Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Sudan'daki darbeler ve ayaklanmalardan dersler

Nasıl ki Libya, Albay Muammer Kaddafi’nin yönetimi altında ömründen 40 yıl kaybetmişse Sudan da General Ömer el-Beşir’in yönetimi altında 30 yılını kaybetmiştir.
Sudan’ın 1956 yılında kazandığı bağımsızlığından bugünkü değişime ulaşana kadar ömrünü yorgun bir şekilde, generaller ve ayaklanmalar arasında kaybolmuş olarak geçirdiğini söylersek abartmış olmayız.
Devrimler ve darbelerin ardı ardına gelmesi ülkenin kaynaklarını ve istikrarını tüketti, birliğini parçaladı ve sınırlarını küçülttü. Sudanlı siyasi partiler demokrasiye geçiş dönemlerini ellerinden kaçırmakta ne kadar marifetli iseler, askerler de yönetime geri dönme ve ülkenin kaderini ellerinde tutmak için her türlü fırsatı değerlendirmekte o kadar marifetliydi.
Bağımsızlıktan sadece 2 yıl sonra Devlet Radyosu yayınını keserek "1 No'lu Bildiri"yi yayınladı.
Arap Dünyasında 1 No'lu Bildiri ile başlayan konuşmalar darbe ilanı demektir...
Ordu, General İbrahim Abboud liderliğinde "1 No'lu Bildiri" ile yönetime el koydu ve 1964 yılındaki ayaklanma- devrime kadar da yönetimi elinde tuttu.
Ancak siyasi partiler demokratik yönetime dönüş dansını düzenlemeyi başaramadılar ve hükümet sistemi ile anayasa hakkında uzun uzun tartışıp durdular. Böylece hem zamanı hem de yönetimi kaybettiler.
25 Mayıs 1969’da radyo bir kez daha yayınını keserek bir başka 1. bildiri yayınladı. Devlet gemisinin başına adı Mareşal Cafer Numeyri olan bir kaptan geçti. Bu liderin döneminde, güneyde akan kan ırmağının yanında komünistler ile Ensar’ın kanları da aktı.
Numeyri uzun süre yönetimde kaldı çünkü o günlerde dünyanın birçok ülkesi kurtarıcı generallerin şapkaları altında boğuluyordu. Sudanlılar bu değişmeyen yüzden yorulduklarında,1985 yılında bir halk ayaklanması ile onu devirdiler. Ama siyasi partiler geçmişten ders almamışlardı ve yine rejim, anayasa ve referanslar konusunda birbirleriyle tartışmaya başladılar. Ancak partiler; şaşkınlık ve bocalamalarını takip eden ve harekete geçmek için fırsat gözleyen usta ve becerikli bir oyunucunun varlığını unutmuşlardı. Yani İslami Hareket’in!
30 Haziran 1989’da radyo yine yayını kesti ve 1 No'lu Bildiri'yi yayımladı. Ülke; ilk dönem komşu ülkeler ile büyük güçleri kandırmak için gerçek kimliğini gizleyen ve adı Ömer el-Beşir olan bir subayın eline geçmişti.
Bu darbenin hikayesi de çok ilginçtir. Kendisine 'Kurtuluş Devrimi' adı verilen darbeden önce el-Beşir Hartum’a getirilerek darbenin gerçek lideri ve 'Mürşid'i olması gereken kişi yani Dr. Hasan el-Turabi ile görüştürülmüş.
Turabi ilk kez karşılaştığı bu subayı gördüğünde neler olacağını sezinlemiş ve ona şöyle demiş: "Sen cumhurbaşkanı olarak saraya, ben de bir tutuklu olarak cezaevine gideceğim".
Turabi’nin bu sezgisi doğru çıktı ve kendisi Kobar Cezaevi'ne gönderilirken Beşir’in başkanlık devri başladı. Komünist Parti liderlerinden Ticani el-Tayyib oynanan oyunun nasıl ortaya çıktığını şöyle anlatır:
"Demokratik Birlik Partisi’nden Osman Ömer cezaevinde yüksek sesle: 'Tarihte ilk defa başarılı olmuş bir darbenin lideri diğer tutuklular ile birlikte tutuklanıp cezaevine konuluyor' diye bağırırken, onun bu sözlerini duyan Turabi gülümsedi.”
Turabi cezaevinde olduğu sürece bu aldatmacayı gizledi. Tutuklu arkadaşları ile konuşmayı ve onlara namazlarda imamlık yapmayı sürdürdü. Ancak yine bu tutuklu; 'En Büyük Şeytan' adını verdiği rejim yani Sovyetler Birliği parçalanıp çökmeye başladığında duyduğu sevinci gizlemedi.
Daha sonra Turabi ile görüştüğümde kendisine, Batı’nın Beşir rejiminin 'Mürşid'i (Ruhâni Rehberi) olduğuna yönelik suçlamalarını sorduğumda bana şu karşılığı vermişti: "Evet doğru. Çünkü Batı için dinin siyasete karışması demek, asıl yöneticinin kilise ve Papa olduğu bir yönetim demektir. Bu, onlara kilise ile çatıştıkları ilk dönemleri hatırlatıyor. Bu nedenle şimdi Turabi’den kurtulmak için kendisi ile Beşir’in arasını açmak istiyorlar. Çünkü onlar askeri ya da verasetçi yönetimlerden değil, İslam’dan nefret ederler. Bizleri, uzun süre kendisine karşı mücadele ettikleri ve yönetimden kovdukları Papa ve kilisesi gibi zannediyorlar. Ülkelerimiz hakkında hiçbir şey bilmiyorlar. Tarihimizi araştırmıyor ve dilimizi bilmiyorlar. Biz ise onların tarihini araştırdık ve dinleri ile dillerini biliyoruz”.
Turabi’nin projeleri Sudan’ın tahammül sınırının çok üstündeydi. Baskın varlığı ise  Beşir’in izin vereceğinden çok daha fazlaydı. Asker kökenli ve general olan bir devlet başkanının; Darbenin önünü açmak için onu saraya gönderirken kendisi cezaevine giden kişi de olsa sivil bir generali kabul etmesi zordur. Bu nedenle ikisinin yolları ayrıldı ve devlet başkanı 'Mürşid'i bu kez zorla cezaevine göndermekte tereddüt etmedi.
Beşir ile 1999’da görüştüğümde kendisine Turabi hakkındaki suçlamaları sorduğumda onu savunmuştu. Onunla 2017'nin Ocak ayında Riyad’da bir kez daha görüşüp Şarku'l Avsat’a verdiği röportajda kendisine Sudan’da başa çıkmakta en çok zorlandığı kişininin kim olduğunu sorusunu yönelttiğimde bana: "Rahmetli Hasan Turabi" karşılığını vermişti.
Aralarındaki ilişkinin ilginç olduğunu söylediğimde de şunu eklemişti: "Kendisi çok güçlü bir karizmaya sahip ve uzun bir süre İslami Hareket’i kontrol etmeyi başaran bir kişilikti. Bizimle çatışmadan önce İslami Hareket içerisinde yaşanan birçok çatışmada ve liderlik için verdiği mücadelelerde kazanan hep o olmuştu. Ama bize karşı mücadelesinde ilk kez kaybetti.”
Dünyanın büyük değişimler, bilimsel ve teknik devrimlere tanıklık ettiği bir dönemde Beşir rejimi Sudan’ın ömründen 30 yıl çaldı.
Güney Sudan'da ve Darfur’da yaşananalara, Uluslararası Ceza Mahkemesi kararına ve bazı dönemlerde terör ile yapılan anlaşmalara rağmen koltuğunu korudu.
Beşir yönetimde kaldığı bu uzun sürenin kendisini olası herhangi bir bahara karşı koruyacağını zannetti ama aslında Sudan’ın hikayesi, darbelerin ayaklanmalar ile gitmeye mahkum olduğunu anlatır.
Sudan, Ömer el-Beşir sayfasını kapattı.
Şimdi asıl önemli olan; halkı dinlemek, güvenini yeniden kazanmak, Sudan’ı kaosa sürüklenme tehlikesinden korumak, kurumları yeniden tesis etmek ve onları güçlendirmektir.
Parti ve sendikalar geçmişten gerekli dersleri çıkarırken, askerler de yine aynı geçmişten ibret almalıdır.
Sudan’ın şu anda vatandaşlarının iradesini koruyacak bir istikrara, kaybedilenleri telafi etmeye çalışacak, yoksulluk, işsizlik ve eğitim sorunları ile ilgilenecek bir hükümete; ardı ardına yaşanan bu darbe ve ayaklanmalardan dersler çıkarmaya ihtiyacı vardır.