Bu ülkeler Filistin devletini neden ancak bu dönemde tanıdılar ve sessizlikten itiraza neden bu kadar hızlı bir geçiş yaşandı?
Birinci neden Suudi Arabistan'ın diplomatik çabaları, ayrıca Filistin devleti tanındı çünkü bu ülkelerdeki İngiltere, Fransa, Kanada, İspanya ve diğer yerlerdeki seçmenlerin ruh hali değişti. Bu ülkeler, seçmenlerini dinleyen ve sokağın nabzına göre hareket eden ülkeler ve politikacılar da siyasi duruşlarını buna göre değiştiriyorlar.
Bu ülkelerde sokakların harekete geçmesi, Filistinlilerin Gazze'de yaşadığı soykırım, etnik temizlik ve açlıktan kaynaklandı. Televizyonda her gün yayınlanan görüntüler sokakları harekete geçirdi ve sonuç olarak politikacılar en azını yapmaya, yani Filistin devletini tanımaya yöneldi.
Mesele burada bitmiyor. Bu hafta The Economist dergisi, kapağında da yer verdiği “İsrail ABD'yi Nasıl İzole Ediyor?" başlıklı bir makale yayınladı. Bu makale, Amerikalı seçmenlerin İsrail'e karşı tutumlarındaki değişime dikkat çekiyordu. Buna göre Demokratlar genel olarak İsrail'in kibrine karşı çıkıyorlar. Makale ayrıca ABD'deki Demokrat seçmenler arasında geniş çaplı bir değişime de işaret etti. İlave olarak, Joe Biden'ın muhtemelen son Demokrat-Siyonist Amerikan başkanı olacağını, ondan sonra gelecek hiçbir Demokrat başkanın böylesine İsrail yanlısı bir taraflılık içinde olmayacağını belirtti.
Cumhuriyetçi seçmene gelince, Demokratların son yıllarda Ukrayna savaşına harcadıkları paradan memnun değil. Ancak bazı Cumhuriyetçi yazılar, bu memnuniyetsizliğin aynı zamanda ABD'nin Amerikan vergi mükellefleri tarafından ödenen yıllık 3,8 milyar dolarla finanse ettiği İsrail'i de kapsadığını gösteriyor. Bazı Cumhuriyetçiler, mevcut anlaşmanın 2028'de sona ermesinin ardından bu fonların kesilmesi gerektiğine inanıyor. Makalede ayrıca, bu fonların Amerikan vergi mükellefleri tarafından doğrudan herhangi bir ödeme yapılmadan belirli endüstriyel ve hizmet faaliyetleri için anlaşmalara dönüşmesinin mümkün olduğu da belirtildi, çünkü bilhassa “Önce ABD” hareketi Amerikan vatandaşlarının bu fonları daha çok hak ettiğine inanıyor.
Dolayısıyla, Batılı demokratik ülkelerde, nüfuzlu Batılı ülkeler tarafından 80 yılı aşkın süredir görmezden gelinen konuya yönelik kamuoyunda kaymaya işaret eden genel bir atmosfer var.
Ama mesele bu değil; mesele şu soruya cevap bulmaya çalışmak: Filistinlilerin bu durumdan faydalanıp geliştirmek için bir stratejileri var mı?
İsrail'in tutumu açık: Tüm bu kararların tamamen reddedilmesi, hatta Batı Şeria'daki yerleşim yerlerinin genişletilmesi ve Gazze'nin tamamen silinmesi girişimi söz konusu. İsrail tutumu, Batı'nın tutumlarını dikkate almıyor. Nitekim Batı'daki İsrail devletinin destekçileri, biraz alaycı bir şekilde soruyor: Tanıyacağınız devlet nerede? Toprak veya sınır yok ve birleşik bir otorite de bulunmuyor.
Bir kez daha, eğer var olsaydı Araplar tarafından daha iyi desteklenecek olan Filistin stratejisine dönelim. Bu strateji, dünyaya medeni bir ulus-devlet inşa etme kararlılığına dayanan yeni bir anlatı sunmaktır.
Ne var ki bu strateji birkaç nedenden dolayı yok. İlk neden, Filistin ulusal birliğinin kaybedilmiş olması. İsrail'in kuruluşunun öncesine bile uzanan bir bölünme krizi var ve bu bölünme bugüne kadar çeşitli biçimlerde varlığını sürdürdü. Bir diğer sebep de Filistin Kurtuluş Örgütü'nün bile kişiler ve belki de fikir açısından donuklaşmasıdır. Artık yeni nesilleri ve yeni fikirleri barındırabilecek bir yenilenme yok.
Geçtiğimiz pazar günü İngiliz Sky News kanalına verdiği bir röportajda, İngiliz Başbakan Yardımcısı açıkça şöyle dedi: “Filistin devletini tanımamız, hemen yarın bir Filistin devletinin kurulacağı anlamına gelmiyor.” Aksine, mesele siyasi eylem gerektiriyor, özellikle de barışsever Filistin güçleriyle birlikte ve Hamas'a yer yok. Bu Filistin’i yeni tanıyan ülkelerin çoğunun tekrarladığı bir tutum!
Top çeşitli Filistinli güçlerin sahasında. Ya bir uzlaşıya varıp bu uluslararası aktivizmden faydalanacak net bir strateji benimsemeliler ya da fırsat kaybedilene kadar kendi aralarında savaşmaya başlayabilirler. Fırsat ise Batı ülkelerindeki seçmenlerin ruh halindeki değişimdir ve Gazze ve diğer yerlerde görülen İsrail şiddetinin tezahürleri ortadan kalkarsa, belki bu ruh hali de değişebilir.
Öte yandan, asıl mücadele uluslararası kamuoyunun Filistin haklarına desteğinin sürmesini sağlamaktır. Bu, etkili alanlarda, yani bu toplumlardaki “Siyonist söylemi ortadan kaldırmayı” hedefleyen “lobiler” kurmak için çabalamayı gerektiriyor. Aynı zamanda, Filistin Ulusal Otoritesi, bu başkentlerde kendisini temsil edecek nitelikli kişileri seçmeli ve kayırmacılık yapmayıp, Filistin halkını gerçekten temsil etmeyi hak eden yetkin kişileri seçtiğinden emin olmalı.
Asıl mücadele budur ve sevinmeden önce bunu göz önünde bulundurmalıyız.
Son söz; İsrail anlatısının gerçek yüzü ortaya çıktı ve adaletin sesi artık yükseliyor.