Taceddin Kutay
TT

​31 Mart’ın anlattıkları

31 Mart mahalli idareler seçimlerinde sandık başına giden Türk halkı önemli bir sınav verdi. 16 Nisan sonrası dönemin ilk yerel seçimi olarak tarihe geçen bu seçimler, büyük oranda iki kutuplu bir rekabet suretinde geçti. Seçim sonrası yaşanan tartışmalar bir yana, seçmen tercihleri uzun uzun analiz edilmeli. Zira 31 Mart süreci sadece bir yerel seçim olarak değerlendirilmenin ötesinde anlamlar atfedilerek sandığa gittiğimiz bir seçimdi. Siyasilerin seçmene verdiği mesajlar kadar bu mesajların seçmen kitlesi tarafından nasıl okunduğu okunmaya değer bir durum. Bu bakımdan okunması gereken şey sadece seçmenin tercihi ve sürekli olarak siyasilere verdiği varsayılan “mesajı” değil, aynı zamanda siyasi ile seçmen arasındaki interaksiyon olmalı.
Son söyleyeceğimiz şeyi ilk başta söyleyerek söze girelim: Türk seçmeni sandıktan tek ve karakteristik bir refleks örneği vererek çıkmadı. Bölgelere ayırdığımız ve kültürel farklılığını zenginlik olarak gördüğümüz Türkiye toplumu farklı bölgelerde farklı refleksler ortaya koydu. Bu farklılık bizlere Türk seçmeninin tercihlerini yaparken farklı dinamikleri göz önünde bulundurduğu şeklinde bir okuma yapma olanağı sundu. Türkiye’nin bir ucunda seçmen bir saikle tercihini yaparken diğer ucunda yüz seksen derecelik farklı saikler ile oy kullandı. Bu farklılıklara dikkat çekmeliyiz:
Kitlesel konsolidasyon
Özellikle Doğu seçmeninin hizmet kaygısı ile tercihlerinde bir dönüşüm içine girdiğini görmek mümkün. Uzun yıllardır bir şartlanmışlık ile PKK’ya angaje partileri tercih etmiş olan doğu seçmeni kayyum belediyelerinin vermiş oldukları hizmetler neticesinde bir başka belediyecilik tarzının var olabileceğini gördü. Kayyum belediyelerinin var olduğu merkezlerde Ak Parti’nin oy artışı yaşamış olması, HDP’nin kendilerine dayattığı hizmetsiz belediyecilik profilinin dışında bir belediyenin mümkün olacağına inanan insanların ortaya çıktığını gösteriyor. Buna karşın Doğu seçmeni büyük oranda şartlanmış-şartlandırılmış olarak sandığa gidiyor. Sonuç bu sebeple büyük oranda değişiklik arz etmiyor. Bundan dolayıdır ki 31 Mart seçimlerinde yaşanan küçük dönüşümler büyük anlam ifade ediyor. Şırnak ile Tunceli’de HDP’nin her türlüğ tehdit ve yıldırma politikalarına rağmen kaybetmiş olması büyük anlam taşıyor. Özellikle Mehmet Fatih Maçoğlu’nun Tunceli’deki seçim başarısını ciddiye almak durumundayız. Tunceli seçmeni bir taraftan hizmet ile adını duyurmuş, diğer yandan kendisine yabancı olmayan bir figürü, tehdit ve şantajların rağmına belediye başkanlığı koltuğuna oturttu. Hulasa, doğu seçmeninin hizmet diye bir talebi var. Hizmet umduğu yere yönlenmeye çok mütemayil bir seçmen Doğu seçmeni. Tek ihtiyaç duyulan yılların şartlanmışlığını kırmak.
31 Mart, İstanbul seçmeninin Binali Yıldırım ile Ekrem İmamoğlu arasında tercihte bulunması halinde hangisini tercih edeceği hakkında yaptığımız yorumların boşa çıktığı bir seçim oldu. Zira Yıldırım siyasal geçmişi ile ve önümüze koyduğu profil ile icraacı potansiyeli ile dikkat çekmekteydi. Diğer yandan seçmende bir karşılığı ve tanınırlığı vardı. Üstelik gerek kendi seçmeninde gerekse karşıt seçmen kitlelerinde antipatiden ziyade sempati hisleri uyandıran bir figürdü Yıldırım. Buna karşın Ekrem İmamoğlu no name bir figür olarak seçmenin karşısına çıktı ve seçim süreci boyunca iyi bir sınav verdi. Ancak İmamoğlu’nun seçim başarısını sadece iyi bir sınav vermekle izah etmek mümkün değil. Zira İstanbul seçimleri “Erdoğan karşıtı blok” olarak tanımlayabileceğimiz kitlenin neredeyse tamamının başarılı bir biçimde İmamoğlu lehine konsolide edildiği bir süreç olarak tamamlandı. HDP, seçmenini İmamoğlu’na oy vermeye ikna etti. Esenyurt ve Küçükçekmece seçimleri de bu konsolidasyon neticesinde sonuçlandı. CHP, seçmen kitlesinin çok ötesinde bir oy oranına ulaştı. Buna karşın Yıldırım normal şartlar altında kendisini farklı şekilde Büyükşehir Belediye Başkanı koltuğuna oturtacak oy oranını yakaladı. İstanbul seçmeni açısından seçim büyük oranda belediyecilik hizmetlerini kimin daha iyi yürüteceğinin tercihinin yapıldığı bir seçim olarak geçmedi.
Belediyecilik hizmetlerinden ziyade kitlesel konsolidasyon ile seçim neticesi belli olan şehirlerden birisi de hiç şüphesiz Antalya oldu. Belediyecilik anlamında Türkiye’nin belki de en başarılı başkanlarından birisi olan Menderes Türel, burada CHP ve paydaşlarının gerisinde oy alarak seçimi kaybetti. Oysa ki kamuoyu araştırmaları Antalya halkının belediyecilik hizmetlerinden son derece memnun olduğunu ortaya koymaktaydı. Bu durum Antalya seçmeninin hizmet bazlı bir tercihten ziyade siyasal bir tercihte bulunduğunu gözler önüne serdi.  
Yerel kodlar çok mu etkin?
Mansur Yavaş’ın  “Ankara’ya Ankaralı Başkan” mottosu ile Ankara seçimlerinde büyük başarı elde etmiş olması, bir büyük şehirde yerel olmanın hiç de önemsiz olmadığını ortaya koydu. Hele bu şehir Ankara gibi, İstanbul ile kıyas edilemez oranda yerli halkın nüfusa oranının çok olduğu bir şehirse bu etkenin daha da önemli olduğu aşikar. Yerel olmanın öneminin ortaya çıktığı seçimlerden birisi de Ağrı seçimleri idi. HDP Ağrı’da Ak Parti adayı Savcı Sayan’ın karşısına  ithal adaylar çıkardı. Neticede Sayan yerel kodlara doğru şekilde hitap etmesini bildi ve HDP karşısında net bir sonuç elde etti.
Bu örneklere karşın yerli olmanın son derece önemli olduğu önemli merkezlerde geleneksel kalıpların yıkıldığına şahit olduk. Bunlara örnek olarak karşımıza çıkan en önemli şehir Kayseri oldu. Millet İttifakı adayı olarak seçime giren İyi Parti adayı Dursun Ataş özellikle şehirde yaşayan Suriyeliler üzerinden oy toplamaya gayret etti. Şehir merkezinde Suriyeli gettosuna dönmüş mahalleler zaten uzun süredir şehirde tartışmalara sebep olmakta. Bununla birlikte Ak Parti cesur bir karar alarak Melikgazi Belediye Başkanı Memduh Büyükkılıç’ı Büyükşehir’de aday gösterdi. Bu geleneksel teamüllerin yıkılması anlamına gelmekteydi. Zira Büyükkılıç Develi doğumlu bir siyasetçi. Oysa Kayseri’de Suriçi’nde doğmuş olmak, yani yerel deyimle “yilli” olmak Kayseri’ye şehremini olmanın doğal şartı olarak görülmekteydi. Büyükkılıç elde ettiği %63’lük oy oranı ile bu kalıbı yıktı. Büyükkılıç’ın bu başarısı Melikgazi Belediye Başkanlığı esnasında ortaya koyduğu başarılı belediye başkanlığı ile doğrudan ilintili. Kayseri halkı Erdoğan’a olan desteğini ve başarılı bir belediye başkanına olan onayını geleneksel kalıplarını yıkmak pahasına ortaya koydu. Yıkılmaz sanılan bir teamül yıkıldı.
Bu seçimin ayıbı
31 Mart seçimlerinin bence en büyük yüz karası seçimlere bir kaç gün kala 15 Temmuz gecesi darbe kutlarken görüntüleri gündeme gelen Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan’ın seçimi önde kapatması oldu. Demokrasi düşmanları ile kol kola girmiş, dolayısıyla demokrasi düşmanlığı yapmış bir kimsenin demokrasinin nimetlerinden istifade ile o makama bir kez daha çıkmış olması demokrasimiz açısından bir ayıp. Gürkan’ın elinde kadeh “Gündoğdu” marşı okuduğu ve darbenin şerefine kadeh kaldırdığı görüntüler elbette bir seçim malzemesi olmanın çok ötesinde. Bu sebeple Gürkan bu makamdan istifa edene kadar kendisini gündemde tutmak ve Kemal Kılıçdaroğlu’ndan kendisinin istifasını istemek gibi bir görevimiz var. Umarız Gürkan tez zamanda istifa eder ve CHP’li belediye meclis üyelerinin çoğunlukta olduğu Edirne Belediye Meclisi onurlu bir CHP’li üyeyi o koltuğa oturtur. Bu, Türk demokrasisi adına hepimizin talebi olmalıdır!