Gazze ve Batı Şeria’da şu anda var olan durum sürerken ve Hamas Hareketi’nin 2007 yılında düzenlediği darbenin neden olduğu bölünme sona erdirilmeden seçimler düzenlenmesine yönelik bir Filistinli “resmi” yaklaşım bulunuyor. Ancak bazı Filistinli ve Filistinli olmayan ilgili kişiler, bu bölünme sona erdikten ve tarihi Filistin topraklarının bu iki uzak bölümünde yaşayan Filistinlileri yeniden bir araya getirecek uzlaşı sağlandıktan sonra seçimlerin yapılmasını tercih ediyorlar.
Müslüman Kardeşler örgütünün planladığı, Katar ve İran’ın desteklediği Hamas’ın 2007’deki kanlı darbesinin akabinde bugün Filistin’de, Filistin Kurtuluş Örgütü ve Ulusal Meclis çerçevesinde yeniden birbirine entegre edilebilecek iki örgüt değil, iki ayrı oluşum bulunuyor.
Bunun yanısıra Fetih Hareketi ile başta Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) ve Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi (FDHKC) olmak üzere diğer birçok Filistinli örgüt arasında da sorunlar var. Ancak bu örgütlerin ve grupların çoğu, ne Gazze ve Batı Şeria’da ne de yakın ve uzak Arap ülkelerinde sahada gerçek bir varlığa sahip olmayıp sadece adları olan örgütlerdir.
Farzedelim ki Fetih ve Hamas’tan her biri kendi siperlerini, oluşumunu ve “devleti”ni korumakta kararlı bir şekilde iken söz konusu seçimler yapıldı. Bu adım kesinlikle bölünmeyi daha tehlikeli bir boyuta ulaştıracaktır. İran’ın yanısıra bazı Arap tarafların bir iç savaş çıkmasını istediği ve bunun için çalıştığı göz önüne alınırsa bunun özellikle de Gazze Şeridi’nde bir Filistin iç savaşı çıkmasına yol açması mümkündür.
Nitekim bu taraflar, 2007 yılında imzalanan Mekke-i Mükerreme anlaşmasının çökmesinin akabinde de böyle bir savaş çıkarmaya çalışmışlardı.
Bilindiği gibi bu durumlarda atın önüne arabayı koymamak gerekiyor. Dolayısıyla seçimler düzenlenmeden önce bu bölünme ortadan kaldırmalı, 2007 darbesi öncesine dönülmeli ve Mekke anlaşmasının hakemliğine başvurulmalıdır. Yine bilindiği gibi Hamas, merhum Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Aziz’in himayesi altında imzalanan bu anlaşmanın daha mürekkebi kurumadan kendisinden kurtulmaya çalışmıştı. Böyle yaparak Hamas, açıkça karar alıcılarının ne Halid Meşal ne de İsmail Heniyye değil de Müslüman Kardeşler, Katar ve her şeyden önce Ali Hamaney ve “Tarzan” generali Kasım Süleymani’nin temsil ettiği İran rejimi olduğunu kanıtladı.
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve Fetih Hareketi’nin, bu son derece önemli mesele ile uzaktan ilgilenenlerden farklı hesapları olduğu kesin. Bu nedenle, uzlaşı gerçekleşmeden ve Gazze’nin coğrafi değil siyasi olarak Batı Şeria ile yeniden birleşmesinden önce seçimleri düzenlemeyi şart koşuyorlar.
Mahmud Abbas, Ulusal Yönetim ve Fetih Hareketi’ndeki kardeşleri, dizginleri başkasının elinde olan Hamas’ın bu uzlaşıyı istemediğini herkesten çok daha iyi biliyorlar.
Müslüman Kardeşler, Katar ve İran bunu istemediği için Hamas’ın 2007’de atmış olduğu bu bölücü adımdan geri adım atamayacağını biliyorlar.
Nitekim Hamas, Filistin Yönetimi tarafından önerilen genel seçimlere katılmaya şartlı olarak hazır olduğunu açıkladıktan sonra kendisine verdiği bütün mali ve siyasi destek için İran’a teşekkür etmişti.
İşgal altındaki Kudüs’ün de seçimlere katılmasını şart koşması, Hamas’ın, Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Ulusal Yönetim ve Fetih Hareketi’nin önerdiği bu seçimler konusunda ciddi olmadığının kanıtıdır.
Çünkü bu şartın gerçekleşmesinin imkansız olduğunu çok iyi biliyor. Yine Müslüman Kardeşler, İran, Katar ve adını anmaya gerek olmayan diğer bazı ülkelerin bu bölünmeyi desteklemeleri ve gerçekleşmesine katkıda bulundukları gibi bu tehlikeli bölünmede temel bir rolü olan İsrail’in buna izin vermeyeceğini de biliyor.
Bu bağlamda hem gerçek hem de hayali bazı Filistinli grupların da bu birleşme adımının başarılı olması için öncesinde Fetih ve Hamas arasında bir uzlaşının gerçekleşmesi gerektiğini vurguladıklarına işaret etmeliyiz.
Bunun yanısıra hepsi olmasa da aralarında Mustafa el-Bergusi liderliğindeki Filistin Milli İnisiyatif Hareketi, ulusal birlikler ve etkin sendikaların da bulunduğu diğer grupların çoğunun da bu uzlaşıya katılması gerektiği belirtiliyor.
Doğrusu böyle bir adım uzun zaman alacak ve son derece zor düzenlemelere ihtiyaç duyacak bir adımdır. Ancak bu sırada İsrail’in de seyirci konumunda kalmayı kabul etmeyeceği, bu yönde atılacak herhangi bir adımı engellemeye ve bu yöndeki her girişimi başarısızlığa uğratmaya çalışacağı bilinmelidir.
Eğer gerçekten Kudüs, Batı Şeria ve Gazze’yi kapsayan bir Filistin Ulusal Meclisi seçimleri düzenlenmek isteniyorsa öncesinde özellikle de Hamas ve Fetih arasında bir ulusal uzlaşı sağlanması gerektiğinin altı bir kez daha çizilmelidir.
Doğrusu halihazırda ve öngörülebilen bir gelecekte böyle bir adımın gerçekleşmesi tam anlamıyla imkansızdır.
Çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi Hamas kararlarını kendisi almıyor ve bu bölünmenin devam etmesini, bu iki büyük Filistinli grup arasında uzlaşının gerçekleşmesini istemeyen taraflar bulunuyor. Bunlar arasında İran, bazı Arap ülkeleri ve ne yazık ki bu denklemin temel güçlerden biri olan İsrail var.
Bu nedenle, seçimlerin Mahmud Abbas’ın istediği gibi -ki bu talebinde oldukça haklıdır- yapılması gerekiyorsa bu seçimlerin Gazze’yi kapsamayacağı dolayısıyla Hamas hatta bazı temel grupların seçimlere katılmayacağı şimdiden açıkça bilinmelidir.
Büyük olasılıkla Kudüs’ü de kapsamayacaktır ki bu da ciddi bir kriz doğuracaktır. Çünkü içeride ya da dışarıda olsun Filistinlilerin, böyle bir adımı kabul etmeyecekleri kesindir.
Bu adımı, Filistinliler arasındaki bölünmeyi derinleştiren, ulusal birliği ne yakın ne de uzak vadede gerçekleşmesi mümkün olmayan uzak bir hedef haline getiren bir adım sayacaklardır.
Doğrusunu söylemek gerekirse bu sorun, hem Mahmud Abbas hem de Fetih ve Ulusal Yönetim açısından oldukça çetrefilli bir sorundur. Zira bazılarına göre Filistin durumu “gevşek” bir hale geldi ve yenilenmeye ihtiyacı var. Bu yenilenme için de genel seçimler ile Filistin Ulusal Meclisi seçimlerinin düzenlenmesi gerekiyor.
Bunun ise imkansız olmasa da son derece zor olduğu açık. Bu da bazı İslam ve Avrupalı ülkelerin desteği ile etkin Arap ülkelerinin, Hamas ve arkasında duranları, kutsal Filistin davasının bugün gerçek zorluklar ile yüzleştiğine ikna etmek için ciddi girişimlerde bulunmalarının zaruri olduğu anlamına geliyor.
Bu zorluklar da İsrail’in kararlı bir şekilde tehlikeli ve yıkıcı planlarında ilerlemesi, Başkan Trump’ın ikinci dönem başkanlığı kazanması durumunda mevcut ABD yönetiminin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabul edip büyükelçiliğini bu kutsal şehre taşıyarak başlatmış olduğu süreci devam ettirecek olmasıdır.
Bu Arap ülkeleri, Hamas ve onun arkasında duranların, onu destekleyenlerin bunu göz önüne almalarını sağlamalıdır.
TT
Filistin seçimleri bölünme son bulmadan yapılabilir mi?
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة