Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Hapishanedeki bir zihin

Geçen haftaki yazımda, “kurban kompleksi” diye adlandırdığım, bir kişinin başarısız olduğu için değil, ister açık ister gizli olsun, diğer güçlerin onu engellemeye ve çabalarını boşa çıkarmaya çalışması nedeniyle her zaman kendisini kötü şanslı hissetmesini ele aldım. Bir meslektaşım, bu hissin kişisel ve kamusal yönleri arasında yapılması gerekli bir ayrım olduğunu bana hatırlattı. Özetle, birkaç durum dışında çoğu insanın kişisel başarısızlıklarını kurban olmakla açıklamadığını, çoğu durumda, bir bireyin, özellikle eğitiminde, işinde veya ilişkilerinde başarılı olduğunda iyimser olma eğiliminde olduğunu söyledi.

Ancak aynı başarılı kişi, sorunlar daha geniş ölçekte -yani Arap dünyası, İslam ülkeleri veya bir bütün olarak üçüncü dünya düzeyinde- olduğunda 180 derece değişebiliyor. Sanki iddia edilen komplo bireyleri değil, ulusları hedef alıyormuş gibi.

Tedbirli olmak için, küresel komplo fikrine inanan tanıdığım birkaç kişiye, kendilerini kişisel olarak hedef alan bir komplo belirtisi bulup bulmadıklarını sordum. Dördü, dünyanın onları bir birey olarak önemsediğine bile inanmadıklarını, onun daha ziyade, öncelikle milli veya ulusal düzeyde sembolik değere sahip hedefleri, akademisyenler, liderler ve kamusal alanda etkili roller oynayanlar gibi, bir bütün olarak ulusun insani veya sembolik sermayesinin bir parçası olarak kabul edilebilecek bireyleri  hedef alabileceğini söylediler.

Dürüst olmak gerekirse, bu ayrımı daha önce hiç düşünmemiştim ve prensipte küresel bir komplo olasılığını kabul edenler için dikkate değer olduğunu düşünüyorum.

Bu tartışma, kurban kompleksi ile dünyaya ve tarihe bakış açımızdaki dogmatizm arasında bir bağlantı olduğuna inandığım noktaya dikkatimi çekti. Özetle, kurban kompleksine sahip olan ve genellikle küresel bir komplonun varlığına inanan kişilerin, sorgulanamaz ilkelerden oluşan bir listesi vardır. Birinin bunları inkar ettiğini veya bazılarında onlarla aynı fikirde olmadığını duyduklarında şaşırabilirler. Örneğin, entelektüel olarak sınıflandırılan bir kişi bana, uluslararası komployu inkâr edenlerin kandırılmış olduğunu veya farkında olsalar da olmasalar da komplonun bir parçası olduklarını yazdı.

Bir diğer örnek de, Gazze Şeridi'ndeki savaşın başlangıcında birden fazla kişinin Yahudilerin Araplara karşı koymaktan aciz olduklarını, bu nedenle yenilgilerinin kaçınılmaz olduğunu yazmasıydı. Bir meslektaşıma Yahudilerin bizi daha önce yendiğini söylediğimde bana, bizi yenenin İsrail değil, ABD olduğunu söyledi. Ona bununla ilgili ve özetle şu şekilde olan fikrimi söyledim:  Allah'ın tüm yarattıkları için geçerli olduğu gibi, güç ve zafer için gerekli  araçları kuşanırsak galip geliriz, bu araçlardan vazgeçersek  veya düşmanımız kuşanırsa başarısız oluruz. Irkımız, dinimiz ve tarihimiz gibi, zafer veya yenilginin sebebi değildir. Bunun üzerine bana dar görüşlü ve tarihi okumaktan aciz olduğumu söyledi.

Gerçek şu ki, böyle bir tartışma anlamsız ve komplo teorisini kabul etmek veya reddetmek, asıl amaç, gerçekten kurtulmamız gereken dogmatizm halinden kurtulmak olmadığı sürece önemsiz. Başka bir deyişle, kurban kompleksi ve komplo inancı, zihnin kendi inançlarıyla uyumlu veya onlarla çelişen çeşitli olasılıkları değerlendirmesini engelleyen kapalı zihin durumunun tezahürü olabilir. Bu çok önemli çünkü dogmacı her zaman gerçeğin cebinde olduğunu hayal eder, inançlarının hayali veya uydurma varsayımlara dayanması ve gerçeğin tamamen başka bir yerde olması pek de olası değildir.

Katı ideolojilere sahip olanlar arasında dogmatizmin yaygın olduğunu fark ettim. Bu bana İranlı yönetmen Muhsin Mahmelbaf'ın “Duvarlar İçinde Duvarlar” adlı eski bir oyununu hatırlatıyor. Oyunda, hapishane kapıları açılmış ve tüm mahkumlar, gardiyanlar kaçmış olmasına rağmen hücresinden çıkmayı reddeden bir dogmacı anlatılıyor. Bu dogmacı, yaşananların, kendi görüşüne göre özgürlüğe yol açacak kadar derin bir toplumsal dönüşüm olmadığına inanıyor. Bu yüzden hücrelerinden kaçan mahkumların sanrılar gördüğünü ve gerçeği gören tek kişinin kendisi olduğunu düşünüyor.