Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Lübnan'daki halk hareketlerine karşı kayıtsız kalmak mümkün mü?

Arap Baharı’nın yaşandığı sıralarda Amin Maalouf‘a, üzerinde çalıştığı yeni romanının ne durumda olduğunu sordum. Arap Baharı sebebiyle yaşanan olayların, başka bir şey hakkında düşünmesini engellediğini söyledi. Ona, “uzak bir adada yalnız bir yaşantısı olduğunu” söyledim. O ise bu denli büyük olayların en uzak adalara dahi sirayet ettiğini söyledi.
Eskiden, dünya çapında 14 baskısı ve Sokotra'dan Sumatra'ya kadar okuyucuları olan bir dergide yazı yazarken, Lübnan’la ilgili bir konuyu seçtiğimde her zaman kendimi suçlu hissederdim. “Beyrut’ta yaşanan hükümet krizi, Orta Afrika’daki bir okuyucunun niye ilgisini çeksin!” Fakat bu sefer, ne zaman başka bir konu hakkında yazmayı düşünsem utanıyorum. Lübnan’daki olaylar, en uzak adalardaki insanları dahi meşgul ediyor. Olaylarla aramdaki mesafe çıplak gözle görülecek kadar yakın. Gösterilerde atılan sloganlar penceremden içeriye giriyor. İnsanlar benim insanım, ülke benim ülkem.
İnsanoğlu mağaradan çıktıktan sonra yaptığı ilk şey, ev inşa etmek ve içerisine soba ve taştan oturaklar yapmak oldu. Daha sonra evin içerisinde sürekli yaşamaya karar verdi. İnsan grupları bir bölgede toplandıkları zaman oraya vatan ismini verdiler, vatanın sınırlarını koydular ve tapuyu icat ettiler. İnsanlar vatanları, toprakları ve evleri için savaşmaya başladılar. Daha sonra ise yaşadıkları toprak parçasında hak ve yükümlülükler olduğunu belirlediler ve kanunlar koydular.
Lübnan dünyada hukukla ilk tanışan ülkelerden biridir. Roma, ilk hukuk okulunu Beyrut’ta kurdu. Okul binasının taşları hala şehrin ortasında duruyor. Her ne kadar kültür bakanlarından biri dünyada benzeri olmayan bu bölgeyi insanlık tarihindeki ilk hukuk enstitüsünün taşları üzerine çimento dökmeyi tercih eden müteahhitlere devretse de!
11 gündür sokaklarda protesto gösterilerinde bulunan kalabalığın istediği tek bir şey var o da hukuk devleti olmak. Protestocular, Lübnan’ın simsarlar ve hırsızlar tarafından talan edilmesine karşı çıkıyor. Meydanlara inip protesto gösterilerinde bulunmaktan başka seçeneği kalmayan milyonlarca insanın tüm istediği bunlardan ibaret.
Lübnan’da 30 yıllık kötü gidişin ve halkın servetinin talan edilmesinin ardından devlet, sonunda kendisini halk ile karşı karşıya gelmiş bir halde buldu. Devlet, halkın durumunu görmek ve halkı dinlemek istemiyor. Elektrik, işsizlik ve çöpler ile ilgili yaşanan sıkıntıların kendi sorumluluğunda olduğunun hatırlatılmasını istemiyor. Devlet belki de varlığını, gücünü ve teminatını talep eden milyonlarca kişinin sokaklarda gösteri yaptığının farkındadır!