Ali Tarakçı
Gazeteci
TT

Anayasa, siyasi partiler yasası ve CHP kongreleri...

Türkiye hızla bir yol ayrımına doğru gidiyor.
Ya demokrasi ya da otoriter bir sistemden yana tercih yapacak.
Demokrasi ülkenin saygınlığını artırırken, yaşam kalitesini yükseltecek. Yok, otoriter bir sistemin daha egemen olacağı yoldan yürüyecekse, saygınlığı azalacak ve yaşam kalitesi düşecek.
2020'de Türkiye'de siyaset yeniden karılacak...
Mevcut iktidar için yolun sonu gözüküyor.
Ancak bunun olabilmesi için de; milletin bir seçenek olarak göreceği ve umudu yükseltecek bir parti arayışı olacak.
Ve toplumun önüne radikal bir değişiklik programı ile çıkmayacak.
***
Yeni siyasi partiler kuruldu, kurulmaya devam edecek.
Siyasetteki arayış devam edecek.
Siyasi partiler kongrelerini yapacaklar. Yeni genel başkanlar ve yeni kadrolar, yeni vizyonlar ortaya çıkacak.
Siyasetlerini, programlarını, söylemlerini ve kadrolarını yenileyebilenler toplumun önüne umut olarak çıkacaklar.
Mevcut statütokalarını koruyanlar, kadrolarını değiştiremeyenler, toplumun ihtiyaçlarını okuyamayanlar kaybedecekler.
***
Tüm siyasi partilerin kongreler hareketli oluyor.
Ancak CHP'de daha farklı, daha dinamik bir kongre süreci yaşanıyor.
Mutlaka rekabetçi bir ortamda gerçekleşiyor.
Mutlaka yarış kırıcı oluyor.
Mutlaka kutuplaşma yaşanıyor.
Mutlaka bel altı yöntemler çalışıyor.
Tüm eksikliklere rağmen, her ne olursa olsun, yukardan dayatılan her adaya karşı bir itiraz yaşanıyor.
İlçe başkanından, il başkanına, üst düzey yöneticilerden genel başkanlara kadar acımasızca eleştiri yapılabiliyor.
Bu otorizmin egemen olduğu ülkemizde yanlış gibi gözükse de, farklı seslerin ortaya çıkmasına ve demokrasi kültürüne katkı da bulunuyor.
Parti içerisinde engellenmek istense de bu süreç, engellen(e)miyor.
Tüm eleştirilere rağmen, parti içerisinde temsili demokrasinin iyi bir örneği yaşanıyor.
***
Katılımcı demokrasiyi savunan CHP'de yönetimlerde katılımcılığı görmek ise tam bir hayal oluyor.
Kongrelerde, liste kavgaları yaşanıyor.
Düşünün bir tek oyla seçimleri kaybeden bir ilçe başkanı ya da il başkanının listesinden yönetimde kimse olmuyor.
Listelerde yer bulamayan adayların çarşaf liste ile yönetimlere seçilebilme hakkı tüzük maddesi yerde olması çok büyük bir olumluluk. Ancak kongrelerde liste halinde yarış yaşandığında çok küçük bir oyla kaybeden yönetimlerde temsil hakkı bulunmuyor.
***
Düşünün seçimleri yüzde 51 ile kazanmış olan yönetimin ve üst kongreye katılacak delegelerin tamamını belirliyor. Yüzde 49 ile seçimi kaybetmiş listenin ise temsil hakkı bulunmuyor.
Halbuki seçime katılmış ve kaybetmiş liste yüzde 40 oy almışsa, aynı oranda yönetimlerde; il ve kurultay delegeleri arasında temsil etme hakkı olabilmeli. Bu tüzük maddesi olarak yer bulabilmeli ki; katılımcı demokrasi iddiasının inandırıcılığı ve bir anlamı olabilsin.
***
İktidar oldukları belediyelerde, devlet yönetiminde hesap verebilir, şeffaf bir devlet vaadi olanların, partilerinde şeffaf bir yapı ve hesap verilebilirlik olmaması bırakın topluma, üyelerine bile inandırıcı gelmiyor.
Parti yönetimlerine aday olanlar, devlet yönetiminde şeffaflık isterken kendi yönetimleri ile bunu talep etmemeleri ise büyük bir trajedi oluyor.
Kendisinde olmayan iktidarlara her türlü eleştiriyi yapanların, kendi iktidar oldukları yerlerde eleştiriyi unutmaları, yanlışı savunmak için cansiperane davranmaları ise sahici olmalarını engelliyor.
Son söz: Ülkenin demokratikleşmesinin önündeki en büyük engel 1982 faşist darbe anayasasının varlığını devam ettirmesidir. Ve özellikle siyasi partilerin otoriter yapısını korumasının nedeni olan siyasi partiler yasasıdır. Türkiye'nin demokratikleşmesinin ve partilerinin demokratik bir siyasi partilere dönüşebilmesinin önündeki engeller kaldırılmadan tam bir demokrasi ile tanışmak hayal olarak kalmaya devam edecektir