İlyas Harfuş
Lübnanlı gazeteci ve yazar
TT

​Erdoğan, Suriye savaşını nasıl kazanıyor?

Savaşların sonuyla ya da sona yaklaşmasıyla birlikte meyveleri toplama zamanı geliyor. Ne tarih, savaşlara karşılıksız katılımı zikrediyor ne de ordular, sınır dışında karşılıksız savaşmayı kabul ediyor. Ordulara ve her türlü müdahaleye açık Suriye sahası, burada yatırım yapmak isteyen birçok kimseye pek çok fırsat sunuyor. Küçük, büyük, bölgesel ve uluslararası devletler, Suriye’nin kanayan yarasına parmak bastı. Ortaklıklar, hasat sofrasının etrafında kuruldu. “Garantör ülkeler” başlığı altında Türkiye, Rusya ve İran arasında ortaklık tesis edildi. Hiç kimse, bu 3 ülkenin alanlardaki bazı farklı çıkarlar hariç, Suriye’de neyi garanti ettiğini açıklamıyor. Her bir taraf, Suriye sahnesinin kendi çıkarlarına hizmet edecek şekilde hesapları görmek için uygun bir alan olduğu konusunda ittifak içinde.
Suriye savaşının başından beri Beşar Esed rejimine karşı Suriyelilerin çıkarlarını savunmak için sesini yükselten Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bugün bu savaşın meyvelerini toplamaya koşanlar arasında yer alıyor. Muhaliflere dost söylemleri eksik etmeyen Erdoğan, şu an muhaliflerin Han Şeyhun önlerinde öldürülmelerini izliyor. Zira Erdoğan’ın Rus müttefikleri, buradaki askeri operasyonlarda büyük bir rol oynuyor. Çünkü Ruslar, muhalifleri İdlib’deki son noktalarından uzaklaştırmak için hazırlık yapıyor. Öyle ki İdlib bölgesi, Suriye rejimine muhalif herkesin, büyük katliamdan sağ kurtulanların ve güvenli bir sığınak arama yolunda denizlerin yutmadığı kimselerin toplandığı büyük bir insan deposuna dönüştü.
Bugün Erdoğan, endişe uyandırmasının beklenmemesine rağmen başka bir meseleyle yani Suriye’nin kuzeydoğusundaki sınır bölgesinin geleceğiyle ilgileniyor. Bu bölgenin endişe uyandırması beklenmiyor; çünkü söz konusu bölge, Suriye’deki çatışma bölgelerinden uzakta bulunuyor. Fakat bu bölgenin halkı, Kürt ve Türkiye sınırına komşu olmasından dolayı Erdoğan’ı endişelendiriyor. Erdoğan, bölge halkını Türkiye’nin terör örgütü olarak kabul ettiği PKK yanlısı olmakla suçluyor. Türk ordusuna bu bölgeye müdahale etme fırsatı vermek ve Suriye toprakları içerisinde bir bölge kurmak için Türklerin “güvenli bölge” olarak adlandırdığı proje ortaya çıktı. Güvenli bölgenin derinliği 30 km’ye kadar ulaşabilir. Şu an Kürt çoğunluğa sahip YPG’nin müttefiki sıfatıyla ABD ve Türkiye arasında görüşmeler meydana geliyor. YPG,  büyük şehirlerin bulunduğu bu sınır bölgesini kontrol ediyor. Kürt güçleri, Kobani(Ayn el-Arab), Kamışlı ve Haseke gibi şehirleri savunmak için DEAŞ’a ve Suriye rejim ordusuna karşı savaştı.
Güvenli bölge planını kabul etmesi için ABD yönetimine baskı yapma noktasında Erdoğan, bu bölgeyi zorla kontrol etmek için bölgeye saldırı düzenleme tehdidinde bulundu. Erdoğan, “Sessiz kalamayız. Bundan daha fazla sabredemeyiz. Afrin’e, Cerablus’a ve el-Bab’a girdik. Şimdi de Fırat’ın doğusuna gireceğiz” dedi ve bunu da Rusya ile ABD’ye ilettiklerini ifade etti.
Fırat’ın doğusuna Türk müdahalesi olmayacak. Türk ordusu, Suriye sınırındaki bölgeye iki operasyon yaptı: İlki, 2016 yılında Azaz’da yapılan ve “Fırat Kalkanı” olarak adlandırılan operasyon. İkincisi ise geçen yıl Afrin’de yapılan "Zeytin Dalı" Operasyonu.
Başkan Donald Trump, Erdoğan’a geçen Aralık ayından beri bu bölgeyi onaylama sözü vermesine rağmen, Suriye dosyası konusunda iki ülkenin çıkarları çeliştiğinden dolayı görüşmeler sekteye uğradı. Özellikle Türk-Rus yakınlaşmasından –ki S-400 Rus hava savunma sistemi, bu yakınlaşmanın en önemli göstergesidir- sonra bu görüşmeler ivme kaybetti. Ayrıca NATO’nun önemli bir üyesi olan Türkiye ile İran arasındaki yakınlaşma ve koordinasyon da Washington’u endişelendiriyor.
Güvenli bölgeyi inşa etmeye yönelik amaç konusunda iki ülke arasında da görüş farklılıkları mevcut. Washington, ABD-Türkiye ortak koruması istiyor. Güvenli bölgenin amacının ise, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile YPG’yi Türk ordusunun saldırılarından korumak olduğunu dile getiriyor. Bunun aksini söyleyen Ankara ise, amacın SDG ve YPG’nin bu bölgedeki varlığını engellemek ve Suriyeli mültecilerin geri dönüşü için burayı barış koridoruna dönüştürmek olduğunu belirtiyor. Öyle ki Türkiye, kapılarının Suriyeli mültecilere açık olduğunu ilan etmesinin ardından mültecilerin varlığından şikâyet etmeye başladı.
Türkiye, güvenli bölge konusunda net bir projeye sahipken ABD, benzer bir projeye sahip değil. ABD, genel olarak Suriye konusunda olduğu gibi bu bölgeyle ilgili net bir stratejiye de sahip değil. Erdoğan, Kürtlere karşı Türkiye’nin klasik hassasiyetlerine oynuyor ve bu hassasiyetleri kullanmaya çalışıyor. Washington ise olumlu ya da olumsuz olarak Kürt meselesiyle ilgilenmiyor. Aksine Washington, 2 konuya önem veriyor: İlki, DEAŞ’la mücadele. Nitekim YPG, DEAŞ’la mücadelede aktif bir gruptu. İkincisi ise, Suriye’deki İran varlığıyla mücadele. Washington, İran’a karşı mücadelede Ankara’nın yeterince bir garanti oluşturmadığını, SDG ile olan ittifakın daha garanti olduğunu ifade ediyor. Ayrıca Amerikalıların gözünde bu güçler, askeri olarak düzenli ve etkin güçlerdir.
Erdoğan, içerdeki son başarısızlıklardan sonra –ki en önemli başarısızlık da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kaybetmek oldu- yerel düzlemde barış koridorundan ya da güvenli bölgeden istifade edecek. Kötüleşen ekonomik durum, sayıları 3,5 milyonu geçen Suriyeli mültecilere karşı Türkleri endişelendirmeye başladı. Güvenli bölge inşa etmek, Erdoğan’a iki fırsat sunacak: Suriyeli mültecileri Türkiye’den uzaklaştırmak ve Kürt çoğunluğun aleyhine sınır bölgelerinde demografik bir değişiklik yapmak.
Şuan Suriye çatışmasına müdahale etme konusunda Erdoğan’a verilen fırsat, önemli bir yatırım sürecidir. Şimdi takip edilmesi gereken şey, ABD’nin Türkiye Cumhurbaşkanı’nın projesini dizginleyip dizginleyemeyeceği, DEAŞ terör örgütüne karşı kendilerini kanıtlayan müttefiklerinin çıkarlarını muhafaza edip edemeyeceği ve Kürtlerin kontrol ettikleri bölgelerde minimum düzeyde güvenliği sağlayıp sağlayamayacağıdır.  
Güvenli bölgeye karşı çıkan Şam rejiminin tepkisi ise üzerinde en son durulacak noktadır. Çünkü Şam rejimi, Suriye sahnesinde en az etkiye sahip sestir.