Bekir Uveyda
TT

​Normalleşme adındaki hortlak

İlk olarak; bundan sonra yazacaklarımdan Arap ülkeleri ile İsrail arasındaki ilişkilerin normalleşmesi, destekçilerini savunma amacında olduğumun anlaşılmamasını umuyorum.
Bu yazı nedeni ile işlemediğim bir suç ile itham edilmemeyi, tek işleri Tel Aviv’e yönelik normalleşme kokusu taşıyan her söz ve davranışa karşı tetikte beklemek olan kuruluş, parti ve hareketlerin kanıtsız suçlamalarına hatta ateş gibi kınamalarına, hainlik taşlarından oluşan bir taş yağmuruna maruz kalmamayı diliyorum.
Çünkü beni taşıyan bedenim, doğumundan 1 yıl sonra Filistin’i kaybetmenin acı ve ıstırabından daha fazlasını kaldıramayacak kadar zayıftır. Dolayısıyla normalleşmenin her türlüsüne karşı olanlar tamamen rahatlasınlar, mutlu ve mesut bir şekilde normalleşmeye karşı direnişlerini sürdürsünler. Çünkü ben onların çabalarına karşı değilim. Tek umudum; İsrail’e yönelik kişisel her davranıştan korkutma amacıyla bir hortlak yaratma ve kendisine ‘normalleştirme’ adını vermenin hiçbir şekilde Filistinlilerin, uluslararası toplumun haklarını desteklemesine olan ihtiyacına hizmet etmeyeceği görüşümü karşılamalarıdır.
Anlaşılan o ki; bütün Araplar, halen İsrail ile adil bir barış mantığının her şeyden önce İsrail’in Filistinlilerin haklarını tanıma ilkesine dayanması gerektiğine inanmaktadır. Aynı şekilde Arap Birliği’nin, İsrail’in kuruluşundan beri benimsediği ve adil bir barışı kabul edene kadar bütün alanlarda kendisine karşı uyguladığı boykot ile ilgili kararları görmezden gelinmesini kabul etmeyecekleri de anlaşılmaktadır.
Bu kararlar; birçok Arap tüzüğünde yer almıştır ve düzenlenen her Arap Birliği zirvesinde hala onlara bağlı kalındığı vurgulanmaktadır. Bu tür bir bağlılığa karşı çıkan bir Arap varsa, bunu kastetmiyor olsa da İsrail’in bütün Filistin topraklarında hak sahibi olduğunu, Eski Ahit’in metinlerinde adı geçen ve binlerce yıl önce Philistinesler döneminden beri bu topraklarda yaşayan halkın aslında var olmadığını söylüyor gibidir. Hiçbir akıllı bu tür bir saçmalığı aklına bile getirebilir mi? Kesinlikle hayır.
Aklı başında her insan, büyük olasılıkla, yukarıda söylenenleri yani şu veya bu anlaşma için söylenenleri ve söylenecek olanları görmezden gelerek yakın bir gelecekte sona erecekmiş gibi görünmeyen kanlı çatışma girdabı ile başa çıkmakta insaflı ve adil davranmayı seçecektir. Oysa adil bir barışa dayalı çözüm, geçmişte olduğu gibi bugün de çok yakındır. Çünkü tek gereken; büyük uluslararası karar alıcı başkentlerdeki yönetici ve çözüm yapıcıların bunu gerçekten istemesi, bütün dinlerin takipçilerinin ve ırkların, uyumlu ve güven içinde birlikte yaşamalarının mümkün olduğuna samimiyetle inanmalarıdır.
Aynı bağlamda; İsrail’in de kendisi ile barış anlaşmaları imzalamış Arap ülkelerinde bile ilişkileri normalleştirmeye yönelik halk muhalefeti olarak gördüğü şeye itiraz etmesi mantıklı değildir. Sadece karşı çıkmak ve itiraz etmek ile yetinmek yerine, İsrail politikacılarının, insanların çoğunun neden buna karşı olduklarını, itirazlarının nedenlerini kendilerine sormaları gerekir.
Örneğin; radikal yerleşimciler, Kurban Bayramı’nın sabahında Mescid-i Aksa’nın avlusunu istila ettiklerinde İsrail, Arap sokaklarının nasıl bir tepki vermesini bekliyor? İsrail , Gazze Şeridi’nin güneyindeki gösterilerde aktivistlerin öldürüldüğünü gören Araplardan,  genel olarak ne beklemektedir? İsrail’in beklentisi, Arapların kitlesel olarak bunu memnuniyetle karşılamaları, ardından da kendisi ile ilişkileri normalleştirme sayılacak adımları görmezden gelmeleri mi? Elbette bu, Tel Aviv’deki politikacıların en son aklına gelmesi gereken şeydir.
Buna rağmen yapılacak en iyi şey; İsrail ekonomisini güçlendirebilecek veya siyasi olarak Tel Aviv’e yardımcı olacak herhangi bir normalleştirmeye karşı çıkmak için gayretli ve azimli kişilerin farkındalığını artırmaktır. Benimsenmesi gereken en iyi tutum; herhangi bir Arap ülkesindeki kişisel bir tutum veya kişisel bir davranışın üzerine hemen atlamak ve bunları herhangi bir devletin kabul ettiği resmi bir uygulama olarak görmekte acele etmekten kaçınmalarını sağlamaktır.
Bir erkek ya da kadının; İsrail’e ait bir medya platformu ile görüşmeyi, kendisine demeç vermeyi kabul etmesi, mutlaka öfke fırtınaları estirmeyi, Twitter’ı alevlendirmeyi, bunu yapan kişi yerine bütün bir halk ve ülkeyi hedef alarak aşırıya kaçan bir Filistinli hashtag seli gerektirmektedir. Bu tür tepkiler, yalnızca utanç verici değil aynı zamanda mantıksızdır. Her şeyden önemlisi, başkalarından önce Filistinlilere zarar verdiği kesindir.