İlyas Harfuş
Lübnanlı gazeteci ve yazar
TT

Avrupa İngilteresi mi Amerikan İngilteresi mi?

Yaşanan sürece, geçmişin tarihi kuruntularında yaşayan bir ülkenin kimlik arayışı da denilebilir. Kayıp kimliğini arayan herkes gibi, bu durumdaki kişi veya ülke, geleceğini güvence altına alan ve ona yeni bir kimlik veren birine sıkı sıkıya sarılır.
İngiltere şimdi bu arayışın ortasında…
45 yıldan fazla bir süredir isteksizce birlikte yaşadığı Avrupa ortağı ile zorlu bir ayrılma savaşına girişmiş durumda. Kendisini uzun süredir ebedi arkadaşı ve "imtiyazlı ortağı" olarak gören ABD’ye elini uzatmaya çabalıyor.
Bu aşamada egemen olan duygu kayıp korkusudur, zira İngiltere ülkenin dümenini popülist tutumları diğer kimlik ve ırklara karşı ırkçılık sınırına ulaşmış aşırı sağcı birine teslim etmiş durumda. Bu, benim gibi 40 yıldır bu ülkede yaşayan veya başka birisinin bildiği İngiltere değil artık. Ne Margaret Thatcher, ne de işçi partisinin genel başkanı Tony Blair hükümetleri böyleydi. İlki iç çekişmelere ve güney yarımkürede haritada dahi zor görülen Falkland Adaları konusunda Arjantin ile dış savaşlara daldı. İrlanda Cumhuriyet Ordusu IRA ile de savaşa tutuştu, bir kısmını cezaevlerinde açlığa mahkûm etti. Demir Leydi bununla da yetinmedi işçi hareketi üzerindeki etkilerini kırmayı başardığı sendika başkanları ile de savaşa tutuştu. Tony Blair ise, İşçi Partisi'nde derin reformlar gerçekleştirdi ve daha sonra George W. Bush ile birlikte Irak savaşına katıldı, bu da etkileri günümüze kadar ulaşan geniş bir İngiliz muhalefetine yol açtı.
Tüm bu olaylar, Brexit’in yaptığı gibi, İngiltere'nin kimliği ve siyasi birliği için bir tehdit oluşturmadı. Bu kadim ülkenin liderliğinin imajı hiçbir zaman şimdi olduğu kadar kötü olmadı. Bu ülkeye Winston Churchill ve Clement Attlee gibi kimseler liderlik etti, Avrupa ve küresel dünyanın çağdan çağa geçmesinin itici gücü olan bu ülke endüstriyel bir devrim başlattı. Karar yetkisi şu anda, İngiltere’nin AB üyeliğinin olumsuz yanlarıyla ilgili aldatıcı yalanlar ve yanlış suçlamalar yapan, imkansız vaatler ve popülist söylemlerle seçim kampanyasını yürüten bir başbakanın yani Boris Johnson’ın elinde.
Bu türden aldatmalara maruz kalan seçmenler, AB’den çıkışın ciddi sonuçları hesaba katmadan oy kullandı. Hâlbuki İngiltere Merkez Bankası Başkanı da dâhil olmak üzere tüm ekonomistler brexitin İngiltere için felaket olacağını söyledi. On binlerce iş kaybına ek olarak, 150 milyar dolar tutarında ekonomik kayıp söz konusu.
AB’den çıkma savaşı, Boris Johnson'ın ellerine ulaşmadan önce iki başbakanı harcadı: Birliğe üyelik konusunda referandumun arkasında olan David Cameron, kalmak yönündeki bahisleri kaybettikten sonra istifa etti. Ardından, çıkış sürecini düzenlemek için AB ile müzakereler yürüten May, parlamentodan güvenoyu alamayınca başarısız oldu ve istifa etmek zorunda kaldı.
Dört eski İngiliz cumhurbaşkanı (John Major, Tony Blair, Gordon Brown ve David Cameron) AB’den çıkış macerasına karşı durdular ve İngiltere'nin güvenliği ve ekonomisine yönelik tehlikeler konusunda uyardılar. Şimdi Boris Johnson, İngiltere'yi Birliğin dışına çıkarmaya yönelik taahhüdünü anlaşmalı veya anlaşmasız, kendi ifadesiyle "ne pahasına olursa olsun" yerine getirme zorluğuyla karşı karşıya. Ancak bu zorlukla beraber iktidarı devralmasının daha ilk haftasında yeni başbakanın önüne çıkmaya başlayan birçok engel var. Bu kararın en önemli yan etkilerinden biri de, vatandaşlarının çoğunluğunun AB'den ayrılmaya karşı oy kullanmasının ardından, İskoçya’nın İngiltere'den ayrılma ihtimalidir. Ayrıca, Birleşik Krallığın bir parçası olan Kuzey İrlanda ve AB üyesi olan İrlanda Cumhuriyeti arasındaki sınır çizgisi de bir çıkmaza girecektir. Bu sınırlar, AB’den ayrıldıktan sonra İngiltere ile Birlik arasındaki son geçiş noktası olacak. Giden ticari mallar üzerindeki kontroller de buradan sağlanmaktadır. Kuzey İrlanda'daki iç krize taraf olanlar arasında yapılan ve 20 yıl önce bu kavşak noktada devam eden iç savaşı bitiren anlaşma nedeniyle bunun gerçekleşmesi de zora girecektir. Zira bu anlaşma nedeniyle ancak sınır iki tarafa açık hale gelmişti.
İngiltere’de iki kamp arasındaki yani AB’de kalmak isteyenler ile ayrılığı destekleyenler arasındaki mevcut iç çatışma; İngiltere’nin kendisi ile savaşı olarak tanımlanabilir. Eğer iç savaşları aynı ülkenin halkları arasındaki silahlı çatışmalar olarak nitelememiş olsak, üç yıl önce seçmenlerin bir yaz gününde tarihi bir aymazlıkla aldığı karar etrafında İngiliz toplumunda oluşan derin çatlağa bu nitelemeyi yapmak mümkün olacaktı. İngilizler hala bu kararın kalıntılarından kurtulmak için çabalayıp duruyorlar.
Bu kalıntıların en önemlilerinden biri, İngiltere'yi AB’ye ve ondan 46 yıl önce Avrupa Ortak Pazarı'na bağlayan sözleşmeden çıkmanın zorluğudur. Siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel bir sözleşme İngiliz-Avrupa ilişkilerini her zamankinden daha derin hale getirmişti. İki taraf arasındaki iletişim, özellikle İngiltere adaları coğrafi izolasyonlardan kurtulduktan sonra daha pürüzsüz hale geldi. Manş Denizi ya da İngilizleri isimlendirdiği gibi İngiliz kanalı, doğrudan Londra ve Paris'e bağlanan tren hattı sayesinde diğer taraflara da açık hale gelmiş oldu.
Gittikçe daha güvenli bir hal alan İngiliz-Avrupa ilişkileri önceden herkes için bir rahatlama kaynağı değildi. Atlantik kıtasının Anglo-Sakson tarafında Amerikan sahiline uzanması bazıları açısından gerginlik kaynağıydı. İngilizlerin, okyanusu "gölet" olarak adlandırması tesadüf değildir, dilbilimsel anlam yüklemek yerine psikolojik bir sembolizm belirtisi olarak görülmelidir. ABD topraklarının İngiliz tahtının bir parçası olduğu zamana kadar uzanan ortak bir kültür ve tarihi bir nostaljiye işaret etmektedir.
Boris Johnson'ın İngiliz hükümetini yönetmedeki deneyimi, bu ülkenin kimliğini yeniden keşfetmesi için bir fırsat olacak, en yakın Avrupalı komşularını düşman olarak görüp İngiltere’nin Avrupa sınırlarının dışındaki dünya ile ticaret yapmak (Global Britain) gibi sahte sloganların cazibesine kapılıp ayrılıkçı bir yol mu izleyecek yoksa kayıpları yeniden gözden geçirip, bu gidişatın belirsiz sonuçları hakkında uyarılarda bulunan mantıklı seslere kulak mı verecek?