Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Katar’ın Papa provokasyonu

Doha hükümetinin Papa Franciscus’u konuk ettiği için BAE’ye karşı medyada yürüttüğü kampanya; bozuk bir zihniyet, düşük bir ahlak ve Katar’ın 1996 yılından bugüne sürdürdüğü kaos ve dini provokasyonlar tarihinin bir tekrarıdır.
Papa’nın ziyareti, amacı hoşgörü kavramını genelleştirme ve farklı din mensupları arasındaki gerginlikleri sona erdirme, iki tarafta da sahada faaliyet gösteren aşırı grupları izole etmek olan siyasi ve etik bir program çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Bu geniş kapsamlı uluslararası proje, siyasi, kültürel ve manevi ortamı dünya çapında ciddi sıkıntılara yol açan kasıtlı bozukluklardan temizlemeye çalışmaktadır.
Kuşkusuz nefretin yerleşmesine katkıda bulunan araçlardan biri de hükümetin tamamına sahip olduğu ve desteklediği Katarlı medya organları ile kültürel platformlardır. Katar, medyayı kullanarak terör düşüncesini yaymaya çalışmıştır. Usame bin Ladin ve  diğer radikal teröröristlerin propagandası 90’lı yılların ortalarına kadar sadece Katar medya organları aracılığıyla gerçekleşmekteydi.
Bu medya araçları, uzun yıllar ihmalden ve bilgisizlikten faydalanarak aşırılığı ve şiddeti hızlı ve tehlikeli bir şekilde yayana kadar bu faaliyetlerini devam ettirdi. Terörün zirvesi ve dönüm noktası ise New York saldırılarıydı. İşte o zaman dünya, terör gruplarını ortadan kaldırmak için sadece güvenlik birimlerine güvenmemesi gerektiğini anladı ve bu düşünceyi ablukaya almanın çözümlerini aramaya başladı.
Bugün herkes Katar medya organlarının 20 yıl boyunca aşırılığın ve şiddet düşüncesinin dünya çapında yayılmasına katkıda bulunduğunu ve ne yazık ki hala da bulunmakta olduğunu biliyor. Papa Franciscus gibi büyük bir dini şahsiyetin ziyaretini provoke etmeye çalışan Katar medyası, geçmişte aynı provoke edici tutumu Suudi Arabistan Müftüsü ve El Ezher Şeyhi’ne karşı da benimsemişti.
Bugün ılımlı dini söylemi yaymak, dini merciler arasındaki ilişkilerde köprüler kurmak için büyük çabalar harcandığına şahit oluyoruz. Bu konudaki İslami ve Hristiyan çabaları, toplulukların manevi liderlerini buna ortak etmeyi, hoşgörü kavramını yaygınlaştırma, toplumlara ortak mesajlar verme, ibadet haklarına saygı, aşırılıkçıları ve aşırılığı kınamak gibi yaratıcı fikirleri idare etmeyi içermektedir.
Papa Franciscus’un BAE ziyareti, seviye ve sembolik olarak Körfez bölgesinde bir ilktir. Papa’nın BAE (neredeyse bütün vatandaşları müslüman bir ülke) ziyareti, sadece BAE ve Körfez bölgesinde değil, dünyanın her bölgesinde yaşayan hristiyan ve müslümanlara birlikte yaşama konusunda verilmiş ortak bir mesajtır. Daha önce de İslam dünyasının siyasi ya da dini olsun birçok lideri Roma’yı ziyaret etmiş, Papa ile görüşmüş ve hoşgörü, birlikte yaşama, karşılıklı saygı gibi konularda taraflar arasında koordinasyonun sağlanması ve bu konularda eğitim verilmesi çerçevesinde çeşitli görüşmelerde bulunmuşlardır.
Bu toplu çabalar takip edilirse ne kadar büyük bir değişim gerçekleştirildiği de anlaşılabilir. Bu çabalar sayesinde nefret söylemleri gerilemiş, aralarında bölge ülkelerimizinde yer aldığı birçok devletin yasalarında dini provokosyanlar suç olarak tanımlanmaya başlamıştır.
Hiç kimse, Katar’ın bu davranışlarını medyayı da kapsayan siyasi anlaşmazlık çerçevesinde olduğu gerekçesiyle haklı göstermeye çalışmasın. Bu, hiçbir şekilde kabul edilemez. Papa ve takipçilerine karşı provokasyonu, hükümetler arası siyasi anlaşmazlıklar kapsamında ele almak ne kabul edilebilir ne de mantıklı bir yaklaşımdır. Çünkü dini nefreti körüklemek ve aşırılığı alevlendirmek, politikadan çok toplumlara zarar vermektedir.
Katarlı medya organlarının yaptığı şey, Doha’da üslenen aşırılıkçı gruplara benimsedikleri nefret ve düşmanca söylemi kendi sınırları dışına ihraç etmeye izin vermektir. Papa’nın ziyareti ve kavramlarına karşı yürüttüğü kampanyanın amacı, Mısır ve Irak gibi başlıca çalışma alanlarını kaybetmesinin ardından kendisini tamamen sona erdirecek bu çabaları durdurmaktır.
Bu çabalar hiçbir zaman ve hiçbir şekilde başarılı olamayacaktır. Çünkü bugün aşırılık ile teorik ve sistematik olarak savaşma yönünde uluslararası alanda güçlü bir kanaat ve fikir birliği vardır. Papa Franciscus’un Abu Dabi’ye gelmesi ile bu ziyaret hedefine varmış ve dünyanın herkesin birlikte yaşabileceği kadar geniş olduğu, herkesin bu dünyada diğerine saygı duyarak barış içinde ibadet edebileceğine yönelik mesaj, farklı dinlerden inananlara ulaşmıştır.