Taceddin Kutay
TT

​Eti terbiye eden adam marine eden adama karşı

Uzun süren yoğun bir sürecin ardından tembellik yapacak vakti buldum ve ne zamandır yapmak istediğim şeyi yaptım. Televizyon ekranlarının yoğun zaman kuşağında (prime time yerine bu ifadeyi öneriyor TDK) yayınlanan yemek yarışmasını izlemeye niyet ettim. Şu meşhur Master Chef’i. Baştan itibaren bütün bölümlerini izlemeye başladım. Aklımda tek bir soru vardı: Televizyon sektörünün en kıymetli saatini bir yemek programı nasıl işgal eder? Öyle ya, çocukluğumun yemek programları, yıldızları Emine Beder ve Ümit Usta olan ve ev hanımlarını cezbedecek kadar domestik öğlen kuşağı programlarıydı. Rahmetli annanem elinde not defteri ve kalem ile not alarak izlerdi bu programları ve ailemizde onun haricinde hiç kimse izlemezdi. Medya sektöründeki yegane karşılığı bu olan yemek programlarının bir temsilcisi nasıl olur da memleketin en önemli programı haline gelir? Bu programın yarışmacıları bir şehre dış çekime gittiklerinde nasıl olur izdiham yaşanır? Bunu görmenin yegane yolu yarışmaya bir göz atmaktı. Attım ve ekran başında saatler geçirdiğim için hiç de pişman değilim.
Şarkul Avsat’ta yayımlanan Kanal İstanbul’un ihalesini Handke’ye verelim başlıklı yazımda Türkiye siyaseti içinde yaşanan yerli ve küreselci yarılmasına atıfla bir takım şeyler söylemiştim. Mezkur yarılma siyasal bir yarılmadır. Buna mukabil bu siyasal yarılmanın sosyolojik bir arkaplanı var, ki alakamızı asıl teksif etmemiz gereken konu bu.
Türkiye, hakkında analiz yapan herkesi bir şekilde mahcup edecek, süratli ve büyük bir sosyolojik dönüşüme sahne oluyor. Uzun uzun analizini yapmanın alemi yok, ama bu dönüşüme bir isim vermeliyiz. Hakim psikolojiye sınıf atlama telaşı desek hiç de yanlış bir isimlendirmede bulunmuş olmayız. Sınıf atlamanın hangi safhalar geçilerek gerçekleşeceği ise aşikar. Ekonomi, eğitim (öğrenim yahut diploma değil eğitim) yahut sosyal bağlılık ile sahip olduğunuz sermayenizi yükselteceksiniz. Yükselttiğiniz sermayenizin hangisi olduğuna bağlı olarak bir sınıf atlamanız mümkün. Gelgelelim her üç sermayenizin de, yükseltilmesi mümkün olmayan seviyede düşük olması halinde müstağni olmak ve mevcut ile yetinmek yapmanız gereken en doğru harekettir. Ancak dedik ya, hakim psikoloji sınıf atlamak. Gerçek bir sınıf atlamanın mümkün olmadığı yerde, gerçeğin yerini alan simulakrlar çağında sanal sınıf atlama telaşı içine giriyorsunuz. Simli, yaldızlı mobilyalar ile evini döşeyen adamcağız, kızına da prenses diyerek birden kral oluyor mesela. Yahut bir yerlerden çok özel Rize çayı temin ediyor. Ama çok özel çay. Öyle her demlikte demleneninden değil. Birilerini geride bıraktığını düşünerek sınıf atlamaya çalışmak ve özel muamele istemek maalesef bu sanal sınıf atlamanın olmazsa olmazı. Büyük bir merhametsizlik esasında. Farklı şeyler göstererek çevrenizdekileri, sizde olanın onlarda olmadığına ikna etmeye çalışıyorsunuz. 
Fakat hangi sınıfa dahil olacaksınız? İçinden çıkmak ve kurtulmak istediğiniz sınıf ile kuşatılmış durumdasınız. Dahil olmak istediğiniz sınıf ile aranızda büyük bir geçişkenlik olduğunu umuyorsunuz ama yok. Nasıl başaracaksınız? Batılı olmayı ve aslında ruhunuzun buraya ve buralılara ait olmadığını ispata girişiyorsunuz. Ve anlattığınız şeylerin esasen sıradan insanlardan farklı bir takım şeylerle sizi mücehhez kıldığına çok eminsiniz.
Bakın bir yemek yarışması buradan okunmaz. Her yarışma izleyicisi gibi gönlünüz birine meyleder ve onun kazanmasını istersiniz. Ama bu yemek yarışması bir yemek yarışması olmanın çok ötesinde bir şey oldu artık. Vatandaş bu yemek yarışması ile füzyon mutfağını, fine dine mutfağı öğreniyor. Ve bu yarışmadan iki türlü çıkarım meydana geliyor. İlki sınıf atlama telaşındaki adamın, hiç kimsede olmayan malumatlara sahip olduğunu sanmasını sağlayacak yeni bir mutfak dili. Ne bileyim eti terbiye ederdik ya hani, artık marinasyona tabi tutuyoruz. Halbuki yine soğan suyu ve yoğurt ile yapıyorsunuz. Ama terbiye etmiyorsunuz artık. Marine ediyorsunuz. Sınıf atladınız. Şoklamayı da bir kenara bırakıyorsunuz zira blanch etmek gibi bir sınıf atlatıcı ifadeye kavuştunuz. En çok hayret ettiğim ise deep fried etmek. Bildiğin ‘anam babam usulü yağda kızarttım’ demek istiyor, ama diyemiyor çocukcağız. Yani kabak, patlıcan, biber, patates kızartırsınız ya o kızartmanın adı deep fried oldu. Lime eşliğinde smoked bir şeyler yiyorsunuz. Ve illa ki sosyal medyaya da yüklüyorsunuz. Peki, ikna olduk üstün ve farklısınız.
İkinci çıkarım bence çok daha hazin bir hikayeyi ortaya koyuyor. Bu sanal sınıf atlayıcıların bir şekilde aşağıladığı pek çok yurdum insanı “Biz de sizin kadar biliyoruz” deme ihtiyacına sahip artık. Zira kimse arkada kalmak istemiyor. Ne diye bir alt sınıfta kalsın ki? Bütünlemeye hazırlanır gibi canhırraş bir şekilde Master Chef izliyor. Elde kalem kağıt. Kur fasülyeyi, zeytinyağlıyı bihakkın pişiremeyen fıkara “çok özel soslarla lezzetlendirme” yapıyor. Afiyet olsun. Hasıl-ı kelam yarışma yarışma olmaktan çıkıp, bir zamanlar TRT’de yayınlanan açık öğretim hazırlık kurslarına dönmüş durumda.
Yarışma jürisinin yahut program konseptinin bu durumda bir kabahati olduğunu ise zinhar iddia etmiyorum. Aksine son derece özenliler. Sevimli İtalyan şef Danilo “Bu Türkçe bir yarışma, niye Türkçe söylemiyorsun?” diye fırça atıyor örneğin yarışmacıya. Çok hoşuma gitti. Mehmet Yalçınkaya’ya bayıldım, zira adam aksanını en ufak kompleks göstermeden ortaya koyuyor ve mutfağımızın değerine sürekli atıfta bulunuyor. “Bah bu böyle yenir” diyerek yağlamayı katlıyor ve ısırıyor. Somer Sivrikaya sürekli mutfağımızın ayrıcalıklarına atıfta bulunuyor. Ben bile bir kez izleme ile öğrendim: adamcağızın en sevdiği yemek karnıyarık ve büyük annesinin yaptığı şekliyle istiyor karnıyarığı! Öyle alengirli soslarla lezzetlendirilmiş bir karnıyarık istemiyor.
Gel de sen bu hassasiyetin kıymetini bandana takan kebapçılar ülkesinde anlat. Ki ben bir kebapçının kafasında bandana görünce bahusus uzak dururum. Zira biliyorum ki bandanalı abinin kaygısı mevcut tarifi korumak değil, sınıf atlayacak bir yenilik yapmak. Merak etmiyorum. Bana klasik tadı doğru düzgün pişirsin. Bana ne onun yeniliğinden? Bana usta-çırak ilişkisiyle yetişmiş bir usta resmi çizmiyor, aksine kendisini internette yetiştirmeye çalışan bir figür ile karşılaşıyorum. Teşekkürler, ama benim de bilgisayarım ve internet bağlantım var. Sen bana ustadan müdevver olanı göster. Ama ustadan müdevver olan, içinden çıkmaya çalıştığı sınıfa ait bir şeye tekabül ediyor hazretin zihninde. Yarışmacılara istavrit balığını gösterdi şefler, çinekopu gösterdi. Her birisi aşçılık iddiasındaki yarışmacılar istavriti ve çinekopu bilemediler. Kofanadan, lüferden, sarıkanattan küçük bir balık vardır malum, köşedeki balıkçı tezgahında bulunur ve dünyanın hiç bir yerinde bu kadar güzeli bulunmaz. O balığı bilemediler. Butterfish ve smoked salmonu ise elli metreden tanıdılar. Zira sashimi yapacaklar. Bizim bandanalı kebapçının olmak istediği adam tam olarak bu. Bu, büyük bir arızaya işaret ediyor. Derya içre derya bilmeyen mahiler, tüm dünyanın önünde serfuru ettiği Türk mutfağını gerektiği gibi korunmayı hak etmeyecek değersiz bir şey sanıyorlar.  
Hulasa bir yemek yarışması bir yandan toplumun dönüşümüne ayna tutarken diğer yandan toplumu bizzat dönüştüren güçlü bir enstrüman olarak karşımıza çıkıyor. Büyük saygıyla ve endişe ile izledim. Doğrusu izlemeye de devam edeceğim. Kimin kazanacağını merak ediyorum çünkü. Gün sonunda bu yarışmayı Türk mutfağının yozlaşmasından mesul tutamam. Zira Konya çarşısındaki etli ekmek fırınları, küflü peyniri terk ederek peynirli böreği kaşar peyniriyle yapmaya başladıklarında bu yarışma henüz yoktu. Ama sınıf atlama kaygısı o zaman da vardı. Büyüdüğü kerpiç duvarlı evin küf kokan ardiyesini hatırlatıyordu küflü peynir fırıncı ustasına ve usta “bak ben artık o evin meskunu ben değilim” demek için kaşara geçiş yapmıştı. Çok şükür İrlanda çedarı henüz Konya çarşısına düşmedi. Fakat eli kulağındadır.
İşte Türkiye siyasetinde yaşanan yarılmayı üzerinden okuyacak büyük bir fırsat. Yarışmaya bir bakın ve eti terbiye eden adamın eti marine eden adam karşısında elinin her geçen gün zayıfladığını bir de buradan görün. Yerel değerler küresel değerler karşısında yeni kuşaklar açısından tercih edilmesi riskli ve sınıf düşürücü bir şey olarak yorumlanıyor. Böyle bir toplumda siyaset, mesajlarını hangi dil ile vereceğine özen göstermeli. Yeni jenerasyonlar geliyor ve bu jenerasyonlar eti az pişmiş seviyor.