Muhammed Fahd Harisi
Suudi gazeteci
TT

Suudi Arabistan: Doğunun ittifakları Batının çıkarları

Siyaset sadece mümkünlerin sanatı değildir; aynı zamanda gerçekliği görme, bakışlarını geleceğe çevirme ve buna uygun davranma yeteneğidir de. Küresel ittifaklar haritası değişiyor, iktidar kutupları oluşuyor ve bunlarla birlikte riskler artıp fırsatlar sunuluyor. Bu haritayı anlayabilen ve önde olmak için işe koyulan ülkeler, fark yaratıp değişim üretebilecek ülkelerdir.
Suudi Arabistan, tarihi anlamda Batı ülkeleri ile güçlü ilişkilere sahip olsa da günden güne daha da belirginleşen yeni yaklaşımında uluslararası ilişkiler haritasını, herkese açık olmak, ilişkiler ve çıkarlar oluşturmak ve stratejik ortaklıklar kurmak üzere yeniden şekillendirdi. Bu bir alternatif değil tamamlayıcıdır. Nitekim büyük ülkeler, tek bir bloğa ya da devlete bağlı kalmayarak geniş ve dengeli bir ilişkiler ağı benimser. Suudi liderlerin ziyaretlerini takip edenler de bu yönelimin farkına varırlar. Suudi Veliaht Prens Muhammed b. Selman, Pakistan, Hindistan ve Çin’e yönelik başarılı ziyaretlerini Osaka’da G20 zirvesi sonrasında Hiroşima ve Tokyo’yu ziyaret etmek isteyerek Japonya ve Güney Kore ziyaretleri ile pekiştirdi. Bunların öncesinde de ABD ile Avrupa ülkelerine yönelik ziyaretler gerçekleştirmişti.
Bu ziyaretleri izleyenler bilir ki bunlar, kapsamlı bir hazırlık, hazırlık için ortak çalışma ekipleri ve ilgili tüm dosyalara dair bir incelemeden sonra yapılır. Şu da bilinen bir şeydir ki Prens, bu ziyaretleri sadece âdet yerini bulsun diye yapmayıp etkin sonuçlar vermesi için özen gösterir. O kadar ki hazırlıklar tam değilse ve ziyaretin önemli sonuçları yoksa ziyareti iptal bile edebilir.
Veliaht Prensin, Güney Kore ziyareti Suudi-Kore ilişkilerinde önemli bir dönüm noktası oldu. Olağandışı karşılama ve hem halk hem de resmî düzeydeki ilgi, gözlemcilerin dikkatini çekti. Kore Liderinin, Prens Muhammed için düzenlediği karşılama töreni ve öğlen yemeğine iş ve yatırım dünyasından önemli isimler katıldı. Prens, aynı günün akşamında onlarla birebir görüşmeler yapmak istedi. Ekonomi çevresi, Suudi Arabistan’ın 2030 Vizyonuna ortak yatırım ve yeni projeler için büyük fırsatlar sunacak bir alan gözüyle bakıyor.
Koreli Lider Moon Jae-in’in Suudi Arabistan’ın ifade ettiği anlam hakkındaki konuşması, birçok Doğu Asya ülkesinin Suudi Arabistan’ı nasıl gördüğüne dair bir gösterge olabilir. Moon Jae-in, Suudi Arabistan’ı, önemli ve etkin bir ülke olarak tarif ediyor. Nitekim Kore için en birinci ham petrol kaynağı ve Koreli şirketlerin yurtdışında yürüttüğü projeler açısından en büyük ülke. Aynı zamanda Kore’deki en büyük yatırımcı. Bunlar, Suudi Arabistan’ın Doğu ve Batıya aynı anda açılma anlayışıyla da örtüşüyor. Evet, Batı ile olan ilişkiler güçlü. Ekonomik ortaklıklar ve ortak projeler de artarak büyüyor. Ancak aynı veriler, Suudi Arabistan’ın Doğu ülkeleri ile olan ilişkilerinde de görülüyor.
Veliaht Prensin, 6 milyar dolarlık S-Oil petrol rafinerisini genişletmeye başlaması, Kore’deki yatırımın genişlemesi açısından yeni bir aşamadır. Bu tesis, Kore’nin en büyük üçüncü petrol rafinerisi olup yüzde 60 hissesine Suudi Aramco şirketi sahiptir. Prens, Suudi Arabistan’ın iki ülke arasında hayati öneme sahip ortaklıklar yoluyla katma değer üreten stratejik işbirliği ilişkisi kurmaya çalıştığını söylüyor.
Prens Muhammed’in Osaka’daki G20 zirvesine katılması, ayrıca önemliydi. Nitekim Riyad’daki bir sonraki G20 zirvesinin ev sahibi ülkesi olarak Suudi Arabistan’ın dünya liderleri ile gerçekleştirdiği önemli buluşmalar, basının ilgisini çekti. ABD Başkanı Trump ile olan görüşmesi, Suudi-Amerikan ilişkisinin derinliği kadar, “Suudi Veliaht Prens ile olmak benim için bir şeref. O benim dostum. Suudi Arabistan’ın açılımı ile alakalı olarak son beş yılda gerçekten bir şeyler yapan bir adam” ifadelerini kullanan Trump ile Prens Muhammed arasındaki özel ilişkiyi de yansıttı. Dünyanın en büyük ülkesinin liderinin yapmış olduğu böylesi yorumların da siyasi göstergeleri ve medya etkisi var.
Konferansın ana toplantılar salonunda ya da zirveye katılan liderlerle yapılan yan görüşmelerde Prensin dünya liderleri ile olan doğrudan kişisel ilişkilerini, siyasi bir başarı, güçlü ilişkiler, ortaklıklar ve karşılıklı çıkarlar gerçekleştirmek için zekice kullandığı çok belliydi. Enerji ve iş alanındaki rolü göz önünde bulundurularak küresel planda önemli bir ekonomik oyuncu gözüyle bakılırsa Suudi Arabistan, İran’ın bölgesel sorumsuzluğuna, tahripkâr politikalarına ve milislerine karşı koyarak ve terörün karşısında durarak etkin siyasi varlığını da vurguladı. ABD Başkanı’nın, “Tüm dünya, terörle mücadelede Suudi Arabistan’ın çabalarına minnettar” diyerek Suudi Arabistan’ın rolünü övmesi bu yüzden şaşırtıcı değil.
Prens Muhammed, ülkeler turunda sembolik ancak önemli bir ziyaret de gerçekleştirdi. Nitekim Hiroşima ve Barış Anıt Müzesi’ne yönelik ziyareti Japon halkı tarafından büyük ses getirdi. Hiroşima’ya atılan nükleer bombadan sonra ölümden kurtulan bir Japonyalı hanımla buluşarak onun hikâyesini dinledi. Bu hareket, Prens Muhammed’in bu konuya ilişkin insanî ilgisini göstermenin yanı sıra Suudi Arabistan’ın nükleer silahların yayılmasına karşı olup nükleer silahsızlanmayı desteklediğine dair de bir mesaj niteliğindeydi. Zaten nükleer silahsızlanma sözleşmesine ilk katılan ülkeler arasında yer alıyor. Bundan dolayı Suudi Arabistan, sadece bölge için değil tüm dünya için bir tehdit teşkil eden İran’ın nükleer projesine karşı güçlü tutumunda ABD ile müttefik.
Suudi-Japon ilişkileri bağlamında Veliaht Prensin Japonya Başbakanı Şinzo Abe ile görüşmesi, 2016 yılında, Prens Muhammed’in önceki Tokyo gezisi esnasında köşe taşları döşenen ve ortak Suudi-Japon vizyonu için ortak ekip kurulan stratejik bir ilişki projesinin tamamlanması açısından önemliydi. Japonya’nın Suudi vizyonu projesini büyük bir ilgi ile takip ettiği ortada. Nitekim Başbakan, Osaka’daki toplantılarında Prense, 2030 Vizyonunun petrole olan bağımlılığı durdurarak üretimi çeşitlendirmeyi hedefleyen eşsiz bir reform süreci olduğunu ifade etmişti.
Suudi Arabistan’ın mesajı açık: Evet, Doğuya yönelip oradaki ilişkilerimizi ve çıkarlarımızı güçlendiriyoruz. Ama Riyad, aynı zamanda dünyadaki tüm önemli ülkelerle bütünleşip onlarla ortaklık ve çıkar ilişkisi kuruyor.
Suudi Arabistan şunun farkında: Siyaset arabası ne kadar hızlı ilerlerse ilerlesin, nihayetinde itici gücü ekonomidir.