Körfez bölgesini ziyaret eden bir gazeteci kendisine şu soruları sorar: İran rejimi; ülkenin tehlikelerle karşı karşıya olduğu gerekçesi ile dayanışma ve birliktelik ruhunu uyandırmak ve gevşeyen sinirleri yeniden gerginleştirmek için zaman zaman Batı ve komşuları ile temas hattını kızıştırmaya ihtiyaç mı duyuyor? İran için bilinen ve kabul edilen uluslararası normlar çerçevesinde hareket eden normal bir devletin yolunu takip etmek çok mu zor? Kendisini normal bir devlete dönüştürecek eğilimin, kaçınılmaz bir çöküşe ya da temel değişikliklere yol açmasından mı korkuyor?
İran’da “devrimin” başarılı olmasından bu yana bölge, İran ve komşuları arasında birlikte yaşayamama krizine tanık olmaktadır. Bu süreçte yanlış anlamalar ile birlikte korkular ve kuşkular sabit bir temel haline geldi. Bu atmosferde; dünyanın şiddetlenmeden önce fırtınaları engellemekte tereddüt etmesi halinde güvence olarak cephaneleri güçlendirmek, yenilemek ve ittifaklar arayışında olmaktan başka bir seçenek yoktu.
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın ofisine giderken aklımda birçok soru vardı. Husilerin topraklarına yönelik saldırılarının tekrarlanması ve 2 petrol tankerini hedef alan saldırının ardından Suudi Arabistan mevcut kriz hakkında ne düşünüyor? Suudi Arabistan’ın birçoklarının çıkmasından korktuğu savaş hakkındaki görüşü nedir? Riyad, Washington ile mevcut ilişkilerini nasıl değerlendiriyor? Yemen’deki kriz hakkında ne düşünüyor? Suudi Arabistan’ın Sudan’daki durum ile görüşleri nelerdir? Elbette aklımda Suudi Arabistan’ın 2030 Vizyonu çerçevesinde tanık olduğu büyük değişim ile ilgili sorular da vardı.
Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın dün Şarkul Avsat’ta yayınlanan röportajında, Veliaht Prens savaş ile ilgili sorumuza;”Suudi Arabistan bölgede savaş istemiyor. Ama halkımız, egemenliğimiz ve hayati çıkarlarımızı tehdit eden her şeyle mücadele etme konusunda bir an bile tereddüt etmeyiz” yanıtını verdi. 2030 Vizyonu’nun hedeflerinin gerçekleşmesinin Suudi Arabistan’da ve bölgede istikrarlı ve teşvik edici bir ortam gerektirdiğine dikkat çekti. Veliaht Prens ayrıca istikrarı sarsma, mezhepçilik ve aşırılığı yayma politikalarının geçen yıllar içerisinde “Devrimi ihraç etmek” adı verilen metodun bir parçasını oluşturduğuna ve bunun değişmediğine dikkat çekti. İran’ın nükleer anlaşmadan elde ettiği ekonomik gelirleri İran vatandaşlarının yaşamlarını iyileştirmek için kullanmak yerine bölgedeki düşmanca eylemlerini desteklemek için kullandığına işaret etti. İran ile sorunu var olan devletin doğasından kaynaklanan bir kriz şeklinde özetleyerek; “İran’ın önündeki seçenekler oldukça açık: Uluslararası toplumda yapıcı rolü olan normal bir ülke olmak mı yoksa haydut bir devlet olarak kalmaya devam etmek mi? İran rejiminin normal bir devlet olmayı ve düşman tavırlarından vazgeçmesini umuyoruz” dedi.
İran ile ilişkilerde anahtar sözcük “normal bir devlet”tir. Bununla kastedilen; kendi sınırları içerisinde yaşayan, diğer ülkelere meşru kapılardan giriş yapan, yakın ve uzak diğer ülkeler ile ilişkilerinde uluslararası sözleşme, ilke ve normlara bağlı kalan bir devlettir. Buna ek olarak; amacı güç dengelerini altüst etmek, başkentlerin karar mekanizmalarını ele geçirmek ve kendisini İran’ın bölgedeki büyük devrimci programına dahil etmek olan gezici küçük ordular ya da korunaklı adacıklar inşa etme, diğer ülkelerin haritalarına ve ulusal dokularına sızma hakkını kendisinde görmeyen bir devlet anlamına geldiği açıktır.
Doğrusu İran ile ilişkilerde yaşanan kriz; Donald Trump döneminde ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesi ve Tahran’a eşi benzeri görülmemiş yaptırımlar uygulaması ile patlak veren krizin öncesinde mevcuttu. Bu noktada bile sorunun; İran’ın Başkan Barack Obama yönetiminin imzalamayı kabul ettiği anlaşma metninde yer almamasına önem verdiği iki noktadan yani bölgedeki davranışları ve balistik füzelerinden kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Bölge halklarının İranlılara gölgesinde yaşamayı tercih edecekleri rejimin doğasını empoze etme hakkı yoktur. Bunu seçme hakkı İran halkına aittir. Ama buna karşılık; Tahran’ın ülkelerine ve yaşam tarzlarına müdahale çabalarını kabul etmemekte bölge halklarının hakkıdır. Halkların ve ülkelerin birbirlerinin haklarını bu şekilde tanımaları birlikte yaşamanın ve istikrarın şartlarından biridir. Bu şartın yokluğunda ise her daim gerilimler yaşanması ve büyük krizlerin patlak vermesi olası hale gelir.
Ortadoğu halklarının hayatlarında istikrara ihtiyaçları var. Ortadoğu halkları çok vakit kaybettiler. Uzun savaşlarda ve bitmeyen korkularda çokça kan kaybettiler. Uluslararası gelişim kervanına yetişmeye, modern bir ekonomi inşa etmeye, istihdam yaratmaya, eğitimi geliştirmeye, yatırım, istikrar ve kalkınmaya ihtiyaçları var.
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Yemen ile ilgili sorumuza karşılık olarak; Yemen’deki siyasi çözümün dayanması gereken parametreleri saydı ve bu çözümün başarısız olmasının arkasında kendisine bağlı milis güçler ile birlikte İran’ın olduğunu hatırlattı. Suudi Arabistan’ın Arap Koalisyon güçleri ile birlikte Yemen meşru hükümetine verdiği desteği sürdüreceğini vurgulayarak; “Ulusal güvenliğimizi koruyacağız. Suudi Arabistan olarak devlet kurumları dışındaki unsurların sınırlarımızdaki varlığını kabul etmiyoruz” diye konuştu.
Veliaht Prens Muhammed bin Selman, ülkesinin Sudan’da istikrara öncelik verdiğini belirterek;” Sudan’ın güvenliği ve istikrarı bizi yakından ilgilendiriyor. Bu ilgi, Sudan’ın yalnızca önemli bir stratejik konuma sahip olması ve devlet kurumlarının çökmesiyle alakalı değil, aynı zamanda iki halk arasında kardeşlik bağlarının olmasından kaynaklanıyor” dedi.
Veliaht Prens Muhammed bin Selman şunu da vurguladı; “Suudi Arabistan olarak ABD ile stratejik ilişkilere çok önem veriyoruz. Bunlar 70 yıldan fazla bir süreye dayanan ilişkilerdir. Bu stratejik ortaklık, tarih boyunca ülkemizin güvenlik, istikrar ve egemenliğine yönelik birçok zorluğun üstesinden gelinmesine katkıda bulundu.” Bu ilişkilerin gidişatını takip edenler, Riyad ve Washington’un bir dizi konuda aralarındaki görüş farklılıklarının üstesinden gelebildiklerini keşfedeceklerdir. Nitekim müttefikler arasındaki ilişkinin devam etmesi için bakış açılarının tamamen birbirine uygun olması şart değildir. Bu ilişkiler kuşkucu seslerin yükselişinin eşlik ettiği zorlu sınavları aşmayı başardı. Sonuç olarak; büyük stratejik hesaplar geçici krizlere üstün geldi.
Körfez bölgesinin; bölgeyi ateşe atmakta ısrar edenler ile refah için istikrar şartlarını yerine getirmekte direnenler arasında büyük bir sınav verdiği açıktır. Körfez krizi yeni değildir ve iki sözlük arasındaki birlikte yaşayamama krizidir: İstikrar sözlüğü ile ateş sözlüğü.
TT
İstikrar sözlüğü ile ateş sözlüğü
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة