Sevsen Şair
TT

Batı’nın Iraklılara armağanı kaybolacak!

Lübnanlılar ile Iraklılardan, ABD hatta BM ya da herhangi bir Batılı tarafın halk hareketlerine karşı verecekleri tepkiyi beklememelerini diliyorum. Çünkü bu ülkeler, bilgisizlikleri ve bilinçsizlikleri ile bölgemizi yakıp yıkan aptal “sol”un egemen olduğu ülkelerdir. Bu sol, biz Arap halklarına karşı desteklediği dinci partilerin eliyle bizlere mutluluk sunduğunu zannetmektedir.
Lübnanlılar ile Iraklıların Batı’nın hiçbir temsilcisi ya da delegesinden yardım istememeleri gerekiyor. Çünkü bunlar bize yıkım ve imhadan başka bir şey getirmemişlerdir. Onların Doğu ile ilgili pusulaları kaybolmuştur. Bizimle ve ihtiyaçlarımız ile ne yapacaklarını bilemez bir haldedirler. Doğrusu değerli armağanlarını ve bu hileli demokrasilerini reddetiğimiz için şok olan uluslararası toplumun tutumunu tanımlamak için kullanabileceğimiz en hafif tanım budur.
Onlar, Arap toplumlarının Mısır, Bahreyn, Irak ve Lübnan’da dinci partilere karşı çıkmalarının nedenini anlamadıkları için şaşkınlar. Irak’ta Saddam rejimini devirdikten sonra temelini attıkları dini devlete karşı çıkmamızı garipsiyorlar.
Lübnan’da Hizbullah’ın desteği ile kurdukları, halk onlar tarafından desteklenen dinci partilere karşı çıkmasaydı Mısır ve Bahreyn’de de kuracakları dinci devletlere neden karşı olduğumuzu da anlayamıyorlar. Bu partileri memnuniyetle karşılayacağmızı zannediyorlardı. Ancak bir de gördüler ki bu devletlere, yerel ya da yabancı olsun müttefiklerine karşı devrimler, Arap ülkelerini kapladı.
Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü’nden araştırmacı Anna Borshevskaya, “2003 yılında Irak’ın işgalinden sonra yapılan hatalar ile ilgili birçok şey söylenebilir ancak ülkeye özgürlük getirdiğini inkar edilemez. Bu bağlamda Iraklıların yüzde 40’ının 2003 yılından sonra doğduklarına ve istikrarsız Irak’ta demokrasiden başka bir şeyi tanımadıklarına işaret edilmelidir. Ancak Saddam’ın zihinlerden silinmeye başlaması ile alternatif vaatlere inanma olasılıkları da artacaktır. Irak daha kaybolmadı ama onu görmezden gelmeye devam edersek yakında kaybolacak” demektedir.
Rus asıllı ABD’li araştırmacı, Iraklıların güçlü ve otoriter bir liderliğin eliyle güvenlik ve istikrarın geri dönmesini umut etmelerinden korkuyor. Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesinin üzerinden 16 yılın geçmesi, İran’ın Irak’a nüfuz etmesi ve yönetimi ele geçirmesi, ABD’nin desteği ile dini otoritelerin gücünün pekiştirilmesinden sonra ABD’nin itiraf etmesi gereken hala önemli gerçekler bulunuyor.
Arap halkları İran ya da Türkiye referanslı dinci partilerin eliyle neredeyse son nefeslerini vereceklerdi. Hatta Irak’ta  son protestolarda İran kurşunları ile hayatını kaybedenler daha çok Saddam’ın devrilmesinin ardından doğan Şii Iraklılardı.
Irak, şu  anda neredeyse Arap stratejik derinliğinden kopmuş bir durumda. Fakat İran nüfuzunun ve Irak’a üzerindeki egemenliğinin gölgesinde büyüyen kuşak buna rağmen ayaklandı. İran keskin nişancıların kurşunları ile hayatlarını kaybedenlerin çoğu işte bu kuşaktandı.
İranlı veya Türkiyeli dinci partilere verdiğiniz destek nedeniyle Arap milliyetçiliği eğilimi büyüdü. Arap halkları şimdi imajlarını güzelleştirmeleri ve sahte sivil görüntülerini temsil etmeleri için dini partiler ile ittifak yapan zayıf hükümetlere karşı ayaklanıyor.
Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü’nden araştırmacı Michael Knights, ABD’nin Iraklılara verdiği en büyük armağan olan ancak İran’ın egemenliği ve etkisinin genişlemesi ile yok olan “özgürlük” aracılığıyla iktidara gelen Iraklı hükümetlerine ililşkin karanlık bir tablo sunuyor. Knights şöyle diyor: “İran tarafından desteklenen bir grup milis güçleri ve güvenlik yetkilileri bu katı yaklaşımı tasarlamaları için İranlı danışmanlar ile işbirliği yaptılar. Bu yaklaşım; suikastleri, keskin nişancıları, SİHA’lar ile saldırıları, terörü, yasadışı tutuklamaları ve interneti kesmeyi kapsadı.
Bağdat, 22 Ekim’de yaşanan insan hakları ihlallerine ilişkin ulaştığı soruşturma sonuçlarını açıkladığında sadece düşük rütbeli subayları tespit etti. Keskin nişancılar ve televizyon kanallarına yönelik saldırılar gibi temel ihlallere değinmekten kaçındı. İran tarafından desteklenen milis güçlerin liderlerinden bu olaylara karışanların adını vermeye yanaşmadı”.
Bu nedenle ABD, bu kuşağın Arap milliyeçiliği eğilimi aracılığıyla diktatörlüklerin geri dönmesinden korkuyor. Çünkü bu kuşak, “adil bir diktatörün” sağlayacağı güvenliğe karşılık en önemlisi “kırılgan demokrasi” olan ABD’nin Iraklılara armağan ettiği kazanımlardan vazgeçmeye hazır görünüyor.
Araştırmacı Anna Borshevskaya,eşi benzeri görülmemiş bir akılsızlık ile şunu söylüyor: ABD’nin liderlik ettiği ve Saddam Hüseyin rejimini deviren işgalden 16 yıl sonra Irak’ın büyük sorunlar ile yüzleştiği doğru. Ancak Ortadoğu’da İsrail ve belki de Tunus dışında hiçbir ülkenin sahip olmadığı bir özgürlük düzeyine sahip. Güvenlik ve ekonomik fırsatların varlığı da önemli. Iraklılar, temel kamu hizmetlerin yokluğundan, yolsuzluk ve işsizliğin geniş bir şekilde yaygınlaşmasından, ülkelerinde artan İran nüfuzundan bıktıkları için ayaklandılar.
Bu hayal kırıklığını yalnızca Sünni Iraklılar değil Şiiler de yaşıyorlar. Gerçekte kamuoyu araştırmaları son yıllarda Irak’ta mezhepçiliğin gerilediğini ve onun yerine milliyetçi eğilimin yükseldiğini gösteriyor ki bu olumlu bir gelişme.
Ancak ABD, Irak’ı görmezden gelmeyi sürdürürse ülkenin zorlukla elde ettiği bu kırılgan özgürlük de kaybolacak.
Bu yüzden, Iraklılar sadece kendilerine güvensinler ve nereden gelirse gelsin yardım iddiası ile uzanan Batılı ellere karşı dikkatli olmalıdırlar.
Çünkü bu yardımların hepsi, karşı çıktığımız dinCi partilerin konumunu yeniden güçlendirmesine neden olacak aptal “Batı solu”nun baskısı altında her an patlamaya hazır bir bombadır!