Hüda Huseyni
Lübnanlı gazeteci-yazar ve siyasi analist
TT

İran hegemonyasına karşı Irak ayaklanması!

Bir Arap atasözü der ki; komşun sakalını keserse sen ıslat. Nitekim İranlılar da Irak’taki fırtınalı suların sadece sakallarını ıslatmakla kalmayıp onları boğabileceğini anlamış görünüyor. Irak’ta bu ayın başında başlayan protestolar, 100 kişinin ölmesine neden oldu. Güvenilir raporlar ise kara gömlekli ve maskeli İranlı keskin nişancıların çatılardan protestoculara doğrudan ateş açtıklarını doğruladı. Resmi olarak protestolar, Irak’taki zor ekonomik durumu iyileştirmek talebine odaklandı. Ancak Irak rejiminin konut reformu ve yoksullara yardım gibi öfkeli kalabalıklara verdiği vaatler bile protestocuları sakinleştirip susturamadı.
Protestoların çok daha önemli nedenleri de vardı. Örneğin bazıları Irak halkının İran’ın ülkesinin içişlerine yönelik müdahalelerinden sabrının taştığını düşünüyorlar. İran’ın Irak’ın içişlerine karışması, rejimin Iraklıların genel çıkarları yerine Tahran’ın dar askeri çıkarlarına öncelik vermesine yol açtı. Protestocuların Şii milis güçlere ait büroları yakmaları da bunun en iyi kanıtıdır.
Irak’taki protesto dalgası, İran’ın artan nüfuzuna karşı muhalefetin gerek halk gerekse siyasi ve dini üst düzey yetkililer arasında artmış olduğuna yönelik daha önce görülmemiş bir işaret sayılıyor. Irak’ta hem halktan hem de temel unsurlardan pek çok kişi hükümetin devrilmesini, İran’a bağlı rejimin değişmesi ile sonuçlanacak yeni seçimler düzenlenmesini talep ediyor. Protestoculara göre Bağdat’ta durum dayanılmaz bir hal almış bulunuyor. Çünkü bütün siyasi süreç İran tarafından kontrol ediliyor. Ülkenin kurumlarının ise tek bir gayesi var. O da Irak’ın İran’ın çıkarlarını gerçekleştirmeye çalıştığından emin olmak. Irak’ın ya da halkının çıkarları ise hiç hesaba katılmıyor.
Siyasi koşullar da İran’ın ajandasındaki herhangi bir hedefe düşmanca saldırılarda bulunmak için Irak’ı kullanmasına yardımcı oluyor. Haşdi Şabi etkin ve Irak ordusundan da daha geniş bir nüfuza sahip bir güç haline geldi. İran’ın kontrolü altında olan bu grubun görevi, İran’ın Irak topraklarındaki genişlemesini korumaktır. Irak, İran’ın silah deposuna ve vekillerinin faaliyetleri için kullandıkları bir platforma dönüştü. İran’ın Irak üzerindeki kontrolü bir yandan Tahran’ın bölgesel genişleme hedeflerini gerçekleştirmeye yardımcı olurken diğer yandan da hiçbir kırmızı çizgisi olmadığı için tehlikeli bir güç olmasını sağladı.
Coğrafi konumu ve büyük stratejik önemi nedeniyle Irak, adeta İran’ın destek gücü haline geldi. Tahran’ın ülke üzerindeki kontrolü bölgeye egemen olan tek arabulucu olarak İran’ın konumunu güçlendirdi. İran; zayıf, bölünmüş ve Arap dünyasından kopmuş bir Irak halkı görmek istediğinden Bağdat’ın kendi devlet kurumları üzerindeki etkisinin zayıf kalması için çabalıyor. Ancak birkaç haftadır devam eden ve kendiliğinden geliştiği için belirli bir liderliği olmayan gösteriler, İran’ın öne sürdüğü ve kanıtlamaya çalıştığı şeyin aksini kanıtlıyor. Bağdat sokaklarındaki ateş, Dini Lider Hamaney’in korkuları arasında ilk sıraya yerleşmiş bulunuyor.
Irak’taki son protestolar, İran’ı tam anlamıyla şaşkınlığa uğrattı. Kendisini ilgilendiren yansımalarını gören İran’ın bütün kurumlarında endişe yarattı. Çünkü iki ülke de birçok yönden birbirine benziyor: İkisi de petrol yönünden zengin ama yalnızca kendi özel çıkarları ile ilgilenen yolsuz hükümetlerin yönetimi altında olan ülkelerdir. Ancak İran’ın aksine Irak’a yönelik uluslararası yaptırımlar yok. Ama buna rağmen Tahran’ın kontrolünü sürdürmek için ülke içerisinde yarattığı iç anlaşmazlıklardan kaynaklanan zararlar, kendisine uygulanan ekonomik yaptırımlar nedeniyle İran’ın maruz kaldığı zararlardan daha kapsamlıdır.
Hamaney’in kendisi de bu olaylar ve kapsamı hakkında endişeliydi. Zira Irak’ı İran dış politikasının bir parçası sayıyor. Daha da önemlisi, ekonomik zorluklar ile yüzleşen ve rejimin baskısına maruz kalan İran halkının, Irak halkından ilham alarak Tahran ve İsfahan’da sokaklara inmesinden, rejim ve bizzat kendisine karşı gösteriler düzenlemesinden endişeleniyor. Hamaney’e göre Irak’ta yaşananlar İran rejimi ile bu kadar bağlantılı olduğundan yaratacağı domino etkisinden kaçınabilmek için gösterilerin bastırılması gerekiyor.
İran’ın Irak’ta yaşanan ve organize olmayan birkaç gösterinin geçen yıldan beri söndürmeye çalıştığı İran’daki gösterileri yeniden alevlendirmesine tahammülü yok.
Bu nedenle İran Dini Lideri Hamaney, yabancı unsurların İran ile Irak arasındaki ilişkiyi bozmaya çalıştıkları açıklamasını yaptı. Sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda dini duyguları seferber etme çabası ile şu ifadelere yer verdi:
“Irak ve İran’ın kalpleri, Allah’a iman, Ehl-i Beyt ve Hz. Hüseyin’in sevgisi ile birbirine bağlanmıştır. Düşmanlarımız bizi ayırmak istiyor ama bütün komploları başarısız olacak.”
Hamaney’in umutsuz duyguları gerçekti ve gösterilerin İran’a uzamasından derin bir şekilde endişe duyuyordu. Bu yüzden İran Devrim Muhafızları aracılığıyla Irak’ta kendisine bağlı Şii milislere demirden bir yumrukla gösterileri bastırmaları ve Iraklı göstericilere hiçbir şekilde acımamaları direktifi verdi.
Gösterilerin sona erdiğini söylemek için henüz çok erken. Zira Sadr akımının lideri Mukteda el-Sadr, destekçilerine hükümet karşıtı gösterilere yarın yeniden başlama çağrısında bulundu. Gösteriler yavaş yavaş azalsa bile Bağdat’taki hükümetin bundan sonra kendisini görmezden gelmesi mümkün değil. Çünkü Irak halkı, yakın bir zamanda büyük bir değişim yaratmak için var gücüyle çabalıyor. Bu çabalardan en çok endişe duyan da Tahran. Çünkü Suriye, Lübnan ve Irak’ta halklar, rejimlerinin İran’ın merkezi rejimine hizmet etmelerinin yarattığı siyasi durumdan bıktılar. Bu ülkelerin vatandaşları, İran İslam Devrimi’ni ihraç etmek için artık fedakarlık yapmaya hazır değiller.
Fakat İranlı yöneticilerin uğradıkları tek şok Irak değildi. Birkaç gün önce Lübnan’da da halk ayaklandı. Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın son konuşmasını yaptığı Baalbek’teki amfi tiyatrosunda oturma yerlerini görenler (televizyonda) ne demek istediğimizi anlayabilir. Amfi tiyatrodaki oturma yerlerinin yüzde 95’i boştu. Nasrallah, geçen cuma günü Erbain Töreni’nde yaptığı bu konuşmasında kışkırtıcı ifadeler kullandı. Taleplerini reddetti ve bütün dini gruplardan gösterilere katılan yüz binlerce Lübnanlıyı küçümsedi. Sanki kendisi Fatimi halifesi El-Hakim Bi-Emrillah’mış gibi şunları söyledi:
“Güçlü el-Ahd sarsılmadan devam edecek. Bunda kararlıyız. Hükümet istifa etmeyecek. Teknotratlardan oluşan bir hükümet kabul edilemez.”
Tehlikeli bir durumu gizlemek istiyormuş gibi protestocuları ve düzenlemeyi sürdürdükleri protestoları önemsiz göstermeye çalışarak “Hizbullah sokağa inerse o zaman işler değişir. Çünkü istediklerini elde etmeden geri dönmeyecektir” ifadesini kullandı.
Bu tehdit, özellikle Şii şehirlerde ve köylerde duyulmamış gibi görünüyor. Zira Sur, Baalbek ve Nebatiye şehirlerinde göstericilerin sayısı ikiye katlandı. Şiiler, konuşmaya ve Emel Hareketi’ni, lideri Nebih Berri’yi, eşini ve partinin milletvekillerini eleştirmeye başladı. Hatta neredeyse partinin meclis grup başkanı Muhammed Raad’ın evini yakacaklardı. Daha sonra İran’dan paylaşımlar gelmeye başladı. Bunlardan bazıları şu şekildeydi:
“Devrim adımları: Lübnan zafere doğru ilerliyor. Lübnan, insanların korkularını yenmelerinin ve birliğin gücünü gösteren harika bir örnek. Hizbullah ve İran İslam Cumhuriyeti hiçbir yapamaz. Bütün bölgede yoksulluk, yolsuzluk ve hırsızlığa yol açan İran müdahalelerine karşı isyan başladı.”
İngiliz The Guardian gazetesine konuşan Lübnanlı bir gösterici, “Bizleri gizli bir elin yönettiğini söylüyorlar. Bu gizli el, bir daha uyanmayacağını zannettikleri onurumuzdur” dedi.
General Kasım Süleymani, Lübnan’ın Hristiyan, Müslüman ve Dürzi bölgelerinde kabaran denizin ortasında bir şey yapamayabilir. Ancak Irak’taki gösteriler, İran’ın Şii projesinin sonunun geldiğine dair bir işaret ve belirti olabilir.