İlyas Harfuş
Lübnanlı gazeteci ve yazar
TT

Basil’in ve Cebel-i Lübnan'ın 'özel durumu'

Dışarıdan bakıldığında Cebel-i Lübnan'daki son kriz, bir parti lideri ve bakan olan Cibran Basil’in bir bölge ziyaret etme hakkına dair yaşanan çekişmenin bir sonucu gibi görünüyor.
Bu hak, normal bir ülkede doğal karşılanabilir. Ancak görünenin altında daha derinlikli, dolayısıyla endişe kaynağı olması gereken bir çatışma yatıyor. Üstelik bu ziyaret, ‘Cebel-i Lübnan bölgesinin hassas yapısına’ temas ettiğinden ötürü daha fazla anlam taşıyor.
Bu ‘özel’ durum, bölgenin, Lübnan yapısındaki öneminden ve siyasi dengelerin çoğulculuğundan kaynaklanıyor.
Söz konusu ziyaretin önemi şurada: Günümüzün en güçlü iktidar yüzü ve (söylendiğine göre) mevcut liderin halefi olarak en güçlü aday olarak gösterilen Basil ile bağlantılı başka bir özel durum var.
Şöyle ki Basil'in çeşitli bölgelere yaptığı ziyaretler arasında ilk kez bir ziyaret, duraklardan birinin iptaline yol açan siyaset ve güvenliğe ilişkin bir durumla karşı karşıya kalıyor.
Cebel-i Lübnan bölgesinde yaşanan hadisenin arkasında, siyasi güçlerin arasında var olan çekişme var.
Çatışma halindeki tüm güçlerin etkin olup kazanmak için halen çabaladığı bu çekişme, yeni değil.
Bu durum, Taif Anlaşmasını kendi çıkarları doğrutusunda istismar eden Esed rejimi ve Lübnan'daki müttefiklerinin attıkları adımlarla başladı.
Süreç, önce Başbakan Refik Hariri suikastı, ardından Sedir Devrimi’nin sebep olduğu depremden sonra Suriye ordusunun ülkeden çekilmesi ile devam etti.
Lübnan'daki tarafların Suriye devriminde aldıkları tavırlar da bu gergin süreci doruk noktasına taşıdı.
Bu yüzden Basil’in Cebel-i Lübnan bölgesine yönelik ziyareti, siyaseten ona ve desteklediği projeye muhalif olan eski Milletvekili Velid Canbolat’ın ekibi tarafından bir seçim turundan ziyade bir ‘baskın’ olarak algılandı.
Söz konusu ekip, şu an onun, birçok tehdide maruz kaldıktan sonra siyaset ve parti düzlemindeki son konumlarından birini korumaya çalıştığını düşünüyor.
İşaret edilen tehditlerden en şiddetlisi, Canbolat’ın Beyrut Uluslararası Havalimanı'nın güvenliğini ihlal etmekle suçlanmasının ardından Mayıs 2008 yılında Hizbullah’la yapılan çatışmalar sırasında yaşandı.
2017 yılındaki son seçim yarışında da keskin bir siyasi ivme kazandı. Canbolat, bu seçimin dayandığı orantılı seçim yasasının, kendisinin ve aynı siyasi ekibin içerisindeki diğerlerinin rolünü sınırlandırmak üzere özel olarak tasarlandığını düşünüyordu.
Dürzi lider bugün de rakibinin, Suriye’deki konumunu yeniden güçlendiren Beşşar Esed rejimine karşı muhalif tutumunun bedelini kendisine ödetmek için bir girişimde bulunduğuna dair bir his besliyor.
Bu esnada bu Esed destekçileri de Lübnan’da kaybettikleri etkinliği geri kazanma yönündeki tasarılarını gizlemiyor.
Bu noktada birçokları, Cebel-i Lübnan'da yaşanan hadiselerin daha büyük adımların öncüsü olmasından çekiniyor.
Doğrudur, yakın geçmişte bu hadiseler sırasında, başlıca turizm bölgeleri olan Kahale’den Aleye ve Sûku’l-Garb’a kadar çok kan aktı.
Bu bölgeler daha sonra milis savaşlarının zafer ve yenilgi sembollerine dönüştü. Ancak bu kanlı hatıraları diriltmenin, tarihin günümüzde halen diri olduğu anlamına geldiği de doğru. Zira bu aşamanın ‘kahramanları’, başta General Mişel Avn ve Velid Canbolat, bugün tam tekmil siyaset sahnesindeler. Her biri, konumunu ve rolünü savunuyor ve sahip oldukları tüm etkinlikle bunları korumaya çalışıyor.
Bu anlamda bu hadiselerin, mevcut siyasi çekişme çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir. Hassasiyet düzeyinin yükselmesi, silahların serbest bir şekilde yayılması ve bu siyasi çekişmenin devlet kurumları ve iktidar içinde normal ve sağlıklı bir şekilde dışa vurulmaması göz önüne alındığında bu çekişme, Lübnan’da kolaylıkla silahlı çatışmalara dönüşebilir.
Bundan dolayı olay, sadece bir Hristiyan liderin bir Dürzi bölgesini ziyaret etmesi veya -Basil’in destekçilerinin yaptığı gibi- ‘güçlü’ Hristiyan liderin, taraftarlarına ulaşmaktan men edilmeye çalışılması iddiası ile alakalı değil.
Nitekim ziyaretleri herhangi bir hassasiyete yol açmaksızın Cebel-i Lübnan'ı ziyaret eden başka Hristiyan liderler var. Aynı şekilde çeşitli gruplardan başka liderler de bölgenin birçok yerini ziyaret etti.
Burada mesele, mezhep veya grup temelli bir sorundan ziyade siyasi bir krizi haber veriyor. Bakan Basil, Lübnan ve bölge planındaki ‘direniş’ ekseni olan Hizbullah’ın desteklediği siyasi bir projenin kılıcı.
General Mişel Avn’ın Hizbullah’ın verdiği destekle Baabda Sarayı’na gelmesi ile birlikte elde ettiği imaj ve ‘Cumhurbaşkanlığı Uzlaşısı’ olarak anılan şeyi geçirmek için ülkeye ve Başbakan Saad Hariri’ye uygulanan baskılarla zafer kazandığını düşünüyor.
Bu iklimde biz, Lübnanlı bir bakanın Lübnan’ın bir bölgesini ziyareti meselesinde daha fazlasını anlıyoruz.
Normal koşullarda böyle bir ziyaret, Basil’in Cebel-i Lübnan'daki Aley kasabasına yönelik ziyaretinin oluşturduğu bu gerginliği doğurmaz.
Basil’in ve beraberinde Cumhurbaşkanı’nın benimsediği siyasi projenin çağrışımlarından kaynaklanan endişenin yanı sıra Cumhurbaşkanlığı yarışı da endişeye sebep oluyor. Görünüşe bakılırsa Basil, devletin en tepedeki koltuğuna oturabilmek için Marada Hareketi Lideri Süleyman Franciye ve Lübnan Kuvvetleri (LK) Partisi Başkanı Samir Caca gibi başlıca rakiplerini geride bırakmaya çalışarak bu yarışa erkenden başladı.
Basil’in muhalifleri gözünde bu, Lübnan’ın bugün iç ve dış politikasında yaşadığı durumun, mevcut dönemden geriye kalan üç seneye ek olarak bir 6 sene daha uzaması demek.
Basil’in sorunu şu ki Dışişleri Bakanı ile onun hareketinin, devletin kilit makamlarını doldurmak için benimsediği şartlara ve bu gruba ayrılmış makamın grubundaki ‘güçlünün’ hakkı olduğu kuralına göre Cebel-i Lübnan bölgesi, Baalbek, Trablus ve Hristiyan çoğunluğun yaşamadığı diğer bölgeler, ‘güçlü Hıristiyan’ liderin ‘seçmen’ bölgeleri değil.
Grup ölçütünü siyasi faaliyetlerine dayanak kılan akım, tüm Lübnan haritası üzerinde kendisini pazarlama hareketini, ‘mezhepler üstü’ bir akım olduğunu söyleyerek haklı gösteriyor.
Bu çift yönlülük, Basil’in Baalbek bölgesindeki gezisinde sorgulamalarla karşılaştı ve Hristiyan adayların payının dikkate alınmadığı gerekçesiyle birçok atamayı onaylamayı reddetmesi sebebiyle eleştirilere maruz kaldı.
Cebel-i Lübnan bölgesine yönelik gezisinde de işte, Dürziler arası çekişmeyi de seçim hedefleri doğrultusunda kullanmaya teşebbüs ettiği için eleştiriliyor.
Birçok noktadan yükselen sesler, Dışişleri Bakanı’nı, çantasındaki işlere zaman ayırıp seçmenlerinin işleri ile ilgilenmeye davet ediyor.