Davud Ferhan
Iraklı yazar
TT

Sıcak yaz günlerinde Soğuk Savaş

ABD ile İran arasında arabuluculuk yapabilecek en son kişi Japonya Başbakanı Şinzo Abe olsa gerek!
Japon naifliği ve imparatorluk zerafetinin, Tahran'ın mollalarını doğusuyla batısıyla tüm dünyaya terör ihracı politikasından vazgeçmeye ikna etmesi mümkün değildir.
Sumo güreşçileri veya samuray savaşçıları bu aracılık için daha uygun olabilir, zira sabır, dayanıklılık ve kararlık timsalidirler! Zarif Japon selamının İran Rehberinin önünde tekrarlanması, yalnızca ABD’ye karşı değil, tüm dünyaya karşı en son pozisyonlarını koruma ısrarı dışında bir sonuca yol açmayacaktır.
İran'ın savaş hayaletini bölgeden uzak tutmaya yönelik uluslararası arabuluculuklara verdiği tepki, Suudi Arabistan'ın Cidde kenti yakınlarındaki Abha havaalanına Tahran yanlısı Husilerin roket atması oldu. Aynı zamanda, biri Norveç diğeri –tesadüfe bakın ki!- Japonya’ya ait iki petrol tankeri Umman Denizi’nde Pers saldırısına uğradı.
80’li yıllarda birçoğu Saddam Hüseyin’i Irak ordusunun İran topraklarına girmesinden önce İran rejimi ile diyaloga başvurmadığı için kınamıştı, halbuki Irak Dışişleri Bakanlığı’nın savaştan önceki dosyaları iki ülke arasındaki sorunların çözümü adına sükunete davet eden hoş sözler ve temennilerle doluydu. Savaş başlamadan önce Irak'ın bazı resmi sınır mevkileri İran kuvvetleri tarafından işgal edildi ve Irak sınırının orta kesimlerindeki kentler ve Kürtlerin bulunduğu kuzey kesimdeki kasabalar bombalandı. Saddam bu savaşa güç gösterisi yapmak için veya gönüllü olarak girmedi, bilakis Humeyni'nin 1979'da Tahran’a geri dönüşünün yarattığı İran kibri nedeniyle bunu yapmak zorunda kaldı. Hâlbuki Şah Muhammed Rıza Pehlevi döneminde iki ülke, 1975'te, toprak ve nehir sınırları sorunlarını barışçıl yollarla çözmüş gerekli anlaşmaları da imzalamıştı. Humeyni geldi ve bu anlaşmayı tanımadığını açıkladı, buna karşılık olarak Saddam, televizyon kameralarının önünde anlaşmayı yırtıp attı.
Savaşın başlaması bu şekilde oldu. Bu bilgiler, Irak'ın tutumunu savunmak için değil, molla yönetiminin iktidara gelişinden bu yana İran'a hâkim olan zihniyeti ortaya koymak için verilmiştir.
Bu rejim sadece kuvvet dilini bilir. Bu narsis kibirliliğini yıllardır öncelikle kendi halkına uyguladı, daha sonra fırsat bulduğunda Irak, Suriye, Yemen ve Lübnan'da uyguladı.
Kuveyt, Bahreyn ve Suudi Arabistan da benzer sıkıntılara maruz kaldılar, 1971'de üç BAE adası İran tarafından işgal edildi. Tıpkı İsrail’in 1967'de Kudüs, Golan Tepeleri, Batı Şeria ve Sina’yı işgal ettiği gibi.
İki ay önce, şu anki ABD başkanı Donald Trump öyle şeyler söyledi ki, ertesi gün uyandığımızda ABD Tahran’a girmiş olacak, nükleer reaktörlerini, savaş fabrikalarını ve füze depolarını bombalamış olacak zannettik.
Sonradan anladık ki Arnold Schwarzenegger, Sylvester Stallone veya Harrison Ford filmlerinden bir Holywood filmi izliyoruz, bu türden filmler her zaman filmin kahramanı ıssız çölde arabasıyla bir yolda ilerlerken biter!
Iraklıların dediği gibi ortada ne inleyen bir hastanın sesi ne de namaza çağıran bir sağlamın sesi vardır!
ABD'li yazar Lee Allen Zatarain, “Tanker Savaşı” adlı kitabında "Saddam Hüseyin, 1980'lerin ilk tanker savaşlarında İran’ın ABD gemilerine karşı Silkworm/İpekböceği füzelerini fırlatma anını televizyondan canlı olarak izliyordu" diyor.
Yazara göre, bu operasyonlar o dönem açıkça ilan edilseydi Kongre İran’a savaş ilan edecekti. Ancak Washington, Amerikan savaş gemisi USS Vincennes’den, İran'ın Bandar Abbas havalimanından Dubai'ye uçan bir İran Airbus yolcu uçağına iki füze fırlatarak karşılık verdi.
Bu saldırı 290 kişinin ölümüne neden oldu. Olay, 3 Temmuz 1988'de, savaşın sona ermesinden bir ay önce gerçekleşti.
Bilindiği üzere Humeyni 1988’de “zehir dolu kâseyi içmek” olarak tanımladığı ateşkesi ilan etmek zorunda kalmıştı. Irak ordusu, topraklarını, Faw limanını ve kuzeydeki bazı cepleri İran işgalinden eksiksiz bir şekilde kurtardı.
Irak ile İran arasındaki tanker savaşı 546 ticaret gemisinin ve petrol tankerinin imhasına ve 430 sivil denizcinin öldürülmesine yol açtı.
Londra merkezli “Lloyds” sigorta şirketi yaptığı açıklamada, saldırıların çoğunun Irak’tan İran gemilerine karşı yapıldığı belirtti. Irak’ın uzun mesafelere açılabilecek savaş gemileri olmamasına rağmen, İran’dan üç kat daha fazla saldırı gerçekleştirebilmişti. Öncelikli olarak Gemi-savar kruz füzeleri ile donatılmış Fransız “Mirage F1” ve Sovyet MIG-23 tipi avcı uçaklarını kullanmıştı.
Savaşın başlangıcında Irak, kara savaş cephelerine malzeme taşıyan İranlı gemileri hedef aldı. Sonradan ise bu saldırılar, Irak Şattülarap limanlarında demirleyen ve Körfez karasularında seyrüsefer yapan ticari ve askeri gemilere saldıran ve bu gemileri imha eden İran’a misilleme olarak daha da genişledi, İran petrolünü dışarıya taşıyan gemileri de kapsamaya başladı. Irak, Mayıs 1981'deki savaşın ilk turunda Irak sınırına yakın kuzey Körfez bölgesindeki İran limanlarına giden tüm gemilerin Irak ateşinin hedefi olacağını açıkladı. 1984'te Irak, Hürmüz Boğazı'nın Hark Adası tarafından İran limanlarına doğru ilerleyen İran gemileri de dâhil olmak üzere, tanker savaşını yeni bir aşamaya taşımak için saldırılarını hızlandırdı. Irak savaş uçakları, petrol ihracat limanlarına en güçlü füze saldırıları düzenledi ve buraları adeta moloz yığını haline getirdi.
Tahran, art arda gelen Irak saldırılarına doğrudan cevap veremedi, Irak petrolü taşıyan Kuveyt bandıralı gemileri hedef almaya başladı, İran ayrıca Kuveyt yakınlarındaki sularda ve Umman Körfezi'nde geleneksel mayınlar kullandı. Bu dönemde İran, Suudi gemisini de hedef aldı, Riyad ise buna misilleme olarak "Phantom 4" tipi iki İran savaş uçağını "Phantom 5" tipi savaş uçağıyla düşürdü. Bu arada Basra Körfezinde görev yapan ABD fırkateyni USS Samuel B.Roberts (FFG 58) 18 Nisan 1988′ de İran tarafından yerleştirilmiş bir mayına çarpınca gemide büyük bir patlama meydana geldi. Washington, hemen misilleme yapmaya hazırlandı ve Praying Mantis (Peygamber Devesi) operasyonunu başlattı. Petrol taşımacılığı yapan dev İran gemisi "Sahand" imha edildi ve batırıldı. İran, tanker savaşı sırasında Hürmüz Boğazı'nı kapatma tehditlerini gerçekleştiremedi, çünkü petrol ihracatı için bu deniz koridorunu kullanıyordu. Fakat bugün İran’ın petrol ihraç etmesinin engellenmesinden sonra durum değişti ve seçenek olarak önünde sadece “Ben yanarsam, düşmanlarım da yansın” sloganı kaldı.
Irak-İran savaşı esnasında Kuveyt, gemilerine ve tankerlerine İngiliz bayrağını asmak durumunda kaldı, İran ise onlara saldırmaya cesaret edemedi.
1980'lerin ortasında, Veliaht Prens Şeyh Saad El Abdullah'ın Kuveyt'te düzenlediği basın toplantısına katılmıştım, ülkesinin gemilerine İngiliz bayrağının çekilme nedenlerini açıklayacaktı. Toplantıda bu durumun Kuveyt’in egemenliğiyle çelişmediğini ve Irak petrolünü dünya pazarlarına taşıyan Kuveyt bandıralı tankerleri batırmak isteyen İran’ın tehditlerini savuşturmak için alınmış bir tedbir olduğunu vurguladı.
Bu makaledeki ağır havayı dağıtmak için bir anekdot nakletmek isterim; hemen hemen tüm Arap ve yabancı gazeteciler çalışmış olduğu gazeteyi ve kendi ismini vererek bu toplantıda Şeyh Saad el-Abdullah'a soru sormuştu. Soruları açık bir şekilde cevapladı ve sonra Mısır merkezli El-Cumhuriye gazetesinin editörüne döndü (şahsen tanıyordu) ve “Bana soru sormayan tek kişi sensin” dedi. “Elbette benim de sorularım var, ancak soruları sormadan önce ismimi söylemem gerekiyor ben de bundan çekindim, zira duyunca herkes gülüyor!” dedi. Editörün adı Muhammed el-Hayvan idi. O dönem Mısır’ın en meşhur gazetecilerinden biriydi. Tüm salon kahkahaya boğuldu!
Son soru: Körfez sularında tanker savaşları senaryosu tekrarlanıyor mu?
Tahran'ın istediği şey de zaten bu, çünkü uzun süredir devam ettirdiği stratejisi, savaşı kendi sınırları dışında sürdürmektir; bu savaşın kara, deniz veya havada olmasının onun açısından bir önemi yok.