İnsanoğlunun Ay’a ilk inişi ve yarattığı umut dolu olağanüstü sahneden 50 yıl sonra, Ortadoğu bölgesi halen kendisini kalkınma ve ilerleme ile meşgul doğal devletler trenine binme fırsatından mahrum bırakan eski ve yeni çatışmalarda sıkışıp kalmış gibi görünmektedir. Bu 50 yıl içerisinde ne Filistinlilerin bir devleti oldu ne de Kürtler haklarını elde edebildiler. Korku, bölgede sahip olduğu vatandaşlık unvanını korudu.
Ülkeler, sınırlarının değişmesinden ya da içerideki sürprizlerden korkmayı sürdürdü. Kalkınmanın gerekliliklerini yerine getirmekten aciz hükümetler varlıklarını korudu. Mevcut sorunlar ile yüzleşmeye ve gelecekteki sorunları öngörmeye gücü yeten modern kurumların ciddi yokluğu devam etti. Bölge; çatışmalar, mülteci dalgaları, kendisi ile birlikte dünyaya da zarar veren intiharcı eğilimler ile dolu acılı bir bölge olarak kaldı.
Bu bölge geçmişte, doğal zenginliklerinde ve topraklarında gözü olan dış güçlerden korkmuştu. Bugün ise bölgesel süper güç unvanını kapma hayallerinin kışkırttığı kendi ülkelerinin maceracı yöntemlerinden korkmaktadır. Bölgeye atılacak hızlı bir bakış, küçük gezici ordular, roketler, insansız hava araçları ve düşüncesiz politikalar ile dolu olduğunu görmek için yeterlidir.
Bugünlerde 2 olayı birlikte takip etmemiz gerekiyordu. İnsanın Ay’a ayak basışının yıldönümü kutlamaları ile Hürmüz Boğazı yakınlarında bütün yerli ve küresel kolları ile büyümekte olan krizi. Petrol tankerlerinin yeni rehine krizinin malzemesine dönüşmesi ile bölge halkı ve bütün dünya, İran Devrimi’nin, Tahran’daki ABD büyükelçiliği çalışanlarını rehinelere dönüştürdüğü 40 yıl önceki eski rehine krizini hatırladı. Buna dayanarak ne bölgenin ne de İran’ın değişmediğini ileri sürenler oldu.
İran Devrim Muhafızları’nın, İngiliz petrol tankerlerini alıkoyma operasyonu ile ilgili videosunu izlerken Osaka’daki G-20 zirvesi kapsamında duyduklarımı hatırladım. Japon konuşmacı, hâlihazırda ülkesinin karşı karşıya olduğu sorunları açıklamaya çalışıyordu. Japonya’nın zor bir bölgede yer aldığından, Çin’in yükselişine ve sürekli bir şekilde cephanesine eklediği son silahları kutlayan Kuzey Kore’nin davranışlarına işaret ederek ülkelerin komşularını seçemediğinden, bunların Japonya için oluşturabileceği ekonomik, siyasi hatta belki de güvenlik sorunlarından bahsetti. Ülkelerin aynı anda hem rasyonel hem de kararlı olması gerektiğini belirtti. Maceracı ve sorumsuz bir komşunun gerilimi tırmandırma adımına hemen karşılık vermeyecek kadar rasyonel, uçurumun kenarında yürümeyi seven oyuncuları caydıracak güç unsurlarına sahip olacak kadar da kararlı olması gerektiğini söyledi.
Ona göre bu güç unsurları; ülkenin kendisini korumak için kendi güçlerini geliştirmesi ve aynı zamanda maceracılara karşı koruyucu bir şemsiye oluşturacak ittifaklardır. Konuşmacı ayrıca bir ülkenin karşı karşıya kalabileceği en zor sorunun, endişeli ve saldırgan, uluslararası sözlük, BM ilkeleri ve kararlarına uygun olmayan bir ağacın gölgesinde yaşayan bir komşu ile başa çıkmak olduğunu belirtti.
Devrim Muhafızları’nın yayınladığı video birçok soru işareti doğurmaktadır. İran neden İngiliz bandıralı bir tankeri seçti? Bunun nedeni Cebelitarık’ta alıkonan İran petrol tankerinin kurtarılmasını sağlamak mıdır? Özellikle de İngiltere’nin seçilmiş olmasının sebebi; AB’den anlaşmasız ayrılmaktan duyulan korkunun etkisi ile bugünlerde Theresa May’e halef arayışı ile meşgul olması mıdır? Yoksa İngiltere artık seksenli yılların başında Falkland Adaları’nı geri almak ve eski imparatorluğu küçük düşürmek isteyen Arjantinli generalleri yenilgiye uğratmak için donanmasını gönderen İngiltere ile aynı olmadığı için mi? İngiltere tek başına bir savaşa girişemeyeceği ve Donald Trump da İngiltere için bir savaşa girişmeyeceği için mi?
Sorular bitmedi ve daha çok. Örneğin; İran neden gerilimi tırmandırma yolunu seçti? Trump, savaş istemediğini deklere ettiğinde tam olarak bunu kasttetiğinden emin olduğu için mi? Bunu, sınırları içinde milliyetçi duyguları uyandırmak ve Trump yönetiminin İran’ın petrol gelirlerini hedef alan benzersiz yaptırımları nedeniyle yaşadıkları zorlukları vatandaşlarına unutturacak güç gösterileri düzenlemenin bir yolu olarak mı gördü? Bir dizi olayla Hürmüz Boğazı’nı kısmi olarak kapatmaya başvurabileceğini ve bunun ülkelerin tankerlerine Hürmüz tuzağına düşmekten kaçınmalarını öğütlemelerini sağlayabileceğine dair bir örnek sunmak mı istedi? Tahran oyunun kurallarını değiştirerek gelecekte yürütülecek herhangi bir müzakarede masada balistik füze programı ve bölgesel politikaları yerine dünyanın kendisinden sadece Hürmüz’ün sularını bulandırmayı bırakmasını talep etmesini sağlamak mı istiyor?
Bölge ülkeleri, bilinen uluslararası sözlükten farklı bir sözlük ile konuşan İran’ın davranışlarını anlamakta zorlanıyor. Tahran, büyük devletlerin bölgeden ayrılmasını istiyor ama bu devletlere buradaki varlıklarını güçlendirmeleri için gerekli gerekçeleri sunacak şekilde davranıyor. Aynı şekilde petrol tankerlerinin hedef alınması ya da alıkonulması, açık ve net bir şekilde İran ile sorunun nükleer emellerinden önce davranışları ile ilgili olduğunu kanıtlıyor. Bu yüzden, bölge ülkelerinin önünde savaşa kaymayı önleyecek dengeleri kurmak için gerekli bütün önlemleri almaktan başka bir seçenek kalmadı. Suudi Arabistan’ın “bölgenin güvenliğinin ve istikrarının savunulması ve barışın garanti altına alınması için yürütülen ortak çalışma düzeyinin yükseltilmesi amacıyla” ABD güçlerinin topraklarına girişini onaylama kararını bu bağlamda değerlendirdiğimizde daha iyi anlayabiliriz. Savaş istemediğini açıkça deklare eden Suudi Arabistan, ABD güçlerinin topraklarında konuşlanmasının amacının; ”İran üzerindeki baskıyı korumak ve neden olduğu gerilimi daha çok tırmandırmasını engellemek için 2 ülke arasındaki askeri işbirliğini devam ettirmek” olarak açıkladı.
Yeni bir savaş bölgenin çıkarına değildir ama istikrarı sağlayacak koşullar da varmış gibi görünmemektedir. Devlet sözlüğünü reddeden bir devrim gibi hareket eden İran değişmedi. Tahran’daki ABD büyükelçiliği çalışanlarını rehin almasından 40 yıl sonra bu kez Hürmüz Boğazı yakınlarında tankerleri rehin aldı. İran; ikinci kez başkan olmak isteyen Trump’ın, savaş seçeneğine başvurmayacağına güvenerek savaşın kıyılarında oynadığı oyunda ileri gidiyor. Kimileri yaptırımların, riski göze almaya itecek kadar İran’ın canını acıttığına inanıyor. Kimileri de Batı ve siyasi müttefiklerine karşı cephe hattını gerginleştirerek bunu içeride halkın rejimine bağlılığını yenilemek için kullandığını düşünüyor. Ancak bu tür oyunlar her zaman ve mekân için uygun değildir. Savaşın sınırı birçok tehlike ile doludur. Dolayısıyla Dışişleri Bakanı’nın başkalarına verdiği “dikkatli ve ileri görüşlü” olun öğütlerini Tahran’ın önce kendisi uygulaması gerekir.
TT
Hürmüz rehineleri, dikkat ve ileri görüşlülük
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة