Arapçanın modernleşme ve muhafazakarlık arasında kalması doğaldır; bir tarafta dilin geleceği konusunda endişeli olanlar, diğer tarafta ise dilin yeteneklerine güvenen ve dünya kültürlerine açılmayı bekleyenler vardır.
Anlaşmazlıklar ne olursa olsun, Arapça 300 milyondan fazla kişi tarafından konuşulan, canlı, ifade gücü yüksek, zengin ve her şeyden önce evrensel bir dildir. Dünyada en çok konuşulan altıncı dil olan Arapça, Birleşmiş Milletler'in (BM) resmi dillerinden biridir. Çoğu teknoloji şirketi, yapay zekâ platformları da dahil olmak üzere modern uygulamalarına Arapçayı dahil etmektedir.
Uluslararası iletişim, dilbilimsel, kültürel ve sosyal açıdan insanlık tarihinde eşi görülmemiş bir düzeye ulaştı. Geçmişte, mesafelerin haftalar ve aylar süren yolculuklarla kat edildiği ve dünya nüfusunun bugünkünden yedi milyar daha az olduğu dönemlerde bile, kültürler birbirine bağlıydı.Medeniyetler, bilginin meyvelerini aktarım ve ödünç alma yoluyla birbirleriyle cömertçe paylaştılar ve bilime, sanata ve yabancı dillere kapılarını kapatmadılar. Kültürler, özünde, tek bir milletin ürünü değil, kolektif hafıza ve tarihsel birikimlerdir.
Atalarımız sekiz yüzyıl boyunca İspanya'da yaşamış ve İspanyolca ve diğer Latin dillerine aktarılan büyük bir edebi miras bırakmıştır. İngilizler ve Fransızlar iki yüzyıl boyunca Arap bölgesini yönetmiştir. Onlar gitti ama sarayları ve kültürleri kaldı ve biz onlardan öğrendik. Uluslar, en müreffeh medeniyetleri bu şekilde yeniden üretir ve taklit eder.
Geride bıraktıklarımıza bir göz atalım. İspanya Kraliyet Akademisi, Arapların İspanyol diline beş bin kelime soktuğunu ve bunların yaklaşık bininin hâlâ kendi dillerinde kullanıldığını belirtiyor. Bu kelimelerin bazıları İngilizce ve Fransızca'ya da geçmiştir, örneğin ‘cotton’ (pamuk), ‘sugar’ (şeker), ‘alcohol’ (alkol) ve ‘algebra’ (cebir).
Yeni dünyada, kelimeleri ve isimleri kopyaladılar. Avrupalılar tarafından kurulan ve kontrol edilen ABD'de Mekke ve Medine adlı şehirler var; Kahire adı üç eyalette, Bağdat ve Şam ise dört eyalette tekrarlanıyor. Çocuklarına Ömer ve Ali isimlerini verdiler.
Batı medeniyeti bugün hakimdir, en dinamik ve canlı medeniyettir. Bundan etkilenen sadece biz değiliz. Örneğin, diline ve geleneklerine bağlı bir ülke olarak sık sık örnek gösterilen Japonya'yı ele alalım. Gerçekte Japonlar o kadar da ‘mükemmel’ değiller. Amerikan kültürünün Japon toplumuna etkisi kültür, teknoloji ve moda alanlarında açıkça görülüyor. E-postaya ‘email’, çantaya ‘bag’, meyve suyuna ‘juice’, ofislere ‘office’, toplantılara ‘meeting’, haberlere ‘news’ denir. Ve tabii ki, Arapça kökenli olan kahve, onların diline uygun olarak ‘coffee’ gibi telaffuz edilir.
Diğer halklar gibi, onlar da uluslararası çevrelerinden, daha doğrusu küreselleşmeden etkileniyorlar. Tokyo, Osaka ve Yokohama'nın merkezinde, caddeler ve meydanlar İngilizce isimlerle anılıyor.
Son zamanlarda insanlar tarafından icat edilen en önemli araç olan yapay zekayı (Artificial Intelligence) dünyanın dört bir yanındaki dilbilimcilerin nasıl ele aldığını araştırmak aklıma geldi. Araplar bu ibareyi on bir harfle Arapçaya çevirmişler: ‘الذكاء الاصطناعي’ (ez-Zekau’l Istınai). Öte yandan, çoğu ülke iki harfli İngilizce kısaltma olan AI'yı benimsemiş.
Arapça yüzyıllardır bölgedeki diller ve lehçelerle karıştığı için dil karışımına yabancı bir ulus değiliz. Suudi Arabistan'ın merkezinde ve bölgedeki bazı diğer ülkelerde insanlar, Türkçe kökenli kelimelerin yanı sıra Farsça kelimeler de kullanıyor. Öyleyse, ‘televizyon’, ‘radyo’ ve ‘petrol’ gibi yeni bir şeye verilen isimle hitap etmek ve yapay zekayı ‘AI’ veya ‘Zal Sad’ olarak adlandırmak neden yanlış olsun ki? Bilgisayarı, mucitlerinin verdiği isimle ‘kompiyuter’ (computer) olarak adlandırıyoruz, tıpkı onların bizden ‘el-kuhul’ (alcohol), ‘el-cebir’ (algebra) ve ‘simsim’ (sesame) gibi kelimeleri ödünç aldıkları gibi.
Dilimiz için endişelenmeye gerek yok. Mirası sağlam ve sonsuzdur, çünkü Kur’an-ı Kerim'in dili olduğu için kalıcıdır. Ayrıca büyük bir topluluk tarafından konuşulduğu için de güçlüdür. Esnek ve cömerttir, alır, verir ve özümsediği her şeyi içine katabilir. Bu açıklık, diline her yeni terimi kabul etmek anlamına gelmez. Örneğin, ‘dijital kimlik’ ve ‘artırılmış gerçeklik’ gibi kolay ve ifade gücü yüksek terimler ortaya çıkmıştır. ‘Foresight’ gibi ‘istişraf’ (öngörü) olarak Arapçaya uyarlanmış kelimeler vardır ve bunlar, amaçlanan anlamlarının dışında aşırı kullanılmasına rağmen kolay ve ifade gücü yüksektir.
‘Computer’, Arapçada ‘kompiyuter’ olarak kalır ve bazıları ‘bilgisayar’ terimini kullanmakta ısrar ederse, bu onların hakkıdır. Ancak, çocuklarımıza verdiğimiz isimlere kendimizi kapatmak ve yabancı isimleri ödünç alıp sokaklarımızda veya kalbimizde kullanmaya başlayanları eleştirmek akıllıca değildir.
Yabancı kelimelere karşı hoşgörüsüzlük Arapça dilini daraltır; zira üretken medeniyetin motoru oradadır. Buna ek olarak İngilizce dilinin koruyucuları, her yıl ortalama bin yeni kelimeyi Oxford İngilizce Sözlüğü'ne (OED) eklerler; bazen bu sayı dört bine kadar çıkar. Bunlar arasında ‘İslamofobi’ gibi terimler ve çağdaş krizlerden doğan ‘Humeynîlik’, ‘Hamas’, ‘intifada’ ve ‘fetva’ gibi kelimeler de vardır.