Ahmed Ebu Gayt
Arap Birliği Genel Sekreteri
TT

Arap Ekonomi ve Sosyal Kalkınma Zirvesi ve insana yatırımın zarureti

İlk ekonomik zirve 2009'da Kuveyt'te yapılmıştı ve Arap ekonomik zirvelerinin iki yılda bir yapılması arzu ediliyordu. Ancak bu hafta Beyrut'taki Arap Ekonomi ve Sosyal Kalkınma Zirvesi, 2013 yılında Riyad'daki üçüncü zirveden yaklaşık altı yıl sonra gerçekleşiyor.
Zirvenin bu zaman diliminde toplanması yine de iyi bir işaret, zira Arap dünyasının önceliklerine dair gündemin düzgün bir şekilde düzenlenebileceğinin bir işareti olabilir. Bu yoğun gündemin farklı zorluklarla ve hatta ciddi tehditlerle karşı karşıya olduğu tartışmasız bir meseledir.
Aynı şekilde bazı Arap ülkelerinin hala birliklerini koruma adına beka sorunu yaşadıkları ve bununla ilgili kritik testlerden geçtikleri muhakkaktır.
Bununla birlikte, bu tehditler ve zorluklar bizi, kapsamlı bir kalkınma sağlama ile ilgili gerçek gündemden uzaklaştırmamalıdır. Tek başına “kalkınma”, “Arap ülkelerinin içinde bulundukları hali” radikal bir biçimde değiştirebilir.
Yaşadığımız krizin gerçekliğinden, arzu ettiğimiz gelişimin ufkuna ancak bu şekilde varabiliriz.
Aslında, kalkınma süreci -zorluk ve karmaşıklığına rağmen- bilinen boyutlara ve anlaşılabilir sınırlamalara sahiptir; öncelikle, en az yüzde 6 veya 7 olan yüksek ekonomik büyüme oranlarına ulaşılmalı ve bu büyüme arka arkaya birkaç yıl boyunca gerçekleştirilmelidir.
Arap bölgesindeki büyüme oranlarındaki hafif artışa rağmen (2018'de yüzde 2,4 olan oran bu yıl 2,7'ye yükselmesi bekleniyor) bu oranlar, Doğu Asya gibi dünyanın diğer bölgelerinde gördüğümüz kalkınma patlamasını sağlamaktan çok uzak görünüyor.
Ayrıca, bu büyüme oranlarını devamlı ve sürdürülebilir kılmak- kalkınma sürecinin en zor yanı- bu büyümenin kesintiye uğramasına engel olacak istikrarlı bir güvenlik ve siyasi ortam gerektiriyor.
Ekonomik büyüme tek başına, -önemi elbette yadsınamaz- toplumlarımızın arzu ettiği kalkınmayı gerçekleştirmek için yeterli değildir. Bugün sadece gayri safi yurt içi hâsılanın büyüme oranlarına değil, aynı zamanda bu büyümenin sürdürülebilirliğine, toplumun tüm kesimlerini içerip içermediğine, yeterli istihdam olanaklarının oluşturulmasına katkıda bulunup bulunmadığı da bakıyoruz.
Arap dünyamızda arzu ettiğimiz büyüme modeli, toplumun tüm kesimlerini içine alan, istihdam imkânları yaratan yoğun ve dinamik bir büyümedir. Bu da, özellikle çok sayıda işçiyi barındırabilecek küçük ve orta ölçekli işletmeler başta olmak üzere yeni şirketlerin ve projeler üreten girişimcilerin önünü açacak kurumsal reformlar gerektiriyor.
Gerekli finansman ve uzmanlık için bu türden projelerin önünün açılması, gençliğin sahip olduğu enerjinin çeşitli alanlarda istihdam edilmesine katkıda bulunabilir.
Yapılan araştırmalar, yeni iş alanlarının çoğunun yeni sektörler ve projeler üreten girişimciler tarafından yaratıldığını göstermiştir.
Arap dünyasının nüfusu, dünyanın en genç nüfuslarından biridir (yüzde 20'si 15-24 yaş aralığı arasındadır) ve bu “demografik pencere” -diğer yaşlanan toplumların temenni ettiği bir durumdur–  iyi değerlendirilmediği takdirde, bu gençlik bloğu ekonomiler üzerinde bir yük haline gelecektir. Hatta çeşitli dinsel ve politik radikal unsurlar için verimli bir ortama dönüşecek, dolayısıyla da bu gençlik huzursuzlukların kaynağı haline gelebilecektir.
Geçtiğimiz dönem, altyapı, iletişim ve ulaşım alanlarında gerçek başarılar ortaya koyan çabalara tanık oldu. Hatta bazı Arap hükümetleri, ekonomilerini doğru yola sokmak için cesur kurumsal ve finansal reformlar yaptılar. Yine de, birkaç istisna dışında, Arap ülkeleri rekabet gücü bakımından küresel olarak hala geri konumdalar.
Hatta denilebilir ki Arap dünyası rekabet gücü bakımından dünyadaki en zayıf bölgedir. Bu bölgedeki ülkelerin, girişimi başlatmak ve iş ortamını iyileştirmek için gerçek bir "kurumsal devrime" ihtiyacı vardır.
Arap ekonomilerinin, ihracatın yaklaşık yarısını oluşturan petrol ürünlerindeki fiyat dalgalanmalarına rehin kalması kabul edilemez bir durumdur.
Fırsat bekleyen binlerce genç girişimcinin önünü açmaya gerçekten ihtiyaç var, ekonomik aktiviteyi çeşitlendirmenin ve belirli bir sektöre bağımlılıktan kurtulmanın yolu budur.
Kalkınma Zirvesinin gündemine "KOBİ Sektörünün Gelişimini Sağlamak İçin Yönlendirici Mevzuat" başlıklı bir madde sunulmuştur.
Kanaatimce Arap ülkelerindeki en ciddi eksiklik, yenilikçi sistemlerinin kapasitelerinin zayıflığı ve günümüz dünyasında ekonomik aktivitenin çekirdeğini oluşturan dijital ekonomiye katkısının gerilemesidir. Dördüncü Endüstri Devrimi olarak adlandırılan olgu, servet üretme ve büyüme denklemlerini kökten değiştirmek üzeredir, zira artık katma değeri yüksek en önemli iki üretici, üretim veya hizmetler değil, bilgi ve yenilikçiliktir.
Bu devasa devrimin daha da büyümesi, başta sağlık, eğitim ve öğretim olmak üzere, insan sermayesine ve insani kalkınma alanlarına büyük yatırımlar gerektiriyor.
Arap dünyasında eğitim imkânlarındaki nispi iyileşmeye rağmen, mezun olanların eğitim seviyelerinin ve yeterliliklerinin yeniden gözden geçirilmeye ihtiyacı var.
Arap mezunlarının seviyelerinin (özellikle matematik ve fen alanlarında)  küresel çaptaki akranlarına göre düşük olması, tahsil ettikleri bilginin piyasanın ihtiyaçlarından kopuk olması, Arap toplumlarının küresel alanda bilimsel ve teknolojik devrime ayak uydurmasını zorlaştırmaktadır. "Teknolojik hazır olmanın" zayıflığını da buna ilave etmek gerekir, zira Arap nüfusunun yaklaşık yarısı hala İnternet'e bağlı değil. Bu da Araplar ve diğerleri arasındaki dijital uçurumu artırmaktadır.
Gerçekten de, Arap ülkeleri ekonomik entegrasyon sağlamak için ciddi bir çaba sarf ederlerse, bu zorluklarla yüzleşmeleri daha kolay olacaktır. Arap ülkelerinin kendi aralarındaki ticaret oranları yüzde 12'yi geçmediğinden dolayı, Arap bölgesi, ülkeler arası entegrasyon seviyesi bakımından hala en düşük bölgedir. Geçtiğimiz aylarda, Büyük Arap Serbest Ticaret Bölgesi'nin uygulanmasının önündeki en büyük engel olan mevzuatın yüzde 95'inde uzlaşmaya varılmış olması sevindirici bir haberdir. Bu sorun uzun bir zamandır çözülememişti, demek ki ihtiyaç olduğunun hissedilmesi gerekiyordu.
Hepimiz biliyoruz ki Arap dünyasındaki kalkınma süreçleri kolay koşullarda veya sorunsuz bir coğrafyada gerçekleşmiyor, bölgedeki yatırım ortamını etkileyen güvenlik sorunları var. Ayrıca genel Arap ülkelerinin ekonomik durumu üzerinde farklı etkileri olabilecek küresel ekonomik dalgalanmalarla karşı karşıya bulunuyorlar.
Terörizm tehdidi –mücadele etme ve etkisini azaltmada gözle görülür başarılara rağmen- hala en ciddi ve acımasız tehdit olarak durmaktadır. Terör mağduriyetlerinin yüzde 60'ının Arap dünyasında yaşanması bu gerçekliğe delalet etmektedir.
Güvenlik tehditlerine ek olarak, herhangi bir ciddi kalkınma planında göz ardı edilemeyecek veya ihmal edilemeyecek bir husus da sosyal sorunlardır. Yaklaşık 66 milyon Arap, yani toplam nüfusun yüzde 19,2’si çok boyutlu yoksulluk yaşıyor.
Bu durum, Arap nüfusunun önemli bir kitlesinin yoksulluktan mustarip olmaya devam ettiği anlamına geliyor. Bu yıl, BM işbirliğiyle Arap Birliği Genel Sekretaryası, "Çok Boyutlu Yoksulluğun Ortadan Kaldırılması İçin Arap Stratejik Çerçevesi" etrafında kapsamlı bir rapor yayınladı. Rapor, Arap ülkelerindeki yoksulluk sorunlarını çözmek için göz önünde bulundurulması ve dikkate alınması gereken bir dizi öneri ve fikir içermektedir.
Beyrut'taki Kalkınma Zirvesi zor sorularla yüzleşmek için bir fırsattır. Zirveler doğası gereği istisnaidir ve baskı unsurudur, dolayısıyla zorlukların üstesinden gelme adına parlak fikirler sunmak ve girişimlerde bulunmak için de bir fırsattır. Bu zirvede ortaya atılan konuların, liderlerin gıda, enerji ve diğer zorluklarla mücadele etmek için uygulamaya koymak istediği inisiyatif ve programların, Arap dünyasında gerçek kalkınmaya giden niteliksel bir sıçramayı temsil edebileceğini düşünüyorum.
Kalkınmanın aracı ve amacı İnsan olduğuna göre, bu kalkınma ancak ona yaptırım yapılarak sağlanabilir ve bunun yolu da eğitim ve sağlığa, yiyecek ve giyeceğe, bilinç ve kültüre yatırım yapmaktır.