Dennis Ross
Başkan Bill Clinton'un Ortadoğu özel koordinatörlüğü, Başkan George Bush'un Dışişleri Bakanlığı'nda Politika Planlama Direktörü olarak görev yaptı.
TT

​Trump’ın barış planındaki yeni unsurlar

Trump yönetimi yakında yeni barış planını duyurmayı planlıyor. Muhtemelen İsrail seçimlerinden sonra açıklayacak. Planın açıklanma vakti seçim sonuçlarına bağlı olarak da değişebilir. Bunu şundan söylüyorum, Trump yönetimi Başbakan Netanyahu ile barış planı hakkında neler düşündüğünü öğrenmek için görüşmeler yapıyor. İsrail başbakanı olma ihtimali olan Benny Gantz ile herhangi bir görüşme yapmadı. Gerçi Trump yönetimi yetkilileri planın yakında ona da sunulacağını söylediler.
Dışişleri Bakanı Mike Pompeo bunu yakın bir zamanda Kongrede yineledi, plana dair şunu da tekrarladı: ‘eski kriterler barışa hizmet etmiyor, bu nedenle yönetimin planı farklılıklar içeriyor.’ Plandaki belirli ayrıntılar açıklanmadı, ancak ABD yetkilileri geçmişten farklı olan iki noktaya işaret ediyorlar; Birincisi, plan ayrıntılı olacak, zira elli sayfalık bir belgeden bahsediyorlar, böylece herkes barışın gerçekte nasıl olacağını zihninde canlandırabilecek.
Yetkililer, geçmiş çabaların ilkeler veya kriterler ile ilgili olduğunu ve hiç kimsenin pratikte bunların ne anlama geldiğini söyleyemediğini veya göremediğini söylüyor.
Dolayısıyla Trump’ın planı, ilerde neler olacağını ve insanların gerçekte bundan nasıl fayda sağlayacağını ortaya koyacak gibi görünüyor. İkincisi, bu noktada, planın ciddi bir ekonomik boyutu var. Plan yalnızca Filistinlilere yardımı öngörmüyor, Aynı zamanda Ürdün, Lübnan ve Mısır’a da yardım yapılmasını öngörüyor. Belirli bir süre içinde önemli ekonomik faydalar elde etmek amacıyla altyapıyı geliştirmeye yönelik güçlü bir vurgu var.
Bu yeni unsurlar gerçekten de geçmiş çabalardan önemli farklılıklar göstermekte midir? Ekonomik bir bileşenin varlığı yeni değildir. ABD yönetimi tarafından tasarlanan yatırımların büyüklüğü ve kapsamı yeni olabilir. Ancak soru şudur: Trump ekonomik hedeflerini gerçekleştirebilir mi? Bağış ve yardım içerikli pek çok konferansı düzenlendi, ancak bu vaatler nadiren yerine getirildi. Dahası, eğer Trump büyük miktarda bir yardım sağlamaya hazır değilse, başka bir tarafın fazla bir yardım sunması muhtemel değildir. Bu başkan, doğrudan fonlar, krediler veya risk garantileri şeklinde bir dış yardımdan yana değildir. Bir başka deyişle, ekonomik bileşen ilgi çekecek olsa da, gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine dair şüpheleri gidermek kolay olmayacak. Ekonomik hedeflerin sahada nasıl uygulanacağının somut bir şekilde ortaya konması ancak bu şüpheleri ortadan kaldırabilir.
Daha ayrıntılı bir planın etkisi ne olabilir? Belli etkileri olabilir, özellikle de gerçek ihtiyaçları gerçekçi bir şekilde ele alan bir tablo ortaya konabilirse.
Sözgelimi sınırlar, güvenlik, Kudüs ve mülteciler ile ilgili özel kriterler ortaya konabilir. Taraflar, bunun gerçekte nasıl sağlanabileceğini tam anlamıyla idrak edememiş olabilir. Clinton parametrelerine daha fazla katıldığımı ifade etmekle birlikte, yeni planda her iki tarafın da değerlendirebileceği bazı kriterlerin olduğunu da söyleyebilirim. Ancak her şeyi daha ayrıntılı olarak açıklamanın hayal gücünü kullanma ve yorum yapma fırsatını ortadan kaldırdığını düşünenlerdenim. Çoğu kimse ayrıntılarda neler olduğuna odaklanacak.
Barış planının her iki tarafını da iyi bilen bir olarak, 50 sayfalık planın neredeyse her bir cümlesine dair yorum ve sorgulamaların olacağını tahmin ediyorum. Tek başına bu bile, her cümlenin ifade ettiği anlamlar üzerinde uzunca tartışmalara yol açacaktır, bu da kesinlikle zaman alacak müzakereler gerektirecektir.
Trump yönetimi bizzat bunu amaçlıyor da olabilir. Dikkat edilirse Trump "nihai anlaşma" ifadesini kullanıyor, İsrailliler ve Filistinliler bazında müzakereleri ve diplomatik süreci tamamlamayı amaçlıyor gibi görünüyor.
Bu bir kazanım olabilir, ancak yakın bir zamanda bir anlaşmanın ortaya çıkacağı anlamına gelmiyor.
Daha da önemlisi, belki de İsrailliler ve Filistinliler için 50 sayfalık planın müzakereye açık hale getirilmesi faydalı olacaktır, ancak hiç kimse, iki tarafın da vazgeçilmez olduğunu düşündüğü şeylerden taviz vermesini beklememelidir.
İsrailliler için güvenlik temel bir konudur. Kontrolü ellerinde tutmaya devam edebilecekler mi?
Filistinliler yükümlülüklerini yerine getirene kadar genel güvenlik sorumluluklarını ellerinde tutabilecekler mi?
Filistin devletinin Hamas ve hatta El Kaide’nin kontrolünde başarısız bir devlet olmayacağına dair bir garanti var mı? Ayrıca geri çekilme için belirli bir zaman çizelgesi ve buna dair bir kıstas yok, Filistinliler İsrail'in rolü hakkında herhangi bir tasavvura da sahip değiller.
Ayrıca Kudüs meselesi var, İsrail, Tapınak Tepesi’ndeki egemenlikten vazgeçebilir mi? Peki ya Filistinliler ve Araplar, Mescid-i Aksa’nın egemenliğinden en ufak bir taviz verebilirler mi?
Filistinliler bağımsız bir devlet olma fikrinden taviz verebilirler mi? Arap liderler bunu kabullenirler mi?
Doğu Kudüs’ün başkent olması için ısrarcı olmayacaklar mı?
Burada, bu meselelerin her birinde yaklaşık tekliflerin geniş bir taslağının olmaması gerektiğini düşünüyorum. Örneğin, 2000 yılında Camp David zirvesinde Tapınak Tepesi ve Mescid-i Aksa ile ilgili olarak, buraların farklı bir statüde olmasını önerdim. Zira iki farklı dinde bir kutsallığa sahipler. Dolayısıyla günlük yasal egemenlik paylaşılabilir, ancak mutlak egemenlik Allah’a ait olmalıdır.
Buradaki amacım, plan ve uzunluğundan bahsetmek değil, her bir tarafın vazgeçilmez gördüğü şeylerde ayrıntı verilmemesi gerektiğini anlatmak istiyorum.
Evet, elde edebilecekleri faydaları değerlendirmek zorundalar, ancak en sonunda, kilit konularda vazgeçilmez gördükleri faydaları elde edebildiklerini söyleyebilmeliler.
Özet olarak, hiç kimsenin henüz plan sunulmadan önyargılı olmaması gerektiği fikrine katılıyorum.
Plan yenilikçi unsurlar içeriyor da olabilir. Ancak en nihayetinde, sınırlar, güvenlik, Kudüs ve mülteciler gibi temel sorunlarla nasıl başa çıkılacağı konusu belirleyici olacaktır. Meseleyi tam olarak tanımlamak gerekirse, iki tarafın da isteklerinden ve hatta gerekli olduğunu düşündükleri şeylerden bazı tavizler vermeleri gerekecektir. Sloganlara bağlı kalmak fayda getirmeyeceği gibi her iki tarafa da hizmet etmeyecektir.
Verilen tavizleri haklı çıkaracak argümanlara sahip olabilmek, anlaşmanın anahtarı olarak kalmaya devam edecektir.