Fahd Süleyman Şukeyran
Suudi Arabistanlı araştırmacı yazar
TT

Barış yanlısı ve nefret karşıtı Mekke Bildirgesi

Dünya İslam Birliği (Rabıta), ortak paydalar üzerinde anlaşmak için dini, manevi ve entelektüel meselelerde önde gelen isimleri bir araya getirmeye karar verdi. Bu ortak paydalar Müslümanlar ve âlimlere; uygulama, kavramları değiştirme, ortak insani yaşam koşullarında yaşanan nitel değişimlerle ilgilenen yeni bir fıkhi söylem inşa etmeye doğru zor bir yolculuğa çıkmanın yolunu açacak.
Bildirgenin açıklanmasından önce Kral Selman bin Abdulaziz açıkça; nefret ve ırkçı söylemlere gem vurmanın gerekliliğine, ortak insani değerleri canlandırmanın, milletler arasında barışı ve birlikte yaşamı yaymanın önemine değinen bir konuşma yaptı. Uluslararası saha artık her dinden aşırılık yanlılarından uzak değil. Yeni Zelanda ve Sri Lanka saldırıları, nefret, inkâr ve yok etme söylemleri nedeniyle insanlığın ulaştığı krizin en bariz iki örneğidir. Bin 200 şahsiyetin insanlığın deneyimlerinden beslenen ve bunlardan bütün dünyaya deklare edilen maddelerde kayıt altına alan sabit değerler ortaya çıkaran girişimlerinin, bu zor zamanda bir cesaret örneği ve ayırt edici bir özellik olduğunu düşünüyorum. Bir anlığına yolların çıkmaza ulaştığını ve felaketin gerçekleştiğini zannetsek de Mekke Bildirgesi sert nefret duvarında bir gedik açmayı başardı.
Mekke Bildirgesi’nde deklare edilen maddeler, Hz. Peygamber’in (sav) Medine-i Münevvere’de bulunan dini, kültürel, etnik çeşitliliği ile bütün farklı oluşumları kapsayan Medine Vesikasının bir uzantısı. Mekke Bildirgesi’nin üslubu da bunu kanıtlıyor. Medine Vesikası; ortak yaşam değerlerini pekiştirme ve insan toplumunun bileşenleri arasında barışı sağlamakta model bir anayasal belgeydi.
Bildirge Mekke’de ve mübarek Ramazan ayında deklare edildi. Zaman ve mekan; bildirgenin altına imza atanların tamamının çok iyi bildiği gibi yolları çiçeklerle değil dikenler ve zorluklarla döşenmiş bir yolculuğa başlamakta Müslüman alimlerin ne kadar ciddi ve kararlı olduklarını güçlü bir şekilde gösterdi. Bu nedenle; desteklenmesi ve pekiştirilmesi onlarca yıl sürebilecek bir fıkhi modarnizasyona, dini yenilenmeye, eğitim reformuna,  minber denetimine, dini yapılanma ve yolunda gerçekleştirilecek herhangi bir niteliksel değişimi koruyacak siyasi güce ihtiyacı olan temellere bildirgede yer verildi.
Sayfaları ve maddeleri ile bildirge; insan kardeşliğine, farklı olma değerlerini güçlendirme, bir arada yaşama alanlarını zenginleştirme, nefret, aşırılık ve terör söylemleri ile mücadeleye odaklandı. Bildirgede öne çıkan başlıklar ise şunlardı: ”Bütün insanların kökeni aynıdır ve herkes insanlıkta eşittir. Irkçı ifadeleri ve nefret sloganları tamamen reddedilmeli ve ayrıcalık yanılgılarının süslediği üstünlük çağrıları kınanmalıdır. İnanç, kültür, din ve düşünce şeklindeki farklılıklar ilahi bir kaderdir. Bu uluslararası geleneği kabullenmek, onunla akıl ve bilgi yoluyla başa çıkmak barışa götüren yoldur. İnsan toplumlarındaki dini ve kültürel çeşitlilik çatışma ve savaşların bir gerekçesi değildir. Bilakis olumlu bir medeniyet ortaklığının çağrısıdır. Semavi dinlerin kökeni aynıdır. Bir dinin mensuplarının bireysel uygulamalarının sorumluluğu dinin tamamına yüklenmemelidir. Medeniyetler diyaloğu anlaşmanın en iyi yoludur. Dinler ve ideolojiler mensuplarının eylemlerinden uzaktır. İnsanların ve şehirlerin uğradığı yıkımı durdurmak için yardımlaşmak gereklidir. Nefret propagandası yapanlara, şiddet ve teröre teşvik edenlere karşı caydırıcı cezalar getirilmelidir. Müslümanların insanlığın ihtiyaçlarına olumlu katkıda bulunma potansiyelini öne çıkarmak gereklidir. Terör, zulüm ve baskılarla mücadele. Doğaya karşı saygılı olmak ve onu Allah’ın bir armağanı olarak kabul etmek. Çatışma ve savaşlar nefretin kökleşmesinin nedenidir. İslamofobi olgusu İslam gerçekliğinin bilinmemesinden kaynaklanmaktadır. Köklü sosyal uygulamalar teşvik edilmelidir. Bireysel özgürlük hiçbir şekilde insani değerlere saldırıya izin vermez.”
Bildirgenin temel özelliği; çağa ve gerekliliklerine benzer bir sivil ve medeni terimlerle kaleme alınmış olmasıdır. Bunların yorumlanması ile bildirgenin dünyadaki bütün dinlere hitap etmesi mümkündür. Halihazırda bu girişim Müslümanlara ait. Müslümanların; kendi hataları ile yüzleşmekte cesur olmaları, düşünceleri, hastalıkları ve bozuklukları yeniden gözden geçirmeleri gerekir. Çünkü milletler, felaketlerini ve hatalarını keşfederek gelişirler. Özeleştiri hayati işlerin temelidir ve bu bildirge de bütün dini ve eğitim kurumlarına takip etmeleri gereken doğru yolu göstermektedir.
Farklı milletler arasında inşa edilecek bütün köprüler bu güçlü ve sağlam temeller üzerine inşa edilmelidir. Bu temeller ise ortak insani değerler, farklı inançlara ve başkalarının dinlerini yaşama hakkına saygı, bu çeşitliliğin Allah’ın dünyadaki yasalarından olduğunu kabul etmek. Medine Vesikası’ndan Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler arasında daha sonra imzalanan diğer belgelere kadar diğer dinler ile canlı etkileşimin bir uzantısı olan bu değerli belge ile yola çıkmak Müslümanlar için zor olmayacaktır. Çünkü insanlar ve dinler arasında canlandırılan ve beslenen düşmanlıkların hiçbir gerekçesi yoktur.
Mekke Bildirgesi önemli bir görevin sonu değil başlangıcıdır. Yolumuz sarp ve çetin. Bütün din mensuplarında var olan kanlı ve karanlık görüşler nedeniyle önümüzde ciddi engeller var. Ama bu bildirgeyi diğer dinlerden de gelen benzer bildirgeler takip ettiğinde aşırılık yanlılarını kuşatma, projelerini boşa çıkartma ve eksik içeriklerini ortadan kaldırma yolunda ilk etabı aşmış olacağız.
İşte Mekke Bildirgesi derin ve etkili üslubu ile ellerimiz arasında. Umarız bu bildirge; camilerde, minberlerde, forumlarda, dini fakülte ve enstitülerde konuşmaların ve tartışmaların odak noktası olur, insanlığın uğradığı zararları telafi eder, kalkınmaya yönlendirir, birlikte yaşama götürür, diyalog değerini pekiştirir ve barış yolunun taşlarını döşer.