Sudan onlarca yıldır istikrarsızlık, ardı ardına gelen kısa ömürlü demokratik hükümetler ve önce bu hükümetlerin askeri rejimlerle, ardından da askeri rejimlerin halk devrimleriyle düşürülmesiyle daha da derinleşen bir yönetim krizinden muzdarip. Halk, ülkeyi birleştirebilecek ve vatandaşlara demokrasiyi uygulama konusunda gerçek fırsat sunabilecek istikrarlı bir siyasi sistem beklemeye devam etti. Sudan'daki her parlamento deneyimi, kırılgan koalisyonların, partizan bölünmelerin ve zayıf kurumların ağırlığı altında çökerek kısa ömürlü oldu. Bu, açık bir gerçeği ortaya koyuyor; Westminster parlamento modelini kopyalamak başarısız oldu ve bu durum, yeniden değerlendirme, ülkeye ve koşullarına uygun bir yönetim modeli arayışını gerektiriyor.
Sudan'ın ihtiyacı olan şeyin, güçlü bir yürütme liderliği, daha net hesap sorma ve krizler karşısında daha fazla direnç sağlayan bir başkanlık sistemi olduğuna inanıyorum. Bu, sağlam bir demokrasiye ve istikrarını sağlamaya giden yol olabilir. Demokrasi tek bir kalıp veya herkese uyan tek bir model değildir. Kökleri Britanya'da bulunan Westminster sistemi, yerleşik geleneklere, disiplinli partilere ve istikrarlı kurumlara dayanmaktadır. Sudan ise henüz bu koşullara sahip değil ve Westminster modelini taklit etmekte ısrar etmek, kum üzerine bir şey inşa etmekle eşdeğer.
Bu sistemin Kanada, Hindistan ve Avustralya gibi diğer ülkelerde kopyalanıp uygulanmış ve çeşitli başarı dereceleriyle varlığını sürdürmüş olduğu doğru fakat örneğin Gana, Zambiya ve 1958 öncesi Irak gibi birçok ülkede de siyasi parçalanma, istikrarsızlık, bölünmeler ve zayıf partiler nedeniyle başarısızlığa uğradı.
Sudan'ın siyasi tarihi, parlamenter sistemin ülke için uygun olmadığını gösterdi. 1956'daki bağımsızlıktan sonra Westminster modelini benimsedik, ancak siyasi ortam zayıftı, partiler kırılgandı ve demokratik sisteme büyüme ve kök salma fırsatı verilmedi. İstikrarlı bir yönetim yerine, Sudan sık sık hükümet değişikliklerine ve bunların ardı ardına çöküşlerine tanık oldu. Bağımsızlıktan sadece iki yıl sonra, bir askeri darbe ilk demokratik deneyi devirdi.
Aynı trajedi sonraki dönemlerde de tekrarlandı. 1964 ve ardından 1985'te halk devrimleri askeri rejimleri devirdi ve parlamenter sistemi yeniden tesis etti. Ancak partizan güçler arasındaki çatışmalar hızla demokratik deneylerin çöküşüne yol açtı. Her seferinde, boşluğu doldurmak için bir askeri darbe devreye girdi.
Beşir rejimini deviren Aralık 2018 devrimi deneyimine gelince, ülkeyi mevcut yıkıcı savaşa sürükleyen kronik siyasi anlaşmazlıklar ve bitmek bilmeyen entrikalar nedeniyle kısa geçiş döneminin sekteye uğramasının ardından hikâyesi hâlâ yazılıyor.
Deneyimler, parlamenter bir sistemin demokratik uygulamaları pekiştirebilecek ve istikrarlı hükümetler kurabilecek güçlü partiler gerektirdiğini doğruluyor. Ancak Sudan'da çoğu parti, siyasi programlardan ziyade kişisel bağlılıklar veya mezhep ve kabile temelli bölünmeler tarafından yönlendirilmeye devam etti. Birbirini takip eden deneyimler huzursuzluk ve istikrarsızlıktan başka bir şey üretmedi.
Sudan için başkanlık sistemi neden daha uygun?
Başkanlık sistemi, net ve istikrarlı bir yürütme liderliği sunuyor. Doğrudan seçilen bir başkan, parlamentoda bölünmeler olsa bile hükümetin sürekliliğini sağlar. Vatandaşlar, kimin iktidarda olduğunu ve kararlardan kimin sorumlu olduğunu açıkça bilir. Koalisyon hükümetlerinin birkaç ayda bir düşmesi yerine, başkanın sınırlı bir görev süresi vardır ve bu da devletin uzun vadeli planlarını uygulamasına olanak tanır.
Ayrıca yürütme ve yasama yetkilerinin ayrılması, Sudan örneğinde bir zayıflık değil, bir güç olacaktır. Parlamento bölündüğünde veya bir fikir birliğine varamadığında, yürütme erki işlevini sürdürebilir. Savaşlar, insani krizler, yoksulluk ve kalkınma zorluklarıyla karşı karşıya olan bir ülkede de devletin işleyişinin devam etmesi varoluşsal bir zorunluluktur.
Buna ilave olarak, başkanlık sistemi birleşik bir sembolik liderlik sağlar. Zayıf bir parlamento çoğunluğu yerine tüm halk tarafından seçilen başkan, bölgesel sınırları aşan ulusal bir meşruiyet taşır. Sudan gibi geniş, çok etnikli ve çok kültürlü bir ülkede, bu halk yetkisi, birleşik bir ulusal kimlik için dayanak noktası görevi görebilir.
Sudan bu ikilemde yalnız değil. Birçok ülke aynı soruyla karşı karşıya kaldı: Hangi sistem kendisi için daha doğru? Koşullarına uygun bir sistem benimseyen ülkeler istikrar bulurken, koşullarına uygun olmayan hazır deneyleri kopyalayanlar huzursuzluklar ve kaoslar yaşadı.
Başkanlık sisteminin de sorunları olabileceğine şüphe yok. Sudan'ın tarihi tek adam ve askeri diktatörlük deneyimleriyle dolu ve denge, denetim mekanizmaları olmayan herhangi bir başkanlık sistemi yeniden bir diktatörlük üretebilir.
Ancak çözüm, başkanlık sistemini tamamen reddetmek değil, onu dikkatlice tasarlamaktır. Görev sürelerine katı dönem sınırlamaları getirilebilir, suistimalleri engelleyebilecek bağımsız bir yargı erki oluşturulabilir ve parlamento, aşırı durumlarda başkanı görevden alma prosedürleri de dahil olmak üzere denetim yetkilerini elinde tutabilir.
Sudan, gerçekliğine ve koşullarına uygun bir demokrasiyi ve onu sürekli başarısızlıklardan ve tekrarlayan darbelerden koruyacak istikrarlı bir yönetim sistemini hak ediyor. Başkanlık sistemi elbette kusursuz değil, ancak yeterli güvencelere, denetim ve hesap sorma araçlarına sahip olduğu takdirde, başarısızlık ve darbe döngüsünü kırmak için gerçek bir fırsat sunuyor.