Fahd Süleyman Şukeyran
Suudi Arabistanlı araştırmacı yazar
TT

Suudi Arabistan yargısı ve Kaşıkçı davası

Suudi Arabistan Başsavcılığı’nın Cemal Kaşıkçı davası sanıkları hakkında verilen kararları açıklamasıyla Suudi Arabistan devleti, başta yargı kurumu olmak üzere kurumlarının gücünü ve kararlılığını kanıtlamış oldu.
Davanın başlamasından bu yana geçen 14 ay boyunca 10 duruşma yapıldı. Bu duruşmalara, Türk tarafının temsilcilerinin yanısıra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerinin temsilcileri de katıldı. Temsilciler, dava sürecini, ayrıntıları ve uygulanan prosedürleri yakından takip etti. Bu da, bu konuda Riyad’ı suçlamak isteyen ülkelerin ve onların yörüngesinde dönen aşırılık yanlısı grupların öne sürdüğü bütün suçlamaları ve şüpheleri dağıttı.
Bugün Suudi Arabistan, kurucusu Kral Abdulaziz döneminde temelleri atılan yargı sisteminin yolundan giderek suçlu kim olursa olsun hâkim karşısına çıkarıyor.
Kral Selman, 3 Haziran 2015’te kendisini ziyaret eden üst düzey yetkililere özetle şu hikâyeyi anlatmış: “Kral Abdulaziz ile bir vatandaş arasında sorun varmış. Vatandaş bu sorunu çözmesi için yargıya başvurmuş. İkisi birlikte o dönemde (Kral Abdulaziz döneminde) Riyad Kadısı olan Şeyh Saad bin Atik’e gitmişler. Kadı, kendilerine neden geldiklerini sormuş. Hüküm vermesini istedikleri bir davaları olduğu karşılığını vermişler. Kadı onları evin girişinde oturtmuş ve davalarına bakmış. Davayı sonuca bağladıktan sonra da onları divaniyeye (erkeklerin oturduğu oda) kahve içmeye davet etmiş”. Kral Selman, bunun Suudi Arabistan’da şeriatın herkese uygulandığını gösteren bir örnek olduğu için anlatmış ve yetkililere en son şunları söylemiş: “Bu davada aslında Kral Abdulaziz haklıydı ama yine de davacı lehine hakkından vazgeçti.”
Cemal Kaşıkçı cinayetinin ardından Veliaht Prens Muhammed bin Selman, bağımsız yargı içerisinde adil bir yargılanmanın gerçekleşeceğini taahüt etmişti. Şarku’l Avsat gazetesinin kendisi ile gerçekleştirdiği röportajda, “Suudi Arabistan’da yargı, hiç kimsenin kendisine müdahale edemediği bağımsız bir kurumdur. Biz, şu veya bu tarafların iddialarına ve suçlamalarına önem vermeden adaleti sağlayacak, hataları düzeltecek ve yanlışların tekrarlanmasını önleyecek gerekli adımları atarak hadiselerle kararlılık ve sağduyu ile yüzleşiyoruz” demişti.
Son iki yılda, ülkeler ve gruplar, bütün düşmanlıklarıyla Suudi Arabistan’a karşı bir medya kampanyası yürüttüler. Bu cinayeti, puan kazanmak, Suudi Arabistan’ın projelerini çarpıtmak ve halkıyla arasını açmak için bir fırsat olarak gördüler. Bu kişiler adaleti gerçekleştirmek ya da suçluları ortaya çıkarmak istemiyorlardı. Bilakis amaçları tamamen ideolojikti. Bu nedenle dilleri, devlet ve toplum olarak Suudi Arabistan’a karşı yalanlar uydurup durdu.
Başta Veliaht Prens Muhammed bin Selman olmak üzere üst düzey Suudi Arabistanlı yetkililer, bu düşman medya araçlarının sahipleriyle cesaretle mücadele etti. Böylece bu kişiler kazdıkları kuyuya kendileri düştü.  Suudi Arabistan’a karşı bu kadar öfkeli olmalarının ve Riyad’a tuzak kurmak istemelerinin nedeni; bölgede stratejik ağırlığını artıran büyük atılımlar, kalkınma oranlarında astronomik rakamlara ulaşması, şeffaflık konusunda daha üst sıralara yükselmesi, yatırımcı, turist ve ziyaretçileri cezbeden bir noktaya dönüşmesidir. Bu kişiler, Suudi Arabistan’a, tarihine, kurumlarına, bölgedeki dev projesine saldırmak için bu cinayeti fırsat bildiler.
Araplar ve Müslümanlar arasında, hem hukuki farkındalık hem de devletin anlamını kavramak noktasında bir eksiklik var. Bu bağlamda Suudi Arabistan, yönetim kabiliyeti, sağlam kurumları, açık ve uygulanabilir yasalarıyla tam anlamıyla devletin felsefi kavramını uygulayabilen neredeyse birkaç ülkeden biridir.
Devlet kavramı, insanları; kaos, zihin karışıklığı ve kavgadan, düzenli, tertipli, bireyler arasındaki ilişkiler, toplumun biçimi, kişilik kavramları düzeyinde sınırları belirlenmiş, hesap sorulabilir bir kamu alanına taşır. Nitekim Suudi Arabistan’ın yolsuzlukla mücadele modeli, Lübnan ve Irak’ta gördüğümüz gibi Arap halklarının taleplerinin örnek aldığı bir modele dönüşmüştür.
Bu davada adaleti sağlamak, Suudi Arabistan’da toplumsal hayat, istikrarlı ekonomik büyüme, yaşam kalitesini iyileştirme, eğitim kurumlarını düzeltme, eğlence, spor ve çeşitli yarışmalarla sivil seçenekleri çeşitlendirmek ve gerçekleştirmek alanında yaşanan dikkat çekici atılımlar kapsamında gerçekleşmiştir.
Suudi Arabistan bu davayla dünyaya bir mesaj vermiştir. Bağımsız yargısıyla, son derece karmaşık ve şüpheli bir davayı başarı ile yönetebileceğini açık kararlar alabileceğini deklare etmiştir. Mahkeme, dava kapsamında yargılanan sanıklara idam ile hapis arasında değişen cezalar verirken Ahmed el-Asiri ve Suud el-Kahtani’yi ise suçsuz buldu.
Başsavcılığın düzenlediği basın toplantısında açıklamalar yapan savcılık sözcüsü Şelan eş-Şelan’ın belirttiği gibi her şey, oturumlara katılmak isteyen başka ülkelerin temsilcileri ve ilgili kişilerin önünde gerçekleşti. Suudi Arabistan’ı eleştirmeye devam etmek ve her türlü başarısına inanmak istemeyenleri ise Mütennebi’nin şu mısraları ne kadar iyi tanımlıyor:
Senden en çok rahatsız olanlar, sana seslendiklerinde
Onlara karşılık vermediklerindir
Sana düşman olanların en kızgını
Onlara benzemediklerindir
Onları görmezden gelmekten başka çaren yok ama
Ne yaparsan yap akıllı geçinen cahillerin
Nefret ettiği kişi olmaya devam edersin