat, müzik ve edebiyat özgürlüğü için de geçerli.

Kişisel özgürlük hakkının ve kendini ifade etme özgürlüğünün korunmasının köklü ve derin olmasına rağmen, gerçekte ifade özgürlüğünün mutlaklığını kısıtlayan istisnalar olduğu iyi biliniyor. Bunların en önemlileri, şiddete veya yasa dışı eylemlere doğrudan kışkırtma, gerçek tehditler, iftira, karalama ve özellikle doğrudan tahrik veya tehditlerle bağlantılı nefret söylemidir.

Bugün hem seçkinler hem de sıradan Amerikalılar arasında, ifade özgürlüğünün sınırları ve bunların atmosferi dolduran nefret söylemiyle kesişip kesişmediği konusunda neredeyse anlaşmazlıklar patlak vermek üzere. Özellikle Kirk suikastının baş şüphelisi olan Amerikan soluna karşı suçlamalar uçuşuyor.

Ancak ifade özgürlüğü konusundaki çekişme ve anlaşmazlık hikâyesi yıllardır devam ediyor ve işler, Google gibi büyük bilgi şirketlerinin, Filistin davasını destekleyen öğrenci aktivistlerin verilerini Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Kurumu’na gizlice vermesi noktasına vardı.

Öğrenci aktivist Thomas Johnson davasında ifade özgürlüğü -ünlü Amerikan web sitesi The Intercept'e göre- bir korku kaynağı haline geldi, çünkü bazıları kendisine bildirimde bulunulmadan veya kendisine celbe itiraz etme fırsatı verilmeden önce Johnson'ı ihbar etmişlerdi.

Bilgi ve ifade özgürlüğü hakkındaki tartışmalar, özellikle Başkan Trump'ın ünlü New York Times gazetesine 15 milyar dolar tazminat davası açması sonrasında, ABD’de benzeri görülmemiş anlaşmazlıklara yol açıyor. Florida mahkemesinde açılan dava, gazeteyi “Demokrat Parti'nin sözcüsü” olmakla suçluyor ve 2024 seçimleri öncesinde gazetenin Demokrat aday Kamala Harris'i ön sayfadan desteklemesi de dahil olmak üzere bir dizi makaleyi kanıt olarak sunuyor.

ABD'deki son kriz, Amerikan hükümet hiyerarşisinin en üst kademeleriyle sınırlı kalmadı, bunun ötesine geçerek Amerikan özel sektörüne de yayıldı. Sağcı görüşleri ve duruşları nedeniyle, Kirk suikastını memnuniyetle karşıladığı şeklinde yorumlanabilecek bir dil kullanan veya sevincini ifade eden herhangi bir çalışanın veya işçinin işten çıkarılmasına yönelik çağrılar artıyor.

ABD Adalet Bakanı Pam Bondi ise Amerikalılar arasında çatışmayı körükleyen açıklamalarıyla bir mihenk taşı değil, bir engel teşkil ediyor gibi görünüyor. Bondi “Hiçbir nefret söylemi yasa tarafından korunmamaktadır” dedi ve “Şiddet veya doğrudan tehdit içeren bir konuşmayla herhangi birini hedef alırsanız, sizi hedef alırız ve sizi yargılarız” diye ekledi.

Bu açıklama, ABD Anayasası'nın Birinci Ek Maddesi'nin, yanlış, bağnaz veya kötü niyetli olsa bile, konuşma bağlamında kaldığı ve eylem aşamasına geçmediği sürece, mutlak bir koruma sağladığını düşünen önde gelen senatör Ted Cruz'u pek memnun etmedi.

İfade özgürlüğü savunucuları ile nefret söyleminde bulunanların cezalandırılmasını destekleyenler arasındaki uçurum, ABD Kongresi'nin eşiğine ulaştı. Güney Kaliforniya Temsilcisi Nancy Mace, Minnesota Temsilcisi Ilhan Omar'ın Kirk hakkında yaptığı yorumlar nedeniyle kınanması için bir önerge sundu. Muhafazakâr yorumcunun öldürülmesinin ardından söyledikleri nedeniyle cezalandırılacaklar listesine diğer Temsilciler Meclisi üyelerini de eklemeyi amaçladı.

Ancak Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson, 20 yıldır din ve ifade özgürlüğünü savunduğunu, bunun kesinlikle bir Amerikan muhafazakâr ilkesi olduğunu, şiddeti veya nefret söylemli saldırıları kışkırtanlardan hesap sormaktan farklı olduğunu düşündüğünü belirtti.

Bu tartışmanın sonucu, yüzlerce Amerikalının Kirk'ü eleştiren sosyal medya yorumları nedeniyle işlerini kaybetmesi oldu. Başkan Yardımcısı J.D. Vance ise şiddeti teşvik etmek ve yakın zamanda gerçekleşen suikasta neden olmak ile suçladığı sol görüşlü örgütleri dağıtma sözü verdi, hatta tehdit etti.

ABD Anayasası'nın Birinci Değişikliği sırasında sosyal medya henüz yoktu.

Bugün bu sesleri kim susturabilir? Bu, vaat edilen bölünme çağı mı, yoksa çağın zorluklarına ve sahte bilgi çağının açmazlarına ayak uyduracak anayasal değişiklikleri yapma zamanı mı?