Birkaç hafta önce Fransa’nın Biarritz kentinde G7 zirvesinin düzenlenmesiyle birlikte İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin ofisini sevindirecek bir gelişme yaşandı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif’in ABD heyetinden birisiyle görüşmesini sağlaması belki de ilerde Tahran’ın ‘yüzyılın vuruşu’nu gerçekleştirmesinin önünü açacak.
Görüştüğüm ABD’li bir yetkili bana şunları söyledi, “ABD medyası ve Beyaz Saray yetkilileri, Zarif’in gelmesine şaşırdı. Öyle ki Zarif’in tek kaygısı, tüm dünyada İran’ın petrol satma gücünü hedef alan ABD yaptırımlarını kırma yollarını araştırmaktı. Zarif’in gelmesi sürpriz oldu.”
Macron, ortak basın toplantısında önceden ABD Başkanı Donald Trump’a bu durumu bildirdiği zaman Trump, yeşil ışık yakmasına rağmen Zarif’le görüşmedi. Aksine Trump, İran’da rejim değişikliği yapmaya çalışmadığını ve İran’ı yeniden zengin bir ülkeye dönüştürmeyi umduğunu söyledi. Zarif de Fransız yetkililerle görüşmekle yetindi.
Cebelitarık hükümeti, alıkonulan İran petrol tankerini serbest bıraktığı zaman İran, İngiltere’yi aldattı. Nitekim İran hükümeti, petrol yükünün Suriye’ye ulaşmayacağına dair taahhüt vermişti. İran hükümet sözcüsü, petrolün denizde satıldığını ve geminin bir sonraki rotasını yeni sahibinin belirleyeceğini dile getirdi. Daha sonra geminin, Suriye’nin Lazkiye limanında demir attığını gördük.
İran’ın, kendi gemilerini korumak için ‘cruise’ füzeleriyle donatılmış bir savaş gemisi tahsis ettiğini açıklamasının ardından bu durum ortaya çıktı. Aynı gün İsrail, Suriye içerisinde İran’ın yönettiği drone merkezlerine saldırı düzenlediğini açıkladı. Tel Aviv, söz konusu merkezlerin İran Devrim Muhafızlarının İsrail’e karşı planladığı saldırılarla bağlantılı olduğunu söyledi. Saldırıda Hizbullah’ın iki komutanı öldürüldü. Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah da bir İsrail aracını imha ederek öldürülen iki komutanın intikamını aldı. İran, uranyum zenginleştirmesini ve santrifüj cihazlarının sayısını artırmak üzere olduğunu açıklayarak gerilimi artırdı. İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Ali Ekber Salihi, Avrupa’yı vaatlerini yerine getirmemekle suçladı. Salihi, “Avrupa Birliği (AB), petrol ve mali yaptırımları tazmin ederek, ABD’nin nükleer anlaşmadaki boşluğunu doldurması gerekiyordu” dedi.
ABD’li yetkili, “Fransa’nın Zarif’e yönelik daveti, Paris ve G5 içerisindeki diğer üyelerin nükleer anlaşmanın sağlıklı kalması için İran’la görüşmelere devam etme yollarını araştırdıklarını gösteriyor. Belki de Macron, Tahran ve Washington arasında bir yakınlaşma sağlamak için bu gelişmeyi kullanmayı umuyor. Fakat ABD’li yetkililerle Zarif arasında herhangi bir görüşmenin olmaması, Trump yönetiminin Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun geçen yıl Mayıs ayında İran’a açıkladığı şartlara yoğunlaştığına işaret ediyor. Görüşme meydana gelseydi İran, talepleriyle Avrupalılara ve diğer ülkelere baskı yapma fırsatı bulacaktı. Ayrıca Zarif, uluslararası arenada konumunu güçlendirme noktasında propaganda fırsatına sahip olacaktı” dedi.
“Bu ay Birleşmiş Milletler (BM) toplantısında Trump ve Ruhani arasında yapılacağı söylenen görüşme hakkında ne düşünüyorsunuz?” şeklinde konuşmacıma bir soru yöneltiyorum. Konuşmacım, bu soruya şöyle cevap veriyor: “Ruhani ve Zarif, sadece birer elçidir. Onlar, İran’da karar alıcılar arasında bulunmuyor. Devlet Başkanı, herhangi bir ülkede sadece karar alıcıyla görüşür. Dini Lider Ali Hamaney, New York’a gelirse durum, farklı olabilir.”
Konuşmacım, “İngiltere’nin İran tankerini alıkoyması, İran’ın Suriye’ye petrol desteğinde bulunmasına yönelik şu ana kadar en önemli bir meydan okumadır. Zira petrol, Suriye ekonomisini ve İran’ın Suriye’deki nüfuzunu korumak için önemlidir” diyor.
Avrupalı devletler, tankerin alıkonulması hadisesinde İngiltere’nin yanında yer alırken Avrupa, AB’nin Suriye yaptırımlarını ihlal etmesinden dolayı İran’ı cezalandırma konusunda herhangi bir tepkide bulunmadı. Bunun için İran, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’e petrol desteğinde bulunmaya devam edebilir. Tahran, petrol tankerini alıkoymaya çalışan ülkelere karşılık verecektir. İran, yaptırımlar noktasında uluslararası iradeyi test etmek istiyor. Konuşmacım, “ABD, petrol tankerlerine karşı uluslararası arenada daha çok ülke toplamalı. Eğer karar alıcılar, Beşşar Esed’i ya da İran’ın nüfuzunu zayıflatmak istiyorlarsa bu konuda İran petrol tankerlerinin engellenmesi iyi bir karardır” açıklamasında bulundu.
Petrol talebinin gerilemesi nedeniyle İran’ın -istediği ölçüde- petrol piyasalarının istikrarını bozamayacağını düşünen konuşmacım, “Fakat İran’ın tehditleri, Körfez’de ve Umman Denizi’nde deniz trafiğini korumaya hazır ülkelerin bir koalisyon oluşturmasını sağladı. Bu, maliyetli bir adımdır. Çünkü koruma operasyonları, devam edecek ve yakın zamanda genişleyecek” dedi.
Konuşmacıma şöyle bir soru soruyorum: “İran, müttefikleri Çin ve Rusya’da meydana gelen gelişmeleri (Hong Kong ve Moskova’da çıkan gösteriler) muhakkak izliyordur. İran; Çin ve Rusya’daki iç karışıklıkların artmasından endişeleniyor mu?”
Konuşmacım, “İran, rahat değil. Ama endişe de duymuyor” şeklinde karşılık veriyor. Konuşmacım, kısa vadede İran’da büyük karışıklık olacağına dair herhangi bir belirti görmüyor. Fakat kargaşanın çıkma ihtimali, zamanla ve ekonomisinin kötüleşmesiyle artacaktır. Konuşmacım, “Bunun için İran, yaptırımların hafifletilmesi için Avrupa’ya baskı yapmaktan vazgeçmeyecektir” dedi.
“İran, müzakere yapma konusunda üzerinde bir baskı olduğunu hissetmiyor mu?” diye sorduğumda konuşmacım, “Zannetmiyorum. İran’ın esir takasına yönelik sözde teklifleri, tutumumuzu sınamaya ve içerdeki görüşmelerimizi manipüle etmeye yönelik bir girişimdir. Şu ana kadar İran, yerel ve bölgesel tutumlarını düzeltmek için çok az bir stratejik dürtü gösterdi” dedi.
Ayrıca konuşmacım, “Kısa vadede İran, yaptırımları hafifletmek amacıyla Avrupa’ya baskıyı artırmak ve meydan okumak için fırsat kollamaya devam edebilir. İçeride ve dışarıda ABD’nin düşmanlığının ve uluslararası saldırıların kurbanı olduğu söylemine bağlı kalabilir” diyor.
Öte yandan konuşmacım, İran’ın Suriye’deki faaliyetlerinin uluslararası düzlemde zayıf bir ilgi gördüğünü vurguluyor. O, Tahran ve milislerinin büyük savaşlara katılmaya devam edeceklerini düşünüyor. Bunun için konuşmacım, Haşdi Şabi (İran’ın Irak’taki vekili) depolarına yönelik saldırıların artırılması gerektiğini düşünüyor. Çünkü saldıran taraf, bu depoların bölge ülkelerine doğrudan bir tehdit oluşturduğunu düşünmüş olabilir. Bu da Irak gelişmelerinin Lübnan yönünde başka bir adım atılması anlamına geliyor. Fakat konuşmacıma göre İran, bu saldırılar nedeniyle Suriye’de füze ve deniz üssü inşa edemedi. Aynı zamanda Arap Koalisyonu’ndan dolayı İran’ın Yemen’deki hedefleri en azından şimdilik zayıfladı.
Daha sonra konuşmacım şu soruyu soruyor: “İsrail, 2006 savaşından beri Hizbullah’la olan ateşkesi neden ilk kez ihlal etti? Lübnan’ın egemenliğinden bahseden Lübnan hükümetinin tutumu beni şaşırtıyor. Lübnan hükümeti, İsrail’in Lübnan hava sahasını ihlal ettiğini söylüyor. Lübnan hükümeti, karadaki egemenliğini tanımıyor mu? Sonra Lübnan ordusu, İsrail’e ait olduğu söylenilen iki drone düşürüldüğünde Beyrut’un güney banliyösüne girmediği halde Hizbullah değil de nasıl kendisi soruşturma yapmaya başladı? Biz burada egemenliğin bölünmez bir bütün olduğunu düşünüyoruz.”
TT
İran’ın Avrupa’dan beklentisi ne?
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة