Sevsen Şair
TT

​Iraklılar ve Lübnanlıların ayaklanmasında yeni olan ne?

Yeni olan, İran rejimine yönelik baskının, beklendiği gibi İran halkından değil, İran’ın vekilleri aracılığıyla işgal ettiği başkentlerin sakinlerinden gelmesi oldu. İran'ı içeriden vurmamıza ve Arap ulusal güvenliğimizi elde edene, sınırlarımızı koruyana ve terörün gölgesini üzerimizden kaldırana kadar sürecek bir savaşı kışkırtmamıza gerek olmadığını söylememizin lüzumu yok. Bilakis İran’ı, vekilleri ve güvenliğimizi tehdit eden terör örgütleri eliyle işgal ettiği 4 Arap ülkesinin başkentinden uzaklaştırmamız gerekiyor. Bunu başarabilirsek, hedeflerimize ulaşılır ve güvenliğimizi yeniden inşa edebiliriz.
Sadece İran'ın Lübnan ve Irak'taki vekillerinin, Bahreynli, Yemenli ve Suudi milislerine eğitim veren, silah ve patlayıcı kaçakçılığı yapan, bize karşı konferanslar düzenleyen, yasalardan kaçanlara kucak açan ve yıllarca Bahreyn ve Suudi Arabistan hükümetlerine karşı faaliyet gösteren kişiler olduğunu hatırlatmamız yeterli. Dünyamızdaki terörün kaynağı olan İran'ın vekilleri, etrafımızı saran 4 Arap ülkesinin başkentini ele geçirdiler.
Yeni olan, Iraklıların ve Lübnanlıların İran'ın vekilleri aracılığıyla kurduğu baskı altında oluşturulan hükümetlere ve bu ülkelerin hükümetlerini kurma konusunda onlarla ittifak kurmalarına karşı ayaklanmasıydı. Yine yeni olan, dini söylemlerdeki eski geleneksel içeriklerin, tarihin izdüşümlerinin, topun komplolara atmasının, diğer iddia ve suçlamaların artık hiç değerinin olmamasıydı.
Yeni olan, İran Dini lideri Ali Hamaney’in, Arap ülkelerindeki gücünü yitirmesinin ardından Hamaney'e sadık dini otoritelerin saygınlıklarının yerle bir olmasıydı.
Yeni olan, İran’ın vekillerinin, iktidarda kalmak istemeleri halinde kendilerini korumak için namluyu vatandaşlara doğrultmaktan başka seçenekleri olmaması ve kurdukları ittifakların artık ne Irak ne de Lübnan halklarını devlet idaresinde eksiklikleri olabileceğine ikna etmeye yetmemesiydi.
Yeni olan, bu kez cesaretin olması ve Iraklılar ile Lübnanlıların ayaklanmalarındaki can alıcı noktanın, İran vekillerinin yakın zamana kadar halk korumasında olmalarıydı.
Yeni olan, iki ülkede de ulusal devletlerin ortadan kaldırılması, devlet yeteneklerinin İran rejimine devredilmesi ve devlet otoritesinin İran destekli silahlı gruplar (Hizbullah ve Haşdi Şabi içindeki bazı gruplar) tarafından baltalanması için İran vekillerinin başvurdukları taban olan Şiilerin de sokaklara dökülmesiydi.
Yeni olan, iki halkın, Arap geçmişlerindeki ortak paydada buluşup, topraklarını koruma içgüdüsüyle, İran gelgitleri karşısında mezhepçi anlaşmazlıklar ve bölünmeleri eriterek birlik olmalarıydı. Bu da vekillerini halklarından korumak için silahlı milisler yaratan İran'a ağır bir darbe oldu!
Hizbullah ve Haşdi Şabi, yalnızca İran'ın vekillerini halklarından korumaya yarayan İran Devrim Muhafızları Ordusu’ndan (DMO) başka bir şey değildi. DMO’nun İran ordusuna paralel olarak kurulma sebebi de buydu. DMO, İranlılara mollaları onlardan korumak için baskı uygular. Hizbullah da birçok kez Lübnan halkına silah doğrulttu. Bugün Haşdi Şabi de aynı şeyi yapıyor ve namlularını Iraklılara doğrultuyor.
Yaptırımlar yüzünden yaşanan ekonomik baskılar, söz konusu milislerin boğazını sıkarken kafalarını karıştırdı ve içerideki otoritelerini sarstı. Lübnan ve Irak halkları Katar’a karşı zafer kazandı. Bu nedenle örneğin Irak ordusu bugün İran’ın vekilleri ve DMO karşısında baskı uygulayabiliyor. Bu milisler, uzun süre devletleri zorlayarak milli orduların onurlarıyla açıkça oynamıştı.
Yeni olan, Iraklılar ve Lübnanlıların İran hegemonyasına karşı milli ordularına yanlarında olmaları için yalvarmalarıydı. Bu ülkelerde İran’ın onayı olmadan ne bir bakan atanabiliyor ne de hükümet kurulabiliyor. Sonuç, yolsuzluklar yüzünden zayıflamış, milisler tarafından korunmasa karar alamayacak olan hükümetler oluyor. Bu milisler, İran’ın vekilleri söz konusu olduğunda o ülkenin vatandaşına dahi kurşun sıkmaktan geri durmayacak başka bir ordu haline geliyor ve bu ordu devleti korumuyor.
Yeni olan, İran'a karşı beklenmeyen bir yerden savaş açılmasıydı. Dolayısıyla İran buna karşı elinden geldiğince direnecek. Baskı yapacak. Vekillerine teslim olmamasını ve direnmesini emredecek. İsyancı Arap gençlerinin üzerine ateş açılması talimatı verecek. Dini söylemler, ağlamalar ve ağıtlarla Lübnan örneğinde olduğu gibi mezhepçi ittifakları kışkırtacak ve istifa eden Başbakan'ın yerine vekillerinden birini getirmeye çalışacak. Bugün (Hizbullah Genel Sekreteri) Hasan Nasrallah istese dahi istifa edemez. Bu şimdilik yasak. İran’ın başı artık dertte ve çıkarları her şeyden önce geliyor. Bu yüzden vekillerine ülkeyi yakmak zorunda kalsalar dahi baskı yapmaya devem edecektir.
Bu iki halkın kararlılığı ve iradesine karşısında elinden geleni ardına koymayacaktır.