İlyas Harfuş
Lübnanlı gazeteci ve yazar
TT

​Güçlü dönem halkı ile çatışıyor

Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın zorlu askeri ve siyasi kariyerini karakterize eden bir dizi tarihi aşama içinde 13 Ekim 1990 ve 17 Ekim 2019 en önemli iki aşamadır. Bunların ilki, Avn’ın Suriye tankları ve uçakları aracılığıyla Baabda Sarayı’ndan zorla çıkarıldığı tarihtir. O dönemde Avn bunu, Lübnan’ı Suriye vesayetinin kucağına itmek için düzenlenen bir komplo olarak nitelemişti. İkincisi, Lübnan’ın modern tarihinde tanık olduğu, Avn’ın Lübnan tarihinde bırakmayı arzuladığı lekesiz ve beyaz sayfaları tehdit etmeye başlayan en geniş gençlik hareketinin patlak verdiği tarihtir. Avn akımı ve müttefikleri, bu hareket patlak verdiğinde de bunun muhaliflerinin kendilerine karşı bir komplosu olduklarına inandıklarını gizlemediler.
Bu gençlik hareketinin, Lübnan Cumhurbaşkanı’nın siyasi hayatı boyunca yüzleştiği en zor sınav olduğuna şüphe yok. Lübnanlı gençlerin boğazlarını yırtarcasına “hepiniz yani hepiniz” sloganını atmalarını ve yönetimin bütün sembollerinin yıkılmasını talep etmelerini görmek, hayatının büyük bir bölümünü cumhurbaşkanı olmayı hayal ederek geçiren ve bunun için Şiilere güvenen 80 yaşındaki birisi için kolay değil. O, gençlerin ‘değişim ve reform’ savaşında yanında olduklarını ve ‘cumhurbaşkanlığı sarayının’ onların evi olduğuna inanıyordu. Ama birden bu evin, eylemcilerin kendisine ulaşmasını engellemek için güvenlik güçleri tarafından kuşatılmış olduğunu gördü.
Sürgünde olduğu yıllar boyunca Mişel Avn, cumhurbaşkanlığı koltuğunun hep onun hakkı olduğunu düşündü. Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda oturanların, Lübnanlıların iradesine rağmen Suriye vesayeti tarafından zor kullanılarak kendisinden alınan cumhurbaşkanlığı makamını işgal ettiklerine inandı. Fransa’da kaldığı uzun yıllar boyunca gerek lideri olduğu siyasi akım, gerekse ABD yönetimlerinden ve Kongre’den isimler dahil gerçekleştirdiği dış temasları aracılığıyla ülkesine dönmek için bütün yolları denedi. Hatta bu yüzden özellikle bugün kendisini destekleyen siyasi grupların suçlamalarına maruz kaldı.
Bütün bunlara rağmen Avn, kendisini insanlara yaklaştırdığını ve onların ‘ülkenin bağımsızlığını, egemenliğini ve özgürlüğünü korumak’ şeklinde özetlenebilecek sloganlarının arkasında durmalarını sağladığını düşündüğü şeye güvenmeyi sürdürdü. Lübnan’a dönmesinden iki yıl önce kendisi ile görüştüğümde bana unları söyledi: “Lübnan’da cumhurbaşkanı olmak için dış güçlerin desteğine ihtiyacım yok. Bunun için gerekli halk desteğine sahibim. Lübnan’a döndüğümde aslında bana ait olan bir hakkı geri alacağım. Ben ne seçimlerde başarısız oldum ne de Lübnan ordusu bana bir darbe girişiminde bulundu. Beni Baabda Sarayı’ndan uzaklaştıran tanklar oldu. Bunun arkasında Suriye kuvvetleri ile işbirliği yapan Lübnanlı güçler vardı.”
Ancak çok geçmeden Avn, Lübnan gibi bir ülkede yönetimin başına geçmek için tek başına Şiilerin desteğinin yetmeyeceğini keşfetti. Onu tanıyanlar cumhurbaşkanı olmanın onun için bir saplantı olduğunu bildikleri için ona cazip teklifler sunmaya başladılar. Bunların ilkini -belki de birçokları bunu unutmuştur- Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri yapmıştı. 1994 yılında Berri, “Temsilciler Meclisi Başkanı olarak bir kez daha Avn’a Lübnan’a geri dönmesi çağrısı yapıyorum. Bir süre önce bizzat ona, bunu teklif etmiştim. Ama o, şaka yaptığımı zannetti. Ben şaka yapmıyorum. Bunu ne zaman arzu eder ve dile getirirse; bizler, konuyu takip etmeye ve gerekeni yapmaya hazırız. Bu konuda oldukça ciddiyiz” açıklamasını yapmıştı.
O zaman Mişel Avn ile iletişime geçip bu öneriye yanıtının ne olacağını sormuştum. Uzun süren bu konuşmanın (Tam metni, 7 Ağustos 1994 tarihinde el-Majalla derigisinde yayınlamıştı) sonunda Mişel Avn şöyle demişti: “Benim ile Suriye arasında hiçbir Lübnan’lı aracı istemiyorum. Karar sahipleri ile doğrudan anlaşmak istiyorum. Çünkü diyalog aracılığıyla nereye ulaşacağımı bilmek istiyorum.”
 Avn “nereye ulaşacağını” öğrenene kadar bir 10 yıl daha sürgünde kaldı. Bu süre içerisinde  taraflar ile bazıları aleni bazıları da gizli birçok görüşme gerçekleştirdi. Bu görüşmelerin arasında en bilindik olanlar, ülkesine dönmeden önce Suriyeli yetkililer ve Hizbullah ile gerçekleştirdiği bir dizi görüşmelerdi. Nitekim milletvekili İbrahim el-Musavi de katıldığı son televizyon programında bu görüşmelere değinerek, Avn ile Fransa’da birçok kez temaslarda bulunulduğunu ve bir sonraki aşamayla ilgili siyasi tartışmaların yapıldığını ifade etti.
Suriye rejimine yakınlığı ile bilinen medya organlarının yayınladığı (1998 yılında) ve Avn ile yapılan bir röportaj da bu görüşmelerde konuşulanlara ilişkin bilgiler içeriyordu. Avn bu röprotajda şunları söylemişti: “Suriye’nin Lübnan’da yaşanan her şeyde veya en azından çoğunda parmağı olduğuna inanmak zor. Suriye’nin yönetimdekilerin ve adamlarının skandalları ile ne ilgisi var? Suriye’nin Lübnan’ın iç oyunlarının dışında olduğuna inanıyoruz. Suriye ile en büyük sorunumuz onun adına bize yapılanlar olabilir. Nitekim kendilerine güvendiğim ve durumun iç yüzünü bilen dostlarım pek çok kez Suriye’nin suçsuz olduğunu belirttiler.”
Lübnan’a dönmeden ve dönmesinden hemen sonra Avn’ın, Hizbullah ve silahına karşı pozisyonu muhalif bir pozisyondu. 2005 yılında kendisi ile evinde gerçekleştirdiğim uzun görüşmede Avn, “Hizbullah’a eğer Lübnan’da bir devlet kurulmasını istiyorsa silahını bu devlete teslim etmesi gerektiğini söylüyoruz” ifadesini kullanmıştı. Bu görüşmeden bir yıl sonra Avn ile Hizbullah arasında Beyrut’un güney banliyösüne ve Avn’ın doğduğu eve yakın kiliselerden birinde ünlü Mar Mikhael Anlaşması imzalandı.
Bu anlaşma, Hizbullah’ın silahına uygun bir kılıf sunarken aynı zamanda nüfuzunun geleneksel bölgelerini aşarak Hristiyan bölgelerine doğru genişlemesini sağladı. Avn açısından ise bu anlaşma 10 yıl sonra onu cumhurbaşkanlığına ulaştıracak önemli bir adımdı. Bunun ardından Hizbullah ve Özgür Yurtsever Hareketi, Temsilciler Meclisi’ni bir buçuk yıl boyunca devre dışı bırakıp, Avn’ın cumhurbaşkanı seçilmesi için baskı yaparak onun cumhurbaşkanı seçilmesini sağladılar.
Avn’ın sadece Hizbullah ve Özgür Yurtsever Hareketi’nin adayı olarak cumhurbaşkanlığını kazanması mümkün değildi. Bu yüzden Temsilciler Meclisi’nin devre dışı bırakılması başka hesapları da dayattı. 1990 yılında silahın yalnızca Lübnan ordusunun elinde olması ve silahlı milis güçleri ortadan kaldırma gerekçesi ile Lübnan Kuvvetleri’ne karşı yürüttüğü savaşa rağmen cumhurbaşkanı seçilmek için Avn, Lübnan Kuvvetleri ve lideri Samir Caca ile uzlaşma sağlamak zorunda kaldı. Caca’nın kalesi ve merkezi haline gelen Keserwan köyünde iki taraf arasında Maarab Anlaşması imzalandı.
Bu Hristiyan ittifakının yanı sıra Avn’ın seçilmek için Sünni güçlerden birinin de desteğini elde etmesi gerekiyordu. Damadı Cibran Basil, bu Sünni desteği farklı yerlerde ararken Avn’cıların bizzat kendilerinin belirlemiş olduğu dini gruplar içinde ‘en güçlüler’ ile anlaşma kuralına, Sünniler içerisinde sadece Saad Hariri’nin uyduğu açığa çıktı. Lübnan Kuvvetleri ile anlaşmazlık sayfasının kapatılması gibi Müstakbel akımı ile de anlaşmazlık ve suçlamalar sayfası kapatıldı. Uzlaşı sağlandı. Saad Hariri’nin Beyrut’un merkezindeki evi sık sık Bakan Cibran Basil tarafından ziyaret edilir oldu.
Saad Hariri ve Samir Caca’nın Özgür Yurtsever Hareketi ile vardıkları uzlaşıların, partinin hedefine ulaşmak için atmış olduğu adımlardan ibaret olduğunu anlamaları için çok zaman geçmesine gerek kalmadı.
Şimdi ise, çözümü zor hükümet krizi ve kötüleşen ekonomik kriz ile Cumhurbaşkanı Mişel Avn bir kez daha kendini zorlu seçenekler ile karşı karşıya buldu. Bir zamanlar güvendiği ‘büyük halk’a artık güvenmesi mümkün değil. Hatta Avn halka, yönetimdeki hiç kimseyi beğenmiyorsa çekip gitme çağrısı yaptı. Müttefikleri Hariri ve Caca, ancak kendi zorlu şartlarını kabul etmesi karşılığında Avn’ı desteklemeye hazırlar. Zorlu bir doğum sürecinden sonra doğan ancak ömrü kısa olan ve ‘güçlü döneminin birinci hükümeti’ olması gereken hükümet, içeriden bölünerek devrildi. Hizbullah’tan başka kendisini destekleyen hiç kimse kalmadı. Ancak Lübnan’daki mevcut koşullarda Hizbullah’ın desteği de bu tür bir krizden çıkmak isteyen herhangi bir politikacının sahip olmak isteyeceği en son şeydir. Artık bunu seçmek bile artık Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın elinde değil.