Cuma Bukleyb
TT

Libya tehlikeli bir yol ayrımında

Trablus’taki silahlı grupları ortadan kaldırmak amacıyla Mareşal Halife Hafter liderliğindeki Ulusal Ordu’nun 4 Nisan’daki operasyonu, Ulusal Ordu’nun Trablus’un 80 km güneybatısında, Nafusa Dağları’ndaki Geryan kentini çatışmadan ele geçirmesi ile başladı.
Son iki gün içerisinde ise Ulusal Mutabakat Hükümeti güçleri, yaşanan kanlı çatışmanın ardından Hafter’in güçlerini arkasında çok sayıda ölü, silah ve cephane bırakarak geri çekilmek zorunda bıraktı.
Hafter güçlerinin Geryan kentini bu şekilde kaybetmesi, arkasında bıraktığı ölü ve yaralılar ve Ulusal Mutabakat Hükümeti güçlerinin savaş suçları işlediğine yönelik suçlamalar bana göre ‘Libya-Libya’ çatışmasını askeri düzeyde çok daha karmaşık, şiddetli ve kanlı bir aşamaya taşıyacaktır.
Siyasi düzlemde ise bu savaşın sonuçları, sosyal dokudan geri kalanları da parçalama fırsatlarını artırdı. Petrol gelirlerinin yeniden dağıtılması konusunun, Ulusal Ordu’nun ülkenin doğusundaki petrol yatakları ve limanları kontrol ettiğini de göz önüne alırsak Libya’yı –batı, doğu ve güneyden- bu aşamaya geçirecek bir kapı olduğunu düşünüyorum.
Libya’nın bu savaş ile artık aralarında müzakere, uzlaşı ve barışın olmadığı birçok olasılığa götüren zor bir yol ayrımında durduğunu söylemek mümkündür. Bu durum, tehlikeli sularda yüzdüğü 9 acılı yılın ardından Libya gemisi ile barış ve güvenlik limanı arasındaki mesafenin gittikçe arttığına işaret ediyor. Koşulların ölümcül iç savaş tünellerine sevk ettiği diğer halkların ve ulusların deneyimlerini de göz önüne aldığımızda bu geminin ölümcül kayalıklara çarparak parçalanması olasılığı ne uzak ne de olağandışıdır…
Çatışan tarafların uluslararası himaye altında müzakere masasına dönmesi de uzak bir ihtimal değildir. Ancak yakın zamanda gerçekleşme fırsatı, sahadaki gelişmelerin vurguladığı gibi ufukta görülmemektedir. Dolayısıyla bütün tarafların anlaşmazlıklarını silah gücüyle çözmeye çalışacaklarını düşünme eğilimindeyim.
Halife Hafter de halihazırdaki hiçbir müzakere girişimini kabul etmeyecektir. Bilakis kendisine çok daha iyi ve güçlü bir konumda müzakere masasına dönme fırsatı verecek bir zafer kazanma umuduyla güçlerini yeniden toplayarak savaş meydanına dönecektir.
Diğer yandan son savaş, Trablus ve Mısrata’daki silahlı grupların ve milis güçlerin kendilerini ortadan kaldıracak tehlikeye karşı koymak için birleşmesine yol açtı. Bu tehlike karşısında aralarındaki anlaşmazlığı ve rekabeti bir yana bırakarak tek bir safta birleştiler. Birinci aşamada ilk şiddetli hücumu püskürtmeyi başardıktan sonra savunmadan saldırıya geçerek Geryan kentine kadar ilerlediler. Bu –insani, askeri ve mali- açıdan bedeli ağır olan askeri zafer, silahlı grup liderleri ülkenin batısındaki bütün bölgelere yönelik askeri ilerleyişi sürdürme umuduyla müzakere odalarından ve masalarından uzak durmaya sevk edecektir. Ulusal Ordu da muhtemelen bu bölgelerde askeri gerilimi tırmandıracaktır.
Son savaşın sonuçlarından biri de Fayiz es-Serrac liderliğindeki Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin ilk kez Suheyrat siyasi anlaşmasını ve aralarında başkanlık konseyi gibi önemli sonuçlarını ortadan kaldırmayı amaçlayan gerçek bir askeri tehdide maruz kalmasıdır. Diğer bir sonuç ise Ulusal Ordu güçlerini geri püskürtmenin, Trablus’a girişini engellemenin ve ülkenin kaderini kontrol etmenin siyasi olarak silahlı grupları güçlendirirken Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni zayıflatmasıdır. Hatta bu nedenle, uluslararası alanda tanınan, yürütme organı olarak sahip olduğu sembolik siyasi varlığını da tamamen kaybetmiş de olabilir. Oysa mevcut durumun sağladığı güç dışında hiçbir meşruiyete sahip olmayan silahlı güçler için kendisini savunmak amacıyla arkasında durdukları Ulusal Mutabakat Hükümeti, tanınmaları için gerekli bir vitrindir.
Askeri seferberliğin bedeli ağır olacaktır. Merkez Bankası sahip olduğu rezervleri, çok daha acil ve önemli olan vatandaşların ihtiyaçlarını karşılamak, yaşadıkları zorlukları ortadan kaldırmak, çöplerin toplanmasından nakit akışı, elektrik kesintileri ve güvenliğin sağlanmasına kadar gün geçtikçe daha da büyüyen günlük sorunlarına çözüm bulmak gibi konulara yönlendirmek yerine askeri seferberlik için harcayacaktır.
Uluslararası ya da bölgesel arabulucuların yapabilecekleri oldukça sınırlıdır. Ama eğer gerçekten niyetleri varsa çatışan tarafları ateşkese zorlayabilirler. Ancak gelişmeler, çatışan taraflardan hiçbirinin ateşkesi ihlal etmeme konusunda güvence veremeyeceğini kanıtladığı için bunun bile gerçekleşmesi zordur.
Çatışan tarafların savaşı durdurma konusunda istekli ve buna niyetli olması halinde ancak uluslararası toplumun çabaları bir sonuç verebilir. Aksi takdirde uluslararası arabulucular, tarafları müzakerelere ve görüşmeye zorlayamaz.
Libya halihazırda her yönden farklı ve tehlikeli bir yol ayrımındadır. Bu yol ayrımı, sonuçları çok kötü olabilecek siyasi senaryoların ortaya çıkmasına, daha çok kan akmasına ve ülkenin daha çok yıkılmasına yol açabilir.
Libya’da durumun daha da kötüleşmesini engellemek için sadece temenni yeterli değildir. Bu yıkımın önüne geçmek ve pişman olmamak için temennilere eylemlerin de eşlik etmesi gerekir.