Fuad Matar
Lübnanlı gazeteci, araştırmacı yazar.
TT

​Sökülmüş ayrık otları yeniden yeşerir mi?

Arap ülkelerinde yaşanan askeri darbelerin çoğunu ya bizzat yaşamış ya da işimiz gereği olup bitenleri takip eden bir gazeteci olarak darbe yapıcılara odaklanmayı alışkanlık haline getirdik. Aynı zamanda Üçüncü Dünya ülkelerinde neler olup bittiği ile de ilgilendik. Nihayetinde biz de bu darbelerin meydana getirdiği parçalanmış yapının bir parçasıyız ve görüyoruz ki bazı darbeler gayet sağlam temellere sahipken bazıları ise folklorik bir görüntü veriyor.  Özellikle, darbeci veya darbeciler adına konuşan kişinin ilk açıklaması üzerinde de dikkatlice durmak gerekir.
Muhteşem bir halk ayaklanmasının yaşandığı bir dönemde 11 Nisan 2019’da Sudan Savunma Bakanı Avad bin Avf beklenmedik bir şekilde devlet televizyonuna çıktı ve Yüksek Güvenlik Konseyi Başkanı sıfatıyla bir konuşma yaptı, konuşmasında Ömer el-Beşir'in görevine son verildiğini, anayasanın askıya alındığını, hükümetin feshedildiğini, sokağa çıkma yasağının ilan edildiğini ifade etti. Bir askeri komutan, bu ani değişimin kodlarını kelime hazinesi bakımından benzeri görülmemiş bir zenginlikle ortaya koymuştu, dolayısıyla bu ilk beyanın bazı kelimelerinin altını çizmek kadar doğal bir şey olamaz. Bildiriyi okuyan da nihayetinde Beşir’in bir komutanıydı, ilginçtir; Savunma Bakanlığını koruyarak Cumhuriyetin İlk Başkan Yardımcılığına atanmasından bu yana sadece 48 gün geçmişti.
Darbe adına yapılan ilk açıklamanın -ki Arap dünyasındaki ilk askeri darbeden bu yana hep böyle olmuştur-  net bir siyasi tutum ortaya koymaması beklenirdi. Sözgelimi Arap dayanışmasından bahsedilebilir, Filistin davasına atıfta bulunulabilirdi. Hem komşu ülkelerle hem de genel olarak dünya ile iyi ilişkiler kurmanın önemi vurgulanabilir, dengeli uluslararası ilişkileri sürdürme, uluslararası ve bölgesel anlaşmalara ve sözleşmelere uyma konularındaki kararlılık ortaya konabilirdi.
Açıklamada ise rejimin kökünden söküldüğü mesajı vardı, ancak Beşir’in ismi zikredilmedi, sadece “rejimin başı” denmekle yetinildi. Açıklamada, yaşanan hadiselerde Yüksek Güvenlik Konseyi’nin bir sorumluluğunun olmadığı ifade edildi. Bu ifade, alınacak bazı yeni kararlara hazırlık mesabesindeydi. Orduda bir ayrışmanın olacağına dair de bir işaretti. Kendisi de zaten “köklü bir kurumda çatlak belirtileri” ifadesini kullanmıştı.
Açıklamada Beşir’in isminin zikredilmemesi diplomatik bir üslup kullanıldığına delalet ediyordu. Rejimin "devrilmesi (ıskat)" ifadesi kullanılmadı, sadece "sökülme  (اقتلاع/iktila’)" kelimesi ile iktifa edildi. Darbe literatürü adına yeni bir ifade tercih edilmişti. Tutuklandıktan sonra “güvenli bir yere konduğuna” dair ifade kullanıldı ki yeni bir alışkanlığı ifade etmiyor. Bilindiği üzere Arap dünyasındaki ilk askeri darbe Suriye’de gerçekleşmişti ve darbeyi yapan da Albay Hüsnü Zaim’di. Siyasilere ve partilere karşı yapılmış ilk darbeydi. Suriye'nin bağımsızlıktan sonraki ilk cumhurbaşkanı Şükrü el-Kuvvetli, Başbakan, Savunma ve Dışişleri Bakanı Halis el-Azm, İçişleri Bakanı Muhsin el-Barazi gibi siyasiler de Mezze askeri hastanesine konmuş, her birine özel bir oda tahsis edilmişti. El-Kuvvetli ve el-Azm bazı kitaplar ve ilaçlar talep etmişlerdi, talepleri hemen karşılandı. İlk darbe ile ilgili verdiğimiz bu bilgiler, iki darbenin bazı benzerlikler içerdiğini gösteriyor. Sudan’da Beşir’e karşı yapılmış bu çekingen darbe 11 Nisan 2019'da gerçekleşti. Sivil bir hükümete karşı yapılmış Zaim darbesi ise 19 Mart 1949’ta meydana gelmişti. Burada diğer bir ortak nokta da her iki darbenin de bahar mevsiminde gerçekleşmiş olmasıdır.
Sudan'da ciddi bir darbeye dönüşmeden önce dostane bir darbeye yol açan adımın nedenleri ve koşulları açısından karşılaştırmalar yapmaya devam etmek sözü biraz uzatabilir. Ancak Sudan’ın durumunu, darbelerini ve dönüşümlerini takip eden biri olarak beni ilgilendiren diğer bir husus, darbenin sembol isimlerinin devleti beraber yönettikleri kişilere yönelik takındıkları olgun tavırdır. Müslüman Kardeşler (İhvan) hareketi, mütedeyyin yapısı herkes tarafından bilinen Sudan toplumunu farklı bir kulvara soktu.
Avrupa ve Üçüncü Dünya ülkelerinde dahi kök salan Marksist hareketin (Sovyetler Birliği merkezli) gelişmekte olduğu dönemlerde dahi Sudan halkı bu mütedeyyin yapısından taviz vermedi. Sudan, 1980'lere kadar Sufi meşrepli “el-Ensar” ile siyasi yönü ağır basan “el-Hatmiye”nin kanatlarıyla uçan kahverengi bir kuş olarak meşhur olmuştu. Öyle ki Sudan'da dini-siyasi anlamda "dini kesim" tarafından tartışılmayan ve tereddütsüz kabul edilen iki siyasal İslamcı hareket oldu.
Bu arada yeni bir figür oldukça güçlü bir şekilde sahneye çıktı; Hasan Turabi… Dini ve siyasi bir yeterliliğe sahipti. Abdurrahman Mehdi’nin kızıyla evlenmiş olması elini daha da güçlü kıldı. Onun siyasi ve manevi liderliği ve mücadeleci yapısı onu bir adım öne çıkardı. Hasan Turabi, “el-Ensar” hareketindeki bölünmeleri kendi lehine çevirdi. Attığı adımlara taktiksel bir derinlik kazandırdı. Almış olduğu kültürün derinliğini temel alarak yeni formül ve yöntemler geliştirdi.
Turabi her istediğini başardı, çünkü İhvan Hareketinin desteğini almıştı. Cafer en-Numeyri döneminde askeri kurumlar içerisinde sağlam üsler oluşturdu. İslamcı subayların askeriyeye yerleşmesi sağlandı. Sonrasında ise Ömer el-Beşir liderliğinde siyasi iktidara yönelik askeri bir darbe yapıldı. Bu darbenin siyasi mühendisliğini Hasan Turabi yapmıştı. Libya'dan gelip kamplarda uyuyan askerlere saldırmak suretiyle darbe yapan ülküdaşlarını örnek almışlardı. El Beşir, mutlak iktidarın lezzetini yakaladığında Şeyh Hasan Turabi’yi önce bir konukevinde gözaltında tuttu daha sonra Sudan’ın Bastille’i olarak bilinen “Kober” hapishanesine gönderdi.
Bütün bu gelişmelere neden olan ortamı ve şartları anlatmak sözün uzamasına neden olacağından yine bu kısma girmeyeceğim. Yüksek Askeri Konsey adına açıklama yapan dönemin Savunma Bakanı Avad bin Avf’ın kullandığı “iktila(sökülme)” kelimesine geri dönmek istiyorum.
اقتلاع kelimesini gereği gibi yorumlamak için Arapça sözlüklerin sayfalarını şöyle bir açmamız gerekecek. En yaygın kullanımı dişin ve anahtarı kaybolmuş kapının “çekilmesi/sökülmesi” şeklindedir. Halk arasında “birinin diğerinin yüzüne yumruk atması” şeklinde bir kullanımı da vardır. Komutanın rütbesinin “sökülmesi” de sözlüklerde geçen bir anlamdır. Beşir’in alaşağı edilip, cumhurbaşkanlığı koltuğundan alınıp “güvenli bir mekânda” sıradan bir sandalyeye oturtulması tam da bu anlama denk gelmektedir.
Bu kelimenin kullanım alanlarından biri de “Adam karısını boşadı” şeklindedir. الخلاع kelimesi خلع kelimesinden türemiştir. Arapçada bir insanın “yarı delirme” halini ifade etmek için kullanılır. الخليع kelimesi ise makamından azledilmesi anlamındadır. الخولع ise sözlüklerde ‘ahmak’ anlamına karşılık gelir. Gelişimi zayıf erkekler için المخلَّع kalıbı kullanılır. Bazen de kötü, çirkin (iyilik özelliklerinden sıyrılmış) anlamında kullanılır. Sözcüğün olumlu bir anlamı da vardır, ancak insanla değil ağaçla ilgilidir. أخلع الشجرdendiğinde “ağaç yeni bir yaprak verdi” anlamı verilmiş olur. Avad bin Avf’ın kendi eski arkadaşı ve yoldaşı için kullandığı “iktila(sökülme)” kelimesi bu anlamda kullanılmış olabilir, yani aslında zihninde bu anlam vardı.
Sibeveyh seviyesinde dil uzmanı haline gelmiş Sudan halkı Avf’ın zihnindeki bu anlamı hemen kavramış olmalılar ki ancak Askeri Geçiş Konseyi Başkanı Abdulfettah Burhan gelene kadar sabredebildiler. Süreç hala da tamamlanmış değil.
Şimdi ise ikiz kelimelerin (Iraklıların الاجتثاث , Sudanlıların الخلع dediği iki kelime) kullanımına geçebiliriz. Irak’ta Baas rejiminin başka bir kisveyle siyasi arenaya geri dönme korkusunu yenemedikleri için bu ifadeyi kullanırlar. Ayrık otlarının sökülmesi anlamında kullanılan الاجتثاث bilinçli bir kullanımdır, zira ayrık otlarının yeniden çıkmayacağına dair bir garanti yoktur.
Sudan'da, özellikle sivil-asker ortaklığı ile kurulan yeni düzen henüz endişeleri gidermiş değil, İhvan’ın yeni bir kisveyle dönüş yapabileceğine dair senaryolar dikkatle takip ediliyor. Şimdilik الخلع veya الاجتثاث kelimeleri söz konusu anlamlarda kullanılmış olsa da ileride   "demokrasi", "bürokrasi" ve "diktatörlük" kelimelerinden biriyle harmanlanmayacağı anlamına gelmiyor.
Bu kavramlar batı kökenlidir, ancak kendi dünyamızda da kullanır hale geldik. Iraklılar, “yeniden bitme” ihtimali olan bir “sökmeyi” ifade etmek için الاجتثاث kelimesini kullanırlarken, Sudanlılar yeniden neşet etme ihtimali olan “sökmeyi” ifade etmek için الخلع kelimesini kullanıyorlar. İngilizce buna karşılık gelen kelime Deracinate/kökünden sökme’dir.
Sudan sahnesine yapmış olduğumuz bu dalış yeni dalışlara yelken açmaya vesile olacaktır.