Salih Kallab
Ürdünlü yazar. Eski Enformasyon, Kültür ve Devlet Bakanı
TT

Esed'in önündeki tek seçenek ​Alevi Devleti mi?

Tanınmış Lübnanlı lider Velid Canpolat Rus diplomatlarından birine dayandırarak ilginç bir bilgi paylaştı. Beşşar Esed İsrail başbakanına bir mektup göndererek şunu söylemiş:”Suriye’nin bölünmesi ve bu topraklarda Alevi bir devletin kurulması, İsrail için herhangi bir tehdit oluşturmayacak.”
Kuşkusuz, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküp 1920’lerin başlarında onun yerine Fransız sömürgesinin gelmesinden bu yana bu ülkedeki dalgalanmaları dikkatlice takip eden her bir gözlemci, bu bilginin doğru olabileceğini hemen fark edecektir. Mezhep temelli bir devlet kurma fikri geçtiğimiz on yıllar boyunca zihinlerde canlılığını sürekli koruduğu gibi bundan sonraki yıllarda da -ne kadar devam eder bilinmez- bu canlılığını devam ettirecektir.
Beşşar Esed, 2012'deki siyasi denklemin bir sonucu olarak kendisine ve rejimine yönelik baskılar artmaya başladığında, Suriye nüfusunun sekiz milyon kalacağını ve "homojen" olacağını yani tek mezhepten ya da birbiriyle anlaşabilen mezhep temelli bir azınlıktan oluşacağını söylemişti. Zira Esed’e göre böylesi bir yapı, birbiriyle anlaşamayan ve heterojen 30 milyondan daha iyidir. Bilindiği üzere bu "demografik" hedefe ulaşmak için, aynı mezhepten yüz binlerce Afgan, Pakistanlı ve İranlı Suriye’ye getirildi. Şam ve çevresinde mezhep temelli mahalleler oluşturmak için binlerce Iraklı buralara taşındı.
Bunun Rus desteği ve İran'ın katılımı ile gerçekleştiği de bir gerçektir. Zira sekiz milyon Sünni yerinden edildi ve dünyanın dört bir yanına dağılması sağlandı. Doğru istatistiklerin bu sayıdan çok daha fazlasını gösterdiği görülmektedir. Öldürülenler ve tutuklu olanlar da bu sayıya dâhil edilmedi. Esed hapishaneleri tutuklularla dolu. Diğerleri de Suriye’nin çeşitli şehirlerine, kasabalarına, köylerine ve bölgelerine göç ettirilmiş durumda.
Belki de bu konuda söylenmesi gereken şey, Alevi ve milliyetçi lider Salih el-Ali'nin 1920’de Fransa’nın himayesinde kurduğu ilk devlet, böylesi bir devletin sembollerinden biri olduğudur. Ancak kısa süre sonra mezhep temelli bu devlet fikrinden vazgeçme durumunda kaldı hatta ortadan kaldırılmasına katkıda bulundu. 1925’te Fransız sömürgeciliğine karşı bir mücadele başlattı ve Arap milliyetçisi lider Sultan Paşa el-Atraş ile beraber Büyük Suriye Devrimi’nin kıvılcımını ateşledi. Bütün Suriye bölgelerinden ve ayrıca Ürdün, Lübnan, Filistin ve Irak dâhil olmak üzere diğer Arap ülkelerinden “Mücahitler” bu mücadeleye katıldı.
Daha da önemlisi, 1920'lerde Fransızlar Doğu Ordusu'nu kurmaya heveslendiler. Bu orduda en büyük paya sahip olanlar, başta Aleviler olmak üzere Suriye azınlıklarıydı. Bu durum, geleceklerini inşa etme adına bir yol haritası oldu. Özellikle 1962’deki Baas darbesinin ardından, Suriye ordusunun ana kuvvetleri ve üst düzey subayları arasındaki ihtilafların bir sonucu olarak iki askeri darbe peş peşe geldi. İlk darbe 23 Şubat 1966 darbesiydi, öne çıkan komutan ise Binbaşı Salih Cedid idi. İkincisi ise 1970 Hafız Esed darbesiydi ve bu darbeyle beraber Suriye ordusunda asıl ağırlık Alevi subayların eline geçmeye başladı.
Bu bağlamda, Mart 1963'teki darbenin (devrimin) ardından ve Nasır yanlısı subayların kalıntılarının tasfiyesinden sonra, Alevi subayların Suriye silahlı kuvvetlerinin tüm kademelerini sistematik bir şekilde ele geçirdiği söylenebilir. Daha sonra muvazzaf Sünni subayların tasfiye süreci başladı ve Suriye ordusu pratik olarak tek renkli bir orduya dönüştü. O zamanlar Sünni Arapların Suriye'deki oranının % 70'den fazla olduğu, Alevilerin ise % 10'a bile ulaşamadığı çok iyi bilinmektedir.
Mısır ve Suriye’nin birlik olduğu dönemde (Birleşik Arap Cumhuriyeti), Baasçı ve Alevi subaylar hedef haline geldi ve bu dönemde Suriye'den (Kuzey Bölgesi) Mısır'a (güney bölgesi) transfer edildiler. Bu durum, Kahire'de gizli ve üçü Alevilerden oluşan beş kişilik bir askeri komitenin kurulmasına yol açtı; Muhammed Umran –ki en yüksek rütbeli olanıydı- Salah Cedid ve Hafız Esed Alevi kesimi, Abdulkerim Cundi ve Ahmed el-Mir de İsmailiye Şiası’nı temsil ediyordu.
İsmailiye Şiası, Dürzî topluluğundan sonra(% 2) Suriye'nin en küçük mezhepsel dilimini (% 5) oluşturuyor. 1963'te başlayıp 1970 Hafız Esed darbesine kadar ülkedeki müteakip tüm askeri darbeleri gerçekleştirenler, bu komitede yer alan komutanlardır. Sonrasında ise Esed’in adamları partiye, devlete, orduya, resmi ve tüm popüler kurumlara egemen oldu ve bu durum onun ölümüne kadar devam etti. Bu mirasın tamamı sonradan oğlu Beşşar'a geçti.
2012’den bu yana, Suriye'de ve hatta tüm bölgede birçok değişiklik gerçekleşmiş olmasına rağmen, arzu edilen Alevî devleti kurma seçeneğinin hala mevcut olduğu çok açıktır. Bu mezhebe mensup bazı sembol isimler, böylesi bir hamlenin intihar amaçlı bir adım olacağını ve coğrafi olarak da bunun imkânsız olduğunu düşünüyorlar. 1938'den beri Hatay bölgesi Türkiye'nin bir parçası olmuştur, Alevi tandanslı bir devlet kurulursa, düşmanca bir bölgesel ortam kendiliğinden oluşacağını söylüyorlar. Zira bu devlet, Hatay, Halep, İdlib, Humus, Hama ve Trablus’ta yaşayan Sünnilerin arasında kalmış olacak. Bu, bu varsayılan devletin en başından itibaren sürekli ve yıpratıcı mezhepsel çatışmaların ortasında kalacağı anlamına gelir.
 Ancak, Beşşar Esed ve yanındaki Alevilerin daha farklı hesaplamalara sahip oldukları anlaşılıyor. Abdulhalim Haddam da dâhil olmak üzere bazı eski yetkililer ve bir kısım gözlemciler, Suriye Devlet Başkanının, tüm Suriye’nin Devlet Başkanı olarak kalamayacağını hissettiği anda böylesi bir adım için harekete geçeceğini düşünüyor. Belki de bunu doğrulayan en önemli gelişme, “Alevi” askeri kuvvetlerin bu bölücü devletin olası alanlarında askeri operasyonlarını yoğunlaştırmış olmasıdır.
Her şey daha şimdiden hazır hale gelmiş durumda. Bu dönüşüm çoktan beklenir hale geldi. Özellikle de İranlılar bu ülkeden uzaklaştırılır, Rusların da bu rejime yönelik tutumu değişir, Sünnilerin ağırlıklı olarak yer alacağı alternatif iktidar arayışları başlar, demokratik bir devlet anlayışı öne çıkarsa bu türden bir adım Esed tarafından atılacaktır.
Üstelik Beşşar Esed’in, Alevî devlet seçeneğine doğru gittiğini güçlendiren diğer bir argüman da, Golan Tepeleri’nin ABD Başkanı Donald Trump’ın bir hediyesi olarak İsrail’in egemenliği altına girmesinden sonra ciddi bir tepki vermemesidir. Suriye Devlet Başkanının, aksine, Başbakan Netanyahu'ya, Suriye’nin bölünmesinin ve bu topraklarda Alevi bir devletin kurulmasının İsrail için herhangi bir tehdit oluşturmayacağına dair bir mektup gönderdiği konuşulmaya başlandı.
Ayrıca, Lazkiye'nin İran deniz üssüne ve Tartus'un Rus askeri üssüne dönüştürülmesinin, Beşşar Esed'in arzu ettiği mezhep temelli devleti koruma amaçlı olduğu çok açıktır. Bütün göstergeler bu seçeneğin çok ciddi bir seçenek olduğunu gösteriyor, zira Suriye Devlet başkanının tüm bu yaşananlardan sonra eski gücünü elde etmesi mümkün gözükmemektedir.
Bu arada, herhangi bir yanlış anlamaya mahal vermemek için, nihayetinde birçok onurlu Alevinin olduğunu söylemek gerekir. Bunlar sessiz çoğunluğu oluşturuyorlar, bu rejimden onlar da memnun değiller. Aslında rejimin gerçekleştirdiği ve gerçekleştirmeye de devam ettiği suikastları, yerinden edilmeleri, öldürmeleri ve tasfiyeleri engelleyebilme yeteneklerine de sahip değiller.
Burada hemen şunu ifade etmeliyiz ki Suriye artık eskisi gibi olamayacak. Çünkü bu rejimin devam etmesi veya mezhepsel bir azınlığın iktidarda kalması ve tüm ülkeyi yönetmesi kabul edilemez. Esed'in önündeki tek seçenek, İsrail’in de onayıyla, "Alevi" bir devletçik kurmasıdır.