Abdulaziz Hamad Uveyşik
Körfez İşbirliği Konseyi Siyasi İşler ve Müzakereler Yardımcı Genel Sekreteri
TT

Yeni Avrupa liderliği, Körfez güvenliği politikasını gözden mi geçiriyor?

Avrupa Komisyonu’nun yeni başkanı Ursula von der Leyen ile Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz arasında bu hafta gerçekleşen telefon görüşmesi, Avrupa’nın Körfez’in güvenliği politikasında yakın bir zamanda görülebilecek bir revizyonun işareti olabilir.
Zira İran’ın bölgede yeni saldırılar ve gerilimi tırmandırmayı planladığına dair göstergeler ışığında bu politikanın acilen düzeltilmesi gerekiyor.
Bu ayın başında ABD donanması, Yemen’deki Husi milislere, İran yapımı gelişmiş cihazlar ve balistik füzelerin monte edilmesinde kullanılan parçalar taşıyan bir gemiyi ele geçirdi.
Bu önemli bir gelişme çünkü ilk kez bu kadar yüksek düzeyde teknolojik İran silahları, Yemen’e gönderilirken ele geçirildi. Söz konusu gelişme, halihazırda Yemen savaşının tarafları arasında var olan ateşkesi bozmak için İran’ın bir gerilimi tırmandırma çabası olarak da görülebilir.
Birleşmiş Milletler (BM) 4 Aralık’ta, Almanya, İngiltere ve Fransa’nın temsilcilerinden aldığı ortak mektubu yayınladı. Mektupta, İran’ın nükleer başlıklı balistik füze geliştirmesinin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2231 sayılı kararına aykırı olduğunun altı çizildi. Üç ülkenin temsilcileri, “Bu faaliyetler, İran'ın balistik füze teknolojilerini modernize etmek için gerçekleştirdiği bir dizi gelişmenin en yenisidir” diye de ekledi. Bilindiği gibi İran, bölgede en büyük balistik füze cephaneliğine sahip.
Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu 11 Kasım’da, İran’ın Fordo Nükleer Tesisi’nde uranyum zenginleştirmeye yeniden başladığına dair bir rapor yayınladı. İran da bunu itiraf etti. Bunun üzerine Almanya, İngiltere, Fransa Dışişleri bakanlarının yanısıra Avrupa Komisyonu Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikasından Sorumlu Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini, aynı gün ortak bir açıklama yayınlayarak, nükleer anlaşmaya yönelik bu yeni ihlal karşısında duydukları derin endişeyi dile getirdiler.
Irak’ta, Kasım ve Aralık aylarında ABD kuvvetlerini hedef alan roket saldırıları arttı. ABD kuvvetleri ve ortak güçlere ait üslere yönelik 10 roket saldırısı gözlemlendi. ABD’liler, her seferinde şiddeti ve hedefi vurma hassasiyeti artan söz konusu saldırıların arkasında İran ve Irak’taki müttefiklerinin olduğunu teyit ediyorlar. Ortadoğu'dan Sorumlu Dışişleri Bakanı Yardımcısı David Schenker geçen hafta yaptığı açıklamada, “İran tarafından desteklenen milis güçlerin, ABD güçleri ile DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu güçlerinin bulunduğu Iraklı askeri üsleri hedef alan saldırılar düzenlediğini” vurguladı.
İran’ın; Kuveyt, Suudi Arabistan veya Koalisyon güçlerini hedef alabilecek kısa menzilli balistik füzeler de dahil Irak’a yeni silahlar ve füzeler gönderdiğine inanılıyor.
İran’ın gerilimi tırmandırma konusundaki kararlılığı ışığında Körfez İşbirliği Konseyi ve ABD, herhangi bir İran macerasına karşı hazırlıklı olmak için hazırlık seviyesini yükseltti.
Avrupa ise garip bir çelişki içinde görünüyor. İran’ın nükleer anlaşmayı ihlal ettiğini, 2231 sayılı Güvenlik Konseyi kararının getirdiği yükümlülükleri yerine getirmediğini kabul ediyor. İran şehirlerinde ve Arap ülkelerindeki barışçıl gösterilerde insan hakları sözleşmelerini ihlal ettiğini itiraf ediyor. Ancak, öte yandan bazı Avrupa ülkeleri, ekonomik çıkarlarla daha ilgili, bunun için İran rejimine yardım eli uzatmaya hazır gibi görünüyor.
İran’ın bu tavrını açıklayan birçok sebep var: ABD’ye ait insansız hava aracının düşürülmesine, uluslararası tankerleri ve petrol tesislerini hedef alan saldırılarına şu ana kadar doğrudan karşılık verilmemesi İran Devrim Muhafızları’nı daha da cesaretlendiriyor.
Öte yandan Devrim Muhafızları, gerilimi tırmandıran bu adımları, İran hazinesini ve Devrim Muhafızları’nın operasyonlarını finanse etme gücünü etkilemeye başlayan ABD yaptırımlarına bir karşılık olarak da görüyor. Son zamanlarda İran’ın bu eylemlerinin en önemli sebebi ise, İran’daki protesto gösterileri ile Irak ve Lübnan’da nüfuzunun sınırlanmasını talep eden halk hareketleridir. ABD ve ortaklarına karşı gerilimi tırmandırarak İran, kendisi ve müttefiklerinin göstericilere karşı uyguladıkları baskıcı yöntemlerden dikkatleri uzaklaştırmaya çalışıyorlar.
Manama Diyaloğu’nda ABD Merkez Kuvvetler Komutanı General Kenneth McKenzie, İran’ın gerilimi yükseltme çabalarına karşı uyardı. ABD’nin ek 14 bin asker ve silah göndermesinin, İran’ı Körfez’de ABD güçlerini doğrudan hedef almaktan caydırmış olabileceğini ama Suudi Arabistan’ın 14 Eylül’de maruz kaldığı türden saldırılar düşünmekten caydıramadığını belirtti.
Riyad’ta 10 Aralık’ta düzenlenen Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) Zirvesi’nde, İran’ın söz konusu gerilimi yükseltme girişimlerine karşı endişeler dile getirildi. Ortak Savunma Meclisi ve askeri komutanların, silahlı kuvvetlerin hazırlık seviyesinin yükseltilmesine yönelik tavsiyeleri onaylandı. Bu arada ABD de bölgede ortaya çıkan yeni tehditlerle başa çıkmak için daha fazla asker ve ekipman göndermeye hazır olduğunu belirtti. KİK ve ABD, Körfez’deki seyrüsefer özgürlüğünü ve bölgedeki su yollarını korumak için tam bir eşgüdüm ile hareket ediyor. KİK üyelerinin çoğu, İngiltere ve diğer ülkeler, ABD’nin temmuz ayında kurduğu ve faaliyet alanı Hürmüz Boğazı, Babül Mendep ve aralarındaki bölgeyi kapsayan uluslararası deniz koalisyonuna katıldı.
Avrupalı ortaklar ise , İran’ın tepkisinden korktukları için ABD’nin liderlik ettiği koalisyondan uzak durmaya karar verdiler. Bunun yerine Fransa, yeni bir girişim önerdi.
Fransa Savunma Bakanı Florence Parly, Körfez’de seyrüsefer güvenliğini sağlamaya katkıda bulunmak amacıyla Körfez’deki Fransız askeri üssünün 2020 yılının ocak ayında 12-15 Avrupalı personeli konuk edeceğini açıkladı. Fransa kendisine 10 Avrupa ülkesinin daha katılmasını umut ediyordu ama şu ana kadar sadece Hollanda 2020’de kendisine katılmaya hazır olduğunu deklare etti.
NATO’ya gelince, 3 Aralık’ta Londra’da düzenlenen son toplantısında, İran gündemi arasında yer almadı. Görünüşe bakılırsa NATO, Avrupa sahnesindeki tehditler, ABD Başkanı’nın NATO’nun operasyonlarını finanse etme konusunda diğer üyelerin daha fazla sorumluluk almalarını istemesi nedeniyle ABD ve bazı üye ülkeler arasındaki anlaşmazlıklarla daha çok meşguldü.
Avrupa Birliği (AB), bölgedeki İran eylemlerinin ciddiyetinin farkında olmasına rağmen bölgenin güvenliğinden ziyade İran ile ticaret hacmini artırmakla ilgileniyormuş gibi görünüyordu. Nitekim Almanya, İngiltere ve Fransa, AB’nin de desteği ve yardımıyla INSTEX mekanizmasını kurmuştu. Bu mekanizma, Avrupalı şirketlerin ABD yaptırımlarının etrafından dolanmalarını kolaylaştırıyordu. Ayrıca ABD’nin kontrol ettiği küresel bankacılık sisteminin dışında bir takas mekanizmasına dayanıyordu. Bu ayın başında, uluslararası güvenlik ve barış yerine ekonomik çıkarları önceleyen bu mekanizmaya 6 Avrupalı devlet daha katıldı.
Bu denklemlerdeki yeni değişken ise, İran ile ateşkes politikasını benimseyen Avrupa Birliği'nde yaşanan liderlik değişimidir. Analistler, yeni liderliğin bir öncekinde daha gerçekçi, güvenlik ve barışa yönelik tehditlere daha çok odaklanan bir liderlik olacağını tahmin ediyorlar. Peki, bu yeni liderlik, İran politikalarını yeniden değerlendirecek mi yoksa İran’ın komşularına yönelik daha tehlikeli bir saldırı düzenlemesini mi bekleyecek?