Yetmiş yılı aşkın süredir, Filistin davası ve Arap-İsrail çatışması, bölgedeki çatışmayı sona erdirme ve ortak beklentiler, arzulanan kalkınma ve umut edilen gelecek tarafından yönlendirilen yeni bir dönemi başlatma konusunda böylesine tarihi bir uzlaşı noktasına ulaşamadı.
Bugün Şarm el-Şeyh, bir dizi zirve, devlet başkanları toplantıları ve çok sayıda heyetle dolup taşıyor. Bu tarihi an, Gazze ve halkının trajedisi için gerçek bir kurtuluş ve iki yıldır devam eden, Filistin davasını siyasi olarak yok etmese bile Gazze'yi harap eden savaşın sonunu temsil ediyor. Sonunda Hamas, Gazze'nin ve Filistin davasının geleceğinden çekilmesi ve İsrail'in Gazze'nin dış mahallelerinde kalması, Gazze'nin “Hamas'sız” ve belki de “Filistin Ulusal Otoritesi” olmadan yönetilmesi gibi koşullarla teslim oldu.
“Gazze'nin uluslararasılaşması”, İsrail ve Hamas tarafından başlatılan şiddetli ve eşi benzeri görülmemiş savaş nedeniyle zirveye ulaşan trajedinin sona ermesine giden yolun başlangıcını temsil ediyor olabilir. Ancak bu, “Kudüs'ün uluslararasılaşması” veya Filistin meselesinin yeniden canlandırılması anlamına gelmiyor. Ama Suudi Arabistan, esasında kendisinin önerdiği Arap Barış Girişimi kapsamında Filistin devletini garanti altına almak için müttefikleri ve Fransa ile birlikte, BM ve tüm uluslararası kuruluşlarda Filistin meselesini bağımsız bir konu haline getirmeye çalışıyor.
ABD'nin mevcut “dünya imparatorluğu” olduğu göz önüne alındığında, son yirmi yılda içinde iki önemli eğilim bulunuyordu; ilk eğilim, köktendinciliğin ve radikal grupların yayılıp iktidara getirilmesinin, bölgede köktendinci İsrail ile birlikte çifte caydırıcılık yaratacağına inanıyordu. İsrail’e karşılık Mısır, Tunus ve Arap Baharı olarak bilinen diğer ülkelerde Müslüman Kardeşler tarafından yönetilen köktendinci Arap rejimleri kurulması gerekiyordu. Bu, Obama ve Biden liderliğindeki Amerikan “liberal solunun” ve demokratik solun vizyonuydu. İkinci eğilim ise tüm köktenciliklerin ve radikal grupların ortadan kaldırılması ve bölge için kalkınma, inşa ve gelecek temelinde farklı bir gelecek inşa etmek için çaba gösterilmesi gerektiğine inanıyordu. Bu eğilim, farklı bir gelecek inşa etmemizi sağlayacak temel mutabakat zeminine ulaşana kadar, bölgedeki tüm ülkeler arasında ortak çıkarlar ağı oluşturan tutarlı bir vizyonun parçası olarak Başkan Trump tarafından destekleniyor.
İki yıl önce, Hamas tarafından gerçekleştirilen 7 Ekim hadisesinden sonra, bu satırların yazarı, bu maceranın bölgedeki güç dengesini değiştireceğini ve Hamas'ın Gazze'deki yönetimine son vereceğini iddia eden makaleler yazmıştı. Filistin Otoritesi’nin, Hamas'tan sonra iktidarı devralmaya layık olacak şekilde kendini geliştirmesi gerektiğini de belirtmişti; ancak ne yazık ki bu gerçekleşmedi. 8 Kasım 2023'teki bir röportajda ise Gazze'nin geleceğinin “Hamas'sız” olacağını söylediğimi ve o dönemde yaygın olarak tartışılanlara dayanarak, muhatabımın bu sözümü garip karşıladığını ama benim yine de ona Hamas’sız olacağını vurguladığımı çok iyi hatırlıyorum. Ve işte bugün Şarm el-Şeyh'te, Hamas'ın Gazze'den çekilmeyi ve Gazze'yi neredeyse yirmi yıldır hapseden silahlarını teslim etmeyi kabul ettiği, direniş olarak bilinen eksen içindeki seleflerine katıldığı gerçeğini görüyoruz.
Ortadoğu ve dünyanın en tehlikeli meselesinde bu tarihi atılımda emeği geçen herkes övgüyü hak ediyor. Bu tarihi atılım, Ortadoğu için çözümsüz sorunları ve uzun süredir mümkün, rasyonel veya gerçekçi bir çözümü yokmuş gibi görünen meseleleri için yepyeni bir gelecek şekillendirebilir.
Son iki yılda, bölgede daha önce tanınmayan sınırlar ve güç dengeleri oluştu. Bu sıcak çatışmada birçok gizli siyasi kart oynandı ve kazananlar ve kaybedenler ortaya çıktı. Herkes yeni güç dengelerine, bunların sonuçlarına ve kapsamına, devam eden çatışmanın, yıkıcı doğrudan savaşlardan akıl, gerçeklik, çıkar ve güç odaklı stratejik savaşlara dönüşmesine boyun eğmek zorunda kaldı.
Gerçekten ve dürüst olmak gerekirse, Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan liderliğindeki Arap devletleri, Filistin sorununa gerçek bir çözüm bulmak için ellerinden geleni yaptılar. Sorun, Filistinli temsilcilerin siyasi gerçekliğe ve küresel dinamiklere her zaman yavaş tepki vermeleriydi. Bu nedenle modern Filistin tarihi, kaçırılmış fırsatlar tarihi olarak adlandırılabilir.
Bugün Filistin halkı, liderlerinin ve örgütlerinin kendisini onlarca yıldır içinde tuttuğu ve haksız yere katlandığı darboğazdan kurtulmak için gerçekten tarihi bir fırsata sahip. Bu darboğaz, tek bir fraksiyonun (Hamas) Gazze'deki tüm Filistin halkını “köktendinci” ve “mezhepçi” bölge devletlerinin emellerine kurban ettiği bir noktaya vardı ve bu, yalnızca Filistinliler için felaket değildi. Aynı zamanda İslam, direniş, meydan okuma ve köktencilik adına Filistinli kanı dökmenin kendilerini kritik andan koruyacağına ve dünyayla gerçek bir mücadeleye girmelerini engelleyeceğine inananları da tehdit eden yaygın bir kötülüktü.