Memun Fendi
TT

Mısır'da akrabalık mimarisi ve nepotizm

Son iki yazımda mimari ile iktidar ilişkisi ile zaman, mekan ve insan ilişkilerinden ve bunların iktidar, siyasi rejimle ilişkisinden bahsetmiş ve örnek olarak Mısır’a odaklanmıştım. Bugünkü yazımda ise akrabalık mimarisi ve kendisinin zaman, mekan ve iktidar ile ilişisine odaklanacağım. Belki bu sayede, son 30 yılda Mısır’da görülen İslami fenomeni de açıklayabiliriz.
Mısır’da mekan sınıfsal olarak bölünüp bazıları saraylarda ya da “Katameya Heights”, Beşinci Yerleşim gibi Amerikan ve Fransız isimler taşıyan kapalı yerleşim yerlerinde, bazıları da ölüler şehrinde, gecekondu ve yoksul mahallelerde yaşamaya başladığında Mısırlıların kutsal ortam yani camiler dışında eşitliği hissedebilecekleri bir yer de kalmadı. Bu yüzden; insanlar gittikçe daha fazla kendi vatanlarında gurbette imişler gibi hissetmeye başladıkça eşitliği aramak çabasıyla ve en azından psikolojik açıdan istikrarlı olmak için Allah’ın rahmetine sığınabilecekleri camilere yöneldiler.
Hatta Mısır’da yaşanan devrim; meydanlardaki ve caddelerdeki camilerin oluşturduğu kutsal alanların artık bu sanrısal eşitliği arayanların tamamını kapsamayı başaramaması, dolayısıyla bu kalabalıkların sular gibi dışarıya taşması nedeniyle başlamış bile olabilir. Kutsal alanlar ve askerlik görevini yerine getirenlerin kaldığı kışlalar Mısırlıların aradığı bu sanrısal eşitliğin gerçekleştiği tek mekanlardı. Bu nedenle Mısır, Hindistan gibi sınıflara (kast sistemine) dayanan bir topluma dönüştü. Bu sınıflar sadece birbirlerinden kız alıp vermekte ya da kızlarını üst sınıftan biri ile evlendirip ünlü bir Mısırlı tiyatro oyunu olan “Reyya ve Sıkkine”de belirtildiği gibi “Hükümet ile akraba” olarak neslini ıslah etmeye çalışmaktadır. Hindistan’da bütün herkesin kutsal nehir karşısında eşit olması, suların herkesi kucaklayıp günahlarını yıkaması gibi Mısır’da da insanlar camilerde eşitliği bulmakta ama namaz bitince herkes kendi sınıfına dönmektedir. Ama bazen bu sınıfsal yapı yıkılıp kalıntıları devrim suları tarafından sürüklenip götürülebilmektedir. Nitekim Mısır’daki devrim sırasında meydanlarda geçirilen o yorucu 18 gün boyunca Mısırlılar bir kez daha eşitliği tadabildiler. Bu 18 günün ardından ise 30 yıl boyunca ülkeyi yöneten ve artık ülkeyi yönetmediği ve iktidarının dayanaklarının içten içe kemirildiği son dönemlerinde bile heybet ve saygınlığa sahip olan başkan devrildi. O dönemde Mısırlıların meşgul eden tek konu Mübarek’in yönetimi oğluna devredeceği meselesi idi çünkü “kast” ve otoriterliğe dayanan mimari, onlarda bilinçlerini şekillendiren ve ondan başkasını görmelerini engelleyen bir kozmoloji yaratmıştı.
Akrabalık ideolojisinin ya da miras bırakma olgusunun mimarı ve sorumlusu sadece oymuş gibi Mübarek’i suçlamak adil değildir. Çünkü bu Mısır toplumunun bütünlüklü olarak ele geçirmiş bir olgudur. Cemal Mübarek’in babasının mirasçısı yapılmak istenmesi ise bu buzdağının görünen kısmından başka bir şey değildir. Bu buzdağının görünmeyen kısmı çok daha büyüktür. Asıl önemli olan, geçen yazımda da belirttiğim gibi Mısır’da muhalif siyasi sistemin de tam anlamıyla mirasçılığa dayanan bir sistem olmasıdır. Dolayısıyla Mısır muhalefeti, yönetimin devredilmesi ve mirasçılıktan bahsederken aslında tam anlamıyla buna karşı çıkmaktadır. Bilakis yönetimin tepe noktasında yaşanması muhtemel bir şeyi tartışarak halkı oyalayarak bizzat muhalefet alanında yaşananlardan uzaklaştırmak istemektedir. Bu nedenle; Samiya İmam’ın Mısır’daki ekonomik hayata egemen olan siyaset ve ekonomi ailelerinin sayısına bilimsel ve istatistiksel olarak yer verdiği “Mısır’ın Sahipleri Kimler?” adlı kitabında yapmış olduğu gibi çalışkan araştırmacıların, medya, kamu bankaları ve siyasi partilerin içerisindeki akrabalık ilişkilerini ve miras bırakma örneklerini araştırmaları doğrusu en büyük temennimdir. Bu kitap bir yüksek lisans tezi olsa da içerdiği zengin bilgiler ile başka kitaplara kaynak olmayı hak etmektedir. Keşke başkaları da onun yöntemini benimseyip  Mısır’ın siyasi ve ekonomik toplumu ile ilgili bilimsel bir okuma sunan ya da siyasi sınıfın dönüşümünü ele alan “Paşalar ve Süper Paşalar” benzeri kitaplar yazsalar.Çünkü çokça analiz içermeyen bu kitaplarda; Mısır siyasi sistemindeki – bununla muhalefet ve iktidar olmak üzere bir bütün olarak sistemi kastediyorum- akrabalık mimarisini ve sosyal ortamının özelliklerini açıklayan işaretlere yer verilmiştir.
Mimari alanda verdiğim “Katameya Heights” ile Hint kast sistemi örneğine karşılık bürokrasiye örnek olarak da Mısır Dışişleri Bakanlığı’nı vermek istiyorum. Bu kurumda görülen miras bırakma olgusu, aynı meslekten olma gerekçesi ile bir dereceye kadar haklı görülebilir. Nitekim Memlüklüler zamanında da bakırcı, dokumacı ya da sakalar ve sucular zanaatkarlar öldüklerinde yerlerine çocukları geçerlerdi. Hatta merasim ve kutlamalara katılan meslek gruplarının her birinin bir bayrağı olurdu ve babasının yerine geçecek olan çocuk onun arkasında dururdu. Günümüze dönecek olursak geçmişte var olan babanın yerine geçme olgusu, bugün kendilerine yetenek ve liyakatın öne çıkarılacağı vaat edilen toplumun alt tabakalarının beklentilerine uygun değildir. Çünkü bu vaatlere göre alt tabakaların çocukları da gözetilip bu alanlarda görev alabilecekti . Ama dış diplomatik toplum bunun yerine, bakanın oğlunu elçi, elçinin oğlunu ikinci sekreter ya da müsteşar yaparak kendini yeniden üretip durmaktadır. Bu toplumda evlilikler bile asil atlarda olduğu gibi toplumun fertleri ile sınırlıdır.
 Cemal Mübarek’in babasının yerine geçmesi meselesi doğrusu beni çok da ilgilendirmiyordu. Daha doğrusu bununla ilgili bir sorunum yoktu. Çünkü bu gerçekleşmeyecekti. Bunu tartışmak bir sanrıyı tartışmak ve analiz etmek gibiydi. Peki neden her gün gözümüzün önünde yaşanan ve Cemal Mübarek’in babasının yerine geçip geçemeyeceğini anlamamıza yardımcı olabilecek ve okunmaya değer sonuçları olan gerçek toplumsal uygulamaları bir kenara bırakıp bir sanrıyı analiz etmekte ısrar ettik? Topluma örnek olmaları gerekirken mevkilerini çocuklarına devreden profesörler ve adaleti gerçekleştirmesi gereken bir kurum olduğu için aslında mirasçılığa yer vermemesi gereken yargı kurumu başta olmak üzere toplumdaki kapsamlı miras bırakma sisteminden neden bahsetmedik?
Cemal Mübarek’in babasının yerine geçeceği konusu, gerçekleşmeyecek bir dedikodudan ibaretti. Ama gerçeğe baktığımızda başkanlıktan daha alt seviyedeki bütün idari mevkiler miras bırakılmaktadır. Nepotizm, saltanatçılık ya da oğulun mirasçı olması olgusu siyaset piramitinin ortasından zirvesine kadar var olan bir olgu olsa da sanki Cemal’in babasının yerine geçmesi ile ilgiliymiş şeklinde sunulmaktadır. Oysa gerçekte bu, iktidarın orta sınıflarında on hatta yüz binlerce kişi ilgilendirmektedir. Cemal ise bu hikayenin başı değil sonudur. Bana göre siyaset biliminde okuyan herhangi bir yüksek lisans öğrencisinin hakkında bir tez hazırlayabileceği bir konu daha vardır.O da; Mısır’da diplomasi alanındaki mirasçılık sisteminin araştırılması ve hem gelişmiş hem de gelişmekte olan diğer ülkelerdeki benzerleri ile karşılaştırılmasıdır. Böylece uygar dünyaya ne kadar yakın veya uzak olduğumuz da ortaya çıkacaktır.
Dışişleri Bakanlığı için söylediklerimiz Polis Akademileri’ne girişte komiserlerin çocuklarına öncelik veren polis teşkilatı, genel savcı yardımcıları atamalarında alt tabakalardan olan akranlarından daha az puan almış olsalar bile hakimlerin çocuklarına öncelik veren yargı sistemi için de geçerlidir. Cumhurbaşkanı Mübarek’in yönetimi oğluna devretmeyeceğini açıklaması, yetenek ve liyakate değil de tam anlamıyla akrabalık ilişkilerine dayanan bir sistem için kaygı verici bir durumdu. Mübarek rejiminin, Cemal Mübarek’in babasının yerine geçmesini kabul etmediğini deklare etmesinin ardından gerçekleştirdiği en büyük başarı ise devletin farklı organlarında var olan, akrabalık ve mirasçılığa dayanan toplumla bağlarını koparmasıdır. Çünkü kan bağına dayalı bir toplumdan liyakata dayalı bir topluma intikal etmeden Mısır gerçek anlamda ilerleyemeyecek ve rastgele bir dairenin içinde hapsolmayı sürdürecektir. Biz aslında  etrafımızda gerçekleşen yıkımı anlamadan liderlikten ve öncü olmaktan bahsediyoruz.
Tartışılmaz ve Mısır toplumunun gündem maddesi olan gerçek o dönemde; büyükelçiler ve müdürler gibi devlet organlarında ikinci sınıfı oluştranların çoğunun çocuklarını Cemal Mübarek’e yakın olmaya teşvik etmiş olduklarıdır. Yani devlet içerisinde bir iç göç yaşanıyordu. Babalar mevcut devlet başkanının liderliği altında rejime bağlı kalırken çocukları ise muhtemel başkan olarak Cemal Mübarek’in etrafında toplanıyorlardı. İşte dedikodunun sahipleri ve bunun gerçekleşmesinde en çok çıkarı olanlar bu kimselerdi. Bu yüzden ve ifşa olmamak için de bu dedikoduyu gündemde tutmakta kararlıydılar.
Sonuç olarak bizler, Mısır bürokrasisindki nepotizmden mustaribiz. Bu olgunun kendi siyaseti, ekonomisi ve çıkarları vardır. Mısır toplumunu da baştan sona ele geçirmiştir.
Mısır’da oğlunu mirasçısı yapmayan ya da bunda başarısız olan tek kişi ise Hüsnü Mübarek’tir.
Devamı gelecek..